Saadet Partisi Afyonkarahisar Merkez İlçe Başkanı Orhan Arslan'ın basın açıklaması:







İTFAYİYECİLER HAFTASI KUTLU OLSUN.


  Bugün 30 Eylül 2019. İçinde bulunduğumuz hafta İtfaiyeciler Haftası. Başkalarının can ve mal kaybını önlemek için, kendi canlarını riske atmak suretiyle, çok zor şartlar altında görevlerini yerine getiren tüm itfaiyecilerin İtfaiyeciler Haftası’nı tebrik ediyorum. Allah yardımcıları olsun diye dua ediyorum.



   VATANDAŞLARIMIZIN EKONOMİK DURUMU

   TÜİK’in verilerine göre Türkiye genelinde, 2019 yılı Haziran döneminde geçen yılın aynı dönemine göre 15 ve daha yukarı yaştakilerde, işsizlik oranı 2,8 puanlık artış ile %13,0 seviyesinde gerçekleşti. Aynı dönemde genç nüfusta yani 15-24 yaş arası işsizlik oranı 5,4 puanlık artış ile %24,8 oldu. İşsiz sayısı 938 bin kişi artarak 4 milyon 253 bin kişi oldu. Tabi bu rakamlar iş bulmak için başvuran kişilerle elde edilen rakamlar. Bir de bunlara çeşitli sebeplerle başvuruda bulunmayan insanlarda eklendiğinde rakam daha büyük oluyor.



   Gene TÜİK verilerine göre göre ortalama yıllık gelir 24 bin 199 TL. Ancak bu gelirden zenginlerin aldığı pay yüzde 47,6, yani yaklaşık yarısı yüzde 20’lik zengin gruba gidiyor .En fakir kesimin söz konusu gelirden aldığı pay ise yüzde 6.1. Bir başka deyişle en zengin %20 ile en fakir %20’nin arasındaki fark 8 kat.



   Dikkat çekici bir başka rakam ise taksit ve kredi borçları olanların oranının yüzde 70,4 olması, bunun bir diğer ifadesi nüfusumuzun 57 milyonu borçlu.



   TÜRK-İŞ Araştırmasının Haziran 2019 ayı sonucuna göre, dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken aylık gıda harcaması tutarı (açlık sınırı) 2,067.17 lira. Diyanetin belirlediği fitre miktarı ile hesap yaparsanız açlık sınırı 2760,00 lira. Gıda harcaması ile birlikte giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer aylık harcamalarının toplam tutarı ise (yoksulluk sınırı) 6,733.44 liradır.



   NE BABACAN,  NE GÜL, NE DAVUTOĞLU ÜLKEMİZ İÇİN KURTULUŞ OLAMAZ

  Bütün bu rakamları toparladığımız zaman insanlarımız işsiz, çalışanımız aç, memurumuz bile yoksul durumunda. Hayatını devam ettirebilmek için vatandaşlarımız her geçen gün biraz daha borca sürüklenmektedir. Bu durumun sebebi yanlış ekonomi politikalarıdır. Kendi öz kaynaklarımızın yerine faizli borç almayı, imkanlarımızı üretime değil sosyal hizmet alanlarına kullanmayı, fabrikalar yapmayı değil fabrikaları özelleştirmeyi tercih etmemizden kaynaklanmaktadır. Bu politikaların en büyük mimarlarından birisi de hiç şüphesiz sayın Ali Babacan’dır. Rahmetli Bülent Ecevit bey bir sohbetinde “siyasi hayatımdaki en büyük pişmanlığım Kemal Derviş’tir.” Diyordu. Sayın Babacan ise Kemal Derviş politikalarını aynen uygulamıştır. Faizli borçlar, özelleştirmeler, üretime dönük olmayan beton ve asfalt yatırmları. . Babacan, Ekonomi Bakanı olduğu dönemde özelleştirmelerle ilgili olarak yaptığı bir açıklamada, “Bir çok Avrupalı grup, özellikle de yatırım bankaları, şimdiden ilgilendiklerini gösteriyorlar. Ayrıca bu kamu şirketleri çok fazla para kaybediyorlar ve Devlet’in elinde kaldıkları sürece de kaybetmeye devam edeceklerdir. Bu şirketleri düşük fiyata satsak bile tasarruf yapmış oluruz“ ifadelerini kullanmıştı. Bu günlerde yeni parti kuracağı söylemleriyle adını sıkça duyduğumuz Ali Babacan deyince bizim aklımıza gelen ilk şey 28.02.2003.tarihinde yapmış olduğu bir açıklamadır.= Ne diyordu? “Irak’a ilk bomba düştüğünde 8,5 milyar dolar hesaba geçecek.” Düşünebiliyor musunuz? Biz para için Irak’ın işgaline yardımcı olmuşuz. Para gelsin de nerden gelirse gelsin diyemeyiz, dememeliyiz.

 Ayrıca sayın Babacan ile birlikte oldukları söylenen sayın =Abdullah Gül’ü de İngiliz Kraliçesi’nden aldığı nişandan hatırlıyoruz. Bir ülkenin cumhurbaşkanı, başka bir ülkenin cumhurbaşkanına neden madalya verir? Bunu halkımızın takdirine bırakıyorum.



   Abdullah Gül deyince aklımıza gelen bir başka fotğraf karesi ise =Papazın dizinin dibinde, Haçlı bayrağının üstünde...Başbakan Tayyip Erdoğan ile dönemin Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, 29 Ekim 2004’te İtalya’nın başkenti Roma’da, Türk düşmanı Papa X. Innocenizo’nun heykeli önünde AB Anayasası’na imza attığı fotoğrafta hala hafızalarımızdadır. Bu imzalar neticesinde ne kutsalımız, ne de ahlakımız kaldı. Her geçen gün yozlaşma artarak devam etmektedir.



   Yeni partilerden söz açılmışken Sayın Ahmet Davutoğlu’na da değinelim. Davutoğlu deyince de aklımıza ilk gelenler ise Libya işgal edilirken Amerikan Dışişleri Bakanı ile verdiği= “çak ortak” pozudur. Bütün yaptıkları ülkemizin zararına gelecek bir ülkenin dış işleri bakanı ile olan bu samimiyet nedir?



Ayrıca 8 Aralık 2014 günü “yolsuzluk yapan kardeşim olsa kolunu koparırım” diyen Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun Meclis’te yapılan 4 eski bakan için Yüce Divan oylaması günü 20 Ocak 2015’te oylamaya katılmadığını yurt dışına gittiğini hatırlıyoruz.



  Yaptığı bir konuşmada “Kredi tutarının toplamı 2002‘de 153 milyondu, şimdi 12,5 milyar 2014‘te kullanılan, yani 81 kat arttı. İşte bereket bu. 2002‘de kredi kullanan esnaf sayısı 63 bin civarındaydı buna karşın 2014‘te 317 bin kredi kullanan esnaf var toplamda 1 milyon 100 bin esnafım kredi kullandı. Helali hoş olsun, Allah bereketini artırsın..."dediğini de unutmadık. Burada üç noktadan sıkıntı var. Birincisi, inancımız “faiz haramdır” der, Davutoğlu ise “helali hoş olsun” diyor. İkincisi, durumu iyi olan esnaf neden faizli kredi kullansın ki? İnsan sıkışıca borçlanır, durumu iyiyken kimse borç almaz. Bazen işini ilerletmek içinde borç alınır ama genel itibarı ile sıkışan insan borçlanır. Üçüncüsü faizi bir kurtuluş yolu olarak görmesidir. Halbuki faiz, zengini daha zengin, fakiri daha fakir yapan, emeği ve üretimi bitiren bir yoldur.



   Suriye konusunda verdiği kararlar neticesinde bugünkü durumun baş sorumlularındandır.  "Eğit ve donat programı çoktan başladı. Hatta Kobani krizinden bile önce başladı ve devam edecek. Eğit ve donat bizim bütünlüklü stratejimizin bir parçasıdır. Tek çözüm yolu bunun hızlanmasıdır. Bunun hızlanmasını istiyoruz.” Diyordu.IŞİD, Ayn el Arab’a (Kobani) saldırırken Türkiye PYD’ye yardım için harekete geçti. Davutoğlu döneminde yaşanan bu olayda Barzani peşmergeleri silahları ile birlikte Türkiye üzerinden Suriye’ye geçti. Bu geçiş için Meclis’ten tezkere çıkması gerekiyordu. Ama anayasa çiğnenerek PKK’nın Suriye koluna yardım gönderildi. PYD lideri Salih Müslüm’ün Türkiye’ye getirilerek devlet olanakları ile ağırlanması da yine Davutoğlu’nun icraatlarındandır.



   Rusya’nın düşürülen uçağı için “bizzat ben emir verdim” demişti. Bu emir neticesinde Rusya ile kriz yaşandı ve Türkiye’nin “özür dilemesi” sonucu bu kriz aşılabilmişti.



   Son olarak "Terörle mücadele konusunda defterler açılırsa birçok insan, insan yüzüne çıkamaz. Bizi bugün eleştirenler insan yüzüne çıkamazlar, açık söylüyorum.” Diyor. Terörle ilgili bildiği şeyler varsa bir insan neden susar? Bildiği halde söylememek suç değil midir? Susarak kimi ya da kimleri korumaya çalışmaktadır? Susarak bir menfaat mi elde etmektedir?



   ÜLKEMİZİN KURTULUŞU MİLLİ GÖRÜŞTEDİR

   Geçmişte ne yaptıkları ve ne söylediklerini bildiğimiz bu insanların, ülkemize verebilecekleri hiçbir şey olmadığı kanaatindeyim. “o zaman yanlış yapmışız” diyorlarsa hatayı telafi etmenin yolu yeni bir parti kurmak değil çıkardıkları “Milli Görüş” gömleğini tekrar giyerek Saadet Partisi’ne dahil olmaktadır. Milli Görüş demişken birileri de çıkıp “bizde Milli Görüş’çüyüz” diyorlar. Onlara ve tüm halkımıza Erbakan Hoca’mızın (Allah kendisine rahmet eylesin) bir sözünü hatırlatmak isterim. “Kim Saadet Partisi dışında bende Milli Görüş’çüyüm derse Palyaçoya benzer.” Demişti.



   Bu hareketlerin sanki bir kurtuluş gibi halkımıza sunulmasını hayretle izliyorum. Bir yanlıştan kurtulma aşamasına giren ülke insanımızın başka bir yanlışa düşmeyeceğini, kurtuluşun Milli Görüş’ün tek temsilcisi olan Saadet Partisi’nde olduğunu anlayarak bize destek vereceklerini ümit ediyorum. Hepinize teşekkür ediyor, hayırlı günler diliyorum.