TELEFONUN KULAĞI…  Tahminen 15-20 yıl önce, gazetenin telefonunu dinleyen polis öksürük olmuştu, biz ona papatya kaynatıp içmesini önerdik.   O da dinlediği bir başka telefon konuşmasının arasına girip sormuştu:  ‘Şeker koyacak mıyım?…’  Konuşma arasında ona tarifi verdik:  ‘Şekersiz olacak… İyice kaynayacak, sonra soğumaya bırakılacak… Soğuduktan sonra tülbentten geçirilip bir bardağa konulacak, günde üç defa tok karnına…’  Günlerden bir gün, bizim telefon arızalandı..  Konuşurken kesiliyor..  Arızaya haber verdik, ekip geldi telefon makinesinde arıza buldular..  Yeni bir telefon makinesi alıp taktık..  Zamanla her çarşıya çıkışta,bir telefon makinesi almak alışkanlık oldu..  Çarşıdan alınacakların listesini hazırlarken:  İki kilo domates, yarım kilo sivri biber, beş limon ve telefon makinesi…  Telefon makinesi satan ne kadar esnaf var, tanış olduk..  Ki, zaman zaman arayarak:  ”Yeni makinelerimiz geldi..Tükenmeden gelin gö…”  O andaki “gö…”, “görün” olacak, ama eldeki makine bozuk,kesiliyor..  Telefonumuz bozuktu ama çalışınca da tam çalışıyordu..  Tam çalıştığı zaman kendi kendine birilerini bulup bulup bize bağlıyordu..  Önceleri eşi,dostu,ahbapları sırasıyla bulup bize bağladı..  Bizim telefon yeter ki çalışmaya başlasın…  Bakkala sipariş bile veriyordu..  Eski zamanlarda istihbaratçılar özellikle gazetecilerin telefonları dinlerdi..  O zamanlar teknoloji geri..  Her telefonun teli ayrı  ayrı..  Ve istihbaratçılar tellere tel bağlayıp araya girerek dinledikleri için,bu belli olurdu..  Diyelim ki ,siz konuşurken arada birisi: “Fırrtt” diye burnunu çekiyor.. Her memur kendine bir kulaklık,iki metre tel bulunca,bulduğu ilk hatta girerdi..  Dinlenenler de buna alışmıştı..  Dinlenenler o kadar alışmışlardı  ki, birisiyle konuşurken aradakinin de fikrini almak isterlerdi :  “Aradaki ,siz ne diyorsunuz beyefendi?..”  Tüm bunlar eskide kaldı…  Artık öyle fiş  sokarak araya girilmiyor..  Şimdi teknoloji o kadar ilerledi ki, kıl kadar bir tel üzerinden binlerce konuşma aynı anda yapılıyor..  Ve aynı anda binlerce telefon dinlenip kayda alınabiliniyor…  Dinleme olaylarından rahatsızlık duymayan kimse kalmadı…  Herkeste bir endişe:  “Acaba dinleniyor muyum?..”  Bence endişeye hiç gerek yok…  Kanunsuz dinlemenin ağır müeyyideleri var…  Korkmayın…  GİZLENİYORLAR…  Önce haber verdiler:   “Damat Efendi ile Emsal kayboldu…”  Peşinden telefon ettiler; “Buradan bir şey geçti, Damat Efendiydi sanki”   Sonra tekrar aradılar:  “Damat Efendi bulundu…”  Arayanın yanındaki kızıyordu:  “Size bulun diyen oldu mu?..”  Niçin kayboluyorlar?..  “Özel yaşam”   Tatilleri niye gizli?..  Bence “İşbtiricilik avantası ile tatil yapıyorlar” gibi klasik ama haklı bir eleştirinin ezikliğinden…  Utanıyorlar…  Çünkü; görgüsüzler gibi tatilleri gözükürse, bu onların siyasilerin yanında gezmekle millete yutturdukları “vatandaş gibi”, “milletin içinden”, “halk çocukları” tezlerine uymuyor.   Altlarında geyik derili özel arabalar…  Dillerinden düşürmediği din-iman-maneviyat-helal-haram sözlerine uygun değil.   Bu yüzden kayboluyorlar.  Tam “Damat Efendi bulundu” derken, Mustafa Efendi ile Sümbül Ağa kayboluyor…  Aslında gizleniyorlar…   Nereye kadar?