ŞANSLI OLANLAR…   Bir tarihçi:   “Tarihte her ne olmuşsa, başka türlü olamadığından öyle olmuştur” demiş.   Kısaca “kader” diyoruz biz buna…   Tarihçi, biraz daha afilli söylemiş. Adamın aklında siyaset yok, başkan olmuş… Yani “Başına devlet kuşu konmuş..”   Şans mı, kader mi?   Mesela milli piyango bileti aldınız. Listeye baktınız, belli ki “size de çıkmamış!” Canınız sağolsun. Zaten alırken demiyor muydunuz, “bana çıkmaz” diye…   Bildiniz en azından. Hem “bana çıksın” diye bilet alırız, hem de “bana çıkmaz” diye burun bükeriz. Düşündünüz mü hiç, niye? Çünkü… “Şanslı” olmayı ayıp sayarız! Mesela tavla… Uygun zamanda, uygun zar atana, “amma da şanslısın haa” deriz…   Ne der hemen? “Şans değil!” Kabul etmez. Adeta küfür sayar. Halbuki… Olmazsa olmazdır, şans.   Hayat da, tavla gibidir. Rivayete göre, Hint imparatoru “satranç”ı Pers imparatoruna hediye etmiş. Ve, bir not iliştirmiş: “Kim daha çok düşünür… Kim daha çok bilir… Kim daha ileriyi görürse… O kazanır. Hayat budur!” Pers imparatoru da “tavla”yı Hintliye hediye etmiş, bir notla: “Kim daha çok düşünür… Kim daha çok bilir… Kim daha ileriyi görür… Ve, kim daha şanslıysa… O kazanır. Hayat işte budur!” Genç bir başkan var.   Şanslı olduğunu unutuyor…   O ekonomik gücüne ve kaba kuvvetine güveniyor…   Ne diyim?