Saadet Partisi Genişletilmiş İl Divan Toplantısı İl Başkanı Adnan Şenel Başkanlığında İl binasında İl başkan yardımcıları ,  İlçe başkanları ve Yönetim Kurulu üyeleri ile birlikte yapıldı.



İl Başkanı Adnan Şenel ilçe başkanlarından aylık çalışma raporlarını ve değerlendirmelerini aldı. Teşkilat çalışmaları hakkında istişareler yapıldı.



İl Başkanı Adnan Şenel teşkilat çalışmaları sonunda gündemi değerlendiren bir açıklama yaptı.

 

 

ADNAN ŞENEL'in basın açıklaması şöyle:



 

İRAN TERÖRİST SALDIRI

Geçen hafta terör, dost ve kardeş ülke İran'ı hedef aldı. İran'ın Ahvaz kentinde yaşanan ve askeri geçit törenini hedef alan terörist saldırı da 29 kişi hayatını kaybetti onlarcası da yaralandı. Saadet Partisi olarak bu terörist saldırıyı lanetliyor, ölenlere Allah'tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyoruz. Nerede yaşanırsa yaşansın, kimi hedef alırsa alsın terör, bütün insanlığın ortak problemidir. Dünyanın bir bölgesi kaos içindeyken diğer bölgesi güvenlik içinde olamaz. Gerçekten terör önlenmek isteniyorsa, 'benim teröristim iyidir' anlayışından vazgeçilmelidir Bütün devletler teröre karşı ortak bir duruş ortaya koymalı ve bu duruşlarında samimi olmalıdırlar. Bu vesileyle bir kez daha İran halkının acısını paylaşıyor başsağlığı dileklerimizi sunuyorum.

 

ERDOĞAN'IN ABD TEMASLARI

Geçen haftanın önemli başlıklarından biriside sayın Cumhurbaşkanı'nın New York'taki temasları olmuştur. Cumhurbaşkanı Erdoğan BM Genel Kurulu toplantısı çerçevesinde bir süredir New York'ta bulunuyor. Erdoğan, BM Genel Sekreteri, Belçika başbakanı, Japonya başbakanı ve İran Cumhurbaşkanı olmak üzere önemli liderlerle bir araya geldi. Birde BM Genel Kurulu'nda önemli bir konuşma yaptı. Biz bu ziyaretleri ve temasları önemsiyoruz.

 

Türkiye, savaşın değil barışın, çatışmanın değil diyalogun hakim olduğu bir süreç için her türlü ülkeyle temas halinde olmalıdır. Türkiye'nin menfaatleri ve barışın tesisi için farklı politikalar izleyen ülkelerin liderleri ile görüşmeler yapılmasını önemsiyoruz.

  

ŞAHSİYETLİ DIŞ POLİTİKA İÇİN GÜÇLÜ TÜRKİYE ŞARTTIR

Ancak bir gerçeği de ifade etmek isteriz ki; dış politikadaki itibarınız ve etkinliğiniz, içerdeki gücünüz ile doğru orantılıdır.

 

Eğer gerçek manada caydırıcı bir gücünüz yoksa etkili bir dış politikanızda olamıyor.

Ekonominiz zayıfsa, sanayiniz dışa bağımlıysa, ileri teknoloji sahibi değilseniz. Amerika'ya 25 Defa değil 125 defa da gitseniz, BM salonlarında en güzel konuşmaları da yapsanız sonuç değişmiyor.

Rotasını kaybetmiş bir gemi gibi, bir o yana bir bu yana savrulmak zorunda kalıyorsunuz.

Şahsiyetli dış politika için güçlü Türkiye şarttır. Bunun adresi ise ne BM Salonları, Ne New York, ne de Moskova'dır.

-Çare, kendi ayaklarının üzerinde durabilen bir Türkiye'dir.

-Çare, ayrılığı-gayrılığı bir kenara bırakıp Müslüman ve sömürülen ülkelerin güçlerini birleştirmesidir.

- Çare Kriz Mriz yok diyerek başımızı kuma gömmeyi bırakıp, gerçeklerle yüzleşmek ve güçlü bir ekonomi için gereken tedbirleri almaktır.

 

TÜRKİYE'DE KRİZ VAR

Sayın Cumhurbaşkanı geçen hafta yine hepimizi şaşırtan bir açıklama yaptı: "Bizde kriz mriz yok sakın inanmayın. Bunlar manipülasyondur?" dedi.

Cumhurbaşkanının dediği gibi Türkiye'de ekonomik kriz yoksa;

 

-Enflasyon neden düşürülemiyor

-Türk lirasındaki değer kaybı neden engellenemiyor

-İğneden ipliğe gelen zamlar neden durdurulamıyor!

-Binlerce esnaf neden kepenk kapatmak zorunda kalıyor.

-Yüz yıllık firmalar neden birbiri ardına konkordato ilan ediyor.

-Eğer bu ülkede kriz yoksa,oğluna okul pantolonu alamayan işsiz bir baba neden canına kıyıyor.

 

 

İSMAİL DEVRİM'İN İNTİHARI

Evet, geçen hafta hepimizin yüreğini yakan bir dram yaşandı. İsmail Devrim isimli bir babanın intiharı bütün Türkiye'yi sarstı.

 

İddia şu: bir yıldır işsiz olan baba, oğluna okulun istediği standartta pantolon almıyor. Bu yüzden evladının okula alınmadığını duyunca, bunu onuruna yediremeyen bunalıma girip canına kıyıyor.

Bu intihar; "nedeni psikolojik" denilerek geçiştirilemez. Evet bu vakıa psikolojik sebeplerden ötürü olmuş olabilir. Ama yapılması gereken bunu sumen altı etmek değil, bu babayı intihara sürükleyen psikolojik gerekçeleri ortaya koymaktır.

 

Burada yapılması gereken bu vahim iddiayı bütün yönleriyle araştırmak ve kamuoyunu aydınlatmaktır. Peki ne yapılıyor? Olayı aydınlatmak , sorumluları ortaya çıkarmak yerine haberi yapan gazeteci gözaltına alınıyor. "Neden bunu haber yaptın?" diye ifadesi alınıyor.

 

İktidar getirilen her eleştiriyi kendisine bir komploymuş gibi görmeyi bırakmalıdır. Bir insanın intiharı dahi iktidara darbe girişim gibi görmek akıl karı bir iş değildir.

 

Maalesef Türkiye'de bir korku ve baskı ortamı oluşturularak toplum üç maymunu oynamaya zorlanıyor.

 

Görme, Duyma, konuşma. Alimler görmeyecek, Gazeteciler yazmayacak, aydınlar konuşmayacak.

Bu kabul edilemez. Unutmamalıyız ki haksızlık karşısında susanlar haklarıyla birlikte onurlarını da kaybeder.

 

KRİZ SADECE EKONOMİDE DEĞIL!

Çok net söylüyorum, bu ülke Cumhuriyet tarihinin en büyük ekonomik krizlerinden biriyle karşı karşıyadır.

Kriz Külliye'de hissedilmiyor olabilir ama Türkiye yanıyor..Türkiye hızla uçuruma doğru gidiyor.

Böyle bir ortamda "Türkiye'de kriz yok. Yaşananlar psikolojik" demek devekuşu gibi başımızı kuma gömmektir.

 

Ayrıca keşke kriz sadece ekonomi de olsa.



-Türkiye'de yönetim krizi var;

Türkiye yönetilemiyor, yeni sistem ile işler içinden çıkılmaz bir hal almıştır. İktidara olan güven her geçen gün azalmaktadır. Kimse önünü göremiyor yarın ne ile karşılaşacağını bilemiyor.

 

-Türkiye'de demokrasi krizi var:

Konuşma yok, tartışma yok, istişare yok. Muhalif olan herkes ya susturuluyor ya da hainlikle suçlanıyor. Türkiye hızla tek parti ve tek adam hakimiyetine eviriliyor.

 

 -Türkiye'de bürokrasi krizi var.

Bürokrasi de tam bir keşmekeşlik hakim. Ülkeye sadakatin yerini Külliye'ye sadakat almış durumda.

 

-Türkiye'de liyakat krizi var:

Devlet kurumları, varlık fonları, üniversiteler, eş, dost, akraba kurumu haline geldi. Ehliyet ve liyakatin yerini yandaşlık ve partizanlık aldı.

 

 En önemlisi de Türkiye'de adalet krizi var.

Yargıya güven dibe vurmuş durumda. Kapasitesinin üzerinde çalışan tek yer cezaevleri.. Kapanan fabrika sayısıyla, açılan cezaevi sayısı birbiriyle yarışıyor.Temel kuraldır: Fabrika yapmayanlar cezaevi yapmak zorunda kalırlar.

 

AF YASASI

İşte böyle bir ortamda MHP'nin af teklifi TBMM'ye sunuldu. Adı her ne kadar "şartlı salıverme" olsa da bu bir af teklifidir. Af konusunda bizim temel ilkemiz şudur: "Devlet kendisine yönelik suçları affedebilir. Devletin Vatandaşın vatandaşa karşı işlediği suçları affetme hakkı da, yetkisi de yoktur" Bu teklifte ise tam tersi bir durum söz konusu; kadın cinayeti, çocuk istismarı ve terör gibi birkaç istisna dışında vatandaşın vatandaşa karşı işlediği suçlar affa tabii tutulurken, devlete karşı işlenen suçların neredeyse tamamı kapsam dışında tutulmaktadır.

Daha anlaşılır olsun diye söylüyorum bu düzenleme ile; uyuşturucu satıcıları dışarı çıkarken, düşünce suçluları içerde kalmaktadır.

 

Mesela bu düzenlemeye göre; on binlerce insanı dolandıran `tosuncuk' lakaplı Çiftlik Bank'ın sahibi kader mahkumudur. Uyuşturucu satıcıları kader mahkumudur. Mafya babaları kader mahkumudur. Dolandırıcılar kader mahkumudur.Rüşvet yiyenler, yolsuzluk yapanlar kader mahkumudur.

Ama Bazı Bankalarda hesabı olduğu için, çocuğunu dershaneye gönderdiği için silahlı terör örgütü üyesi olmakla suçlananlar, bylock-morbeyin kumpasına maruz kalanlar kapsam dışıdır.

Bu yaklaşımı doğru bulmuyoruz. Bu sadece adaleti değil toplumun vicdanını da yaralar.

 

CEZAEVLERİNİ BOŞALTMA OPERASYONU MU?

Ülkemizde bulunan 449 cezaevinin toplam kapasitesi 211 bin 274.. Cezaevlerinde hükümlü ve tutuklu olarak bulunan insan sayısı ise 253 bin 535

 

Yani, kapasitesinden 42 bin kişi daha fazla. Bu yüzden bir çok yerde mahkumlar vardiya ile uyuyor.

MHP'nin af teklifi yasalaşırsa, bu düzenlemeden 162 bin 989 kişinin yararlanacağı belirtiliyor.

 

Yani cezaevlerinde önemli bir boşalma olacak. Bu durumda ister istemez şu soru akla geliyor? Acaba bu af teklifi AK Parti ile MHP arasında bir danışıklı dövüş mü? Asıl amaç artık yer kalmayan cezaevlerini boşaltmak mı? Biz bu konuda da uyarıyoruz; Adalet cezaevlerini boşaltarak değil, suç üreten iklimi düzelterek sağlanır. Hükümetlerin görevi suçluyu değil suçu ortadan kaldıracak tedbirleri almaktır.

 

AF MESELESI CİDDİ BİR İŞTİR ACELEYE GETİRİLEMEZ

Asıl endişe verici konu ise şu; Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğünün rakamlarına göre mevcut hükümlü ve tutukluların 50 bini uyuşturucudan yatıyor. Bu düzenleme ile bunların neredeyse tamamıma yakımı serbest kalacak. Uyuşturucu kullanımının ilkokul seviyelerine kadar indiği, okul önlerinde leblebi satar gibi uyuşturucu satıldığı bilinirken bir anda bu kadar uyuşturucu satıcısının serbest bırakılması ne kadar doğrudur? Bunun toplumsal boyutu araştırılıp incelenmiş midir? Bu yüzden bir kez daha uyarıyoruz; af meselesi ciddi bir iştir. Toplumsal etkileri düşünülmeden, "kader mahkumları" gibi popülist bir yaklaşımla ele alınmamalıdır. Aksi takdirde bundan sadece adalet değil millet zarar görür.

Her zaman olduğu gibi biz bu uyarılarımızı bir kardeşlik vazifesi olarak yapıyoruz.

inandığımız doğruları milletimizle paylaşıyoruz. Şüphesiz ki güç ve kudret sahibi cenabı Allah'tır. Allah (CC) ülkemizin milletimizin ve bütün insanlığın yardımcısı olsun.