Irkçı-bölücü siyasî Kürtçülük hareketinin, eylem kanadı PKK bir kere daha kan döktü. Türk Milleti millî bütünlüğümüzü, vatan topraklarımızı koruma görevini yapan 13 genç evladını daha mübarek kandil gününde ebediyete uğurladı. Acımız büyüktür, ciğerimiz yanıyor, bütün şehitlerimizi rahmetle, hürmet ve muhabbetle anıyoruz; mekânları Cennet olsun. Milletimizin başı sağ olsun. Bu terör saldırıları Türkiye’yi ayrıştırıp bölmeyi amaçlayan uluslararası destekli kapsamlı bir projenin etkili bir parçasıdır. Siyasetçilerin saldırıyı kınayan demeçleri fazla bir anlam ifade etmiyor. Alışılmış protokol gösterilerinin ötesinde bir yarar da sağlamıyor. Durumun ciddiyetiyle orantılı bir tavır almak ve politika izlemek düşünülüyorsa bazı şeylerin artık açıkça masaya yatırılması, konunun can damarını oluşturan temel hususların aydınlatılması gerekiyor. Buna göre; doğru ve gerçekçi bir durum değerlendirmesi yapılabiliyor mu, doğru teşhis konulabiliyor mu? Yetkililerde böyle bir problemin çözümü için gereken niyet, cesaret var mı? Konularında uzman, bilgili, becerikli ve yetenekli personele sahip miyiz? Banları yetiştirmeye yönelik bir program ve uygulama şimdiye kadar düşünülmüş müdür? Olayın terör ve güvenlik boyutunun dışındaki psikolojik, sosyolojik, pedagojik ve ekonomik hususlarıyla ilgili politikalarımız oldu mu? Yüzyıllar boyunca ayrışma eğilimi olmadan yaşamış olan, bütünlüğünü koruyan bir toplumsal yapının belli bir dönemden sonra böylesine bir etnik problemle karşı karşıya kalmasında uyguladığımız eğitim ve kültür politikalarının etkisi ne olmuştur? Bu soruların doğru ve objektif cevapları verilmeden çözüm bulmaya çalışmak, temelsiz bir bina inşa etmeye kalkışmak kadar anlamsız olur. Irkçı-bölücü Kürt siyasî hareketi bir yandan PKK üzerinden terör eylemleri düzenleyerek Devlet’i baskı altına almaya, toplumda yılgınlık ve umutsuzluk ortamı oluşturmaya, böylelikle millî direnişi kırmaya çalışırken, diğer yandan siyasî ve toplumsal kanallardan fiili durum yaratarak ayrışmayı, bölünmeyi olup bitti haline getirmek istiyor. DTK’nın Diyarbakır’da ilan etti “demokratik özerklik” bir süredir hazırlığı yapılan, tarihi belirlenen, bu haliyle beklenen bir adımdır. Tıpkı BDP’nin yemin boykotunu dayatma haline getirmeye çalışması gibi… Örgüt bu çok yönlü projelerini uygulamaya çalışırken, kendisine destek veren liberal ve sol çevrelerden, bazı entellektüel çevrelerden, sempatizan yazarlardan geniş destek buluyor. Bu çevreler etnikçi Kürt hareketinin siyaset ve eylem kanadını demokratik haklarını elde etmek için mücadele eden insanların normal ve meşru girişimleri olarak görüyor. Marksist çevrelerin yıllardır savunup geldikleri “halklara özgürlük” anlayışı çerçevesinde destek vermeyi görev sayıyor. Etnik fitne bu kesimlerden sağladığı destekle giderek çıtayı yükseltiyor. Türkiye’yi paylaşarak iki milletli bir konfederatif devlet oluşturmak için harekete geçmenin zamanının geldiği düşüncesiyle düğmeye basıyor. Uygulamaya konulan bu proje Öcalan’ın bilgisi ve yönlendirmesiyle yürütülüyor. Halen Güneydoğu’da bir tiyatro sergileniyor. Kanlı saldırılarla, cinayetlerle, tehditle, baskıyla insanlar sindirilmeye, örgütün egemenliğini kabule zorlanıyor. Kamu otoritesi ortadan kaldırılmak, yasalar işlemez hale getirilmek için çalışılıyor. Bugün Türkiye tarihî bir dönüm noktasındadır. Etkili ve yeterli önlemler alınmamasından kaynaklanan zafiyeti şimdiye kadar ustaca kullandılar; bölgenin belirli kesimlerini, 1992’lerde olduğu gibi kontrollerine almayı başardılar. Öncelikle bu psikolojik ortamı dağıtmak, örgütün güç gösterilerini önlemek gerekiyor. Ülkenin bütünlüğü konusunda hemfikir olan, hassasiyet taşıyan bütün siyasî partilerin birleştiği temel esaslar üzerinde vakit kaybetmeden millî bir politika oluşturmak ve uygulamaya koymak zorundayız. Sorumluluk öncelikle iktidara ait olmakla beraber, bütün siyasî merkezlerin üzerlerine düşeni yapması şarttır. Problem çözümü zor ve hatta imkânsız olması nedeniyle değil, gerekli çözüm yolları denenip uygulamaya geçilmesi hususunda atılması icap eden adımlar yeterli ölçüde atılmamış olduğundan bu hale gelmiştir. Böylesine millî bir davada, iktidarıyla, muhalefetiyle millî hassasiyeti yüksek bütün toplum kesimleriyle çaba gösterilmesi durumunda sorunun çözüleceğinden kimsenin şüphesi olmamalıdır. Doç. Dr. İsmail DEMİR Türk Ocakları Afyonkarahisar Şube Başkanı