Özal iktidarları döneminde Türkiye ceza yasasındaki 141 ve 142 ile 163’üncü maddeleri kaldırdığı zaman kızılca kıyamet kopmuştu. Milli ve İslâmi çevreler 141 ve 142’nci maddelerin, ...

Gözden kaçırmayın

ERKMEN’DE SERA YAPIMINA BAŞLANIYORERKMEN’DE SERA YAPIMINA BAŞLANIYOR

Özal iktidarları döneminde Türkiye ceza yasasındaki 141 ve 142 ile 163’üncü maddeleri kaldırdığı zaman kızılca kıyamet kopmuştu. Milli ve İslâmi çevreler 141 ve 142’nci maddelerin, laik-Kemalist sol çevreler de 163’üncü maddenin kaldırılmasından endişeye kapılmış, ne yapacağını bilemez hale gelmişti. Özal bu uygulaması ile toplum ve aydınları hizaya getirmeyi, onları sindirmeyi marifete dönüştüren “merkez güçler”in oyuncağını boşa çıkartıvermişti. Özal düşünmüştü ki, Sovyet tehdidinin bertaraf edilmesinden sonra, 141 ve 142 gibi maddelere zaten ihtiyaç kalmayacaktı. Batılı ülkelerde komünizmi suç sayan böyle maddeler bulunmadığına, ayrıca Sovyet tehdidinin de bertaraf olması dolayısıyla, bu teşebbüs tam zamanında yapılmış sayılabilirdi. Yani neresinden bakarsanız bakın Türkiye adına önemli bir adımdı bu!.. İşte Özal, taktik ve stratejileri ile, muhataplarının oyunlarını, kozlarını boşa çıkarmayı iyi bilirdi. Nitekim Türkiye için komünizmi yasaklayan 141 ve 142’inci maddeleri kaldırırken, onların yanına 163’ü de dahil etmeyi ihmal etmedi. Böylece hem tek taraflı bir tutum sergilememiş, hem de boşluğa düşmüş maddelerin yanına 163’ü de ekleyerek tarihi bir adım atmış oldu. İnanç ve fikir özgürlüğünü siyasetin şiarı olarak kullanan Özal’a, yaptığı bu uygulama büyük bir prestij sağlamış, ardından da Avrupa Birliği’ne müracaat gibi önemli bir adım daha atmıştı. Özal’ın uygulamalarına zamanlama olarak bakarsak, daha neler görürüz? Böyle bir soru, Özal iktidarları dönemini iki ayrı kategoride ele almaya götürür bizi. Birincisi İran-Irak savaşı yılları!.. Bu dönemde Türkiye ağırlıklı olarak Ortadoğu politikaları ile meşgul olmuş, bilhassa da İran’dan endişeye kapılan bölge ülkeleri ile yoğun ilişkiler gerçekleştirmiştir. Fakat İran-Irak savaşının sona ermesi ile paralel bir şekilde Türkiye, bu sefer de batı politikalarına ağırlık vermiş, sözünü ettiğimiz maddelerin kaldırılması ve Avrupa Birliği’ne müracaat da bu ikinci dönemde gerçekleşmiştir. Özal siyasete 1980 sonrasında girse bile, Süleyman Demirel hükümetleri döneminde görünmez bir güç olarak daima idarenin içinde bulunmuş, ekonomiyi yönetmiş, planlamış yüksek bir teknokrattır. Türkiye’nin nerelerde tıkandığını, Batı ile ilişkilerin nerelerde bozulduğunu, içerideki merkez güçlerin ne zaman ve nasıl harekete geçtiklerini rasat ede ede, yüksek bir donanım kazanmış ve edindiği birikimi 1980 sonrası döneminde uygulamaya çalışmıştır. Bu yolda ufuk açıcı büyük hizmetler gerçekleştirdiğinden kuşku yoktur. Fakat Türkiye’nin karşılaştığı bütün problemleri çözebildiği de söylenemez. Özal sonrası Türkiye’nin, AK Parti iktidarına gelinceye kadar büyük kaoslar yaşadığı, arada kalan on yılın tam bir fetret dönemi teşkil ettiği hepimizin malûmudur. İnip-çıkan sayısız koalisyonlar, acı hatıralarla dolu 28 Şubat yılları, Balyoz-Ergenekon vs. oluşumları hep bu yıllara tesadüf eder. Bu arada aynen Özal’ın yaptığı gibi, AK Parti iktidarının da bir icraatına işaret etmek isterim. O da Bir Mayıs kutlamaları önündeki engellerin kaldırılmasıdır. 1980 önceki dönemde vuku bulan Taksim olaylarının Türkiye’nin hafızasında karabasan gibi bir yer tuttuğu hatırdadır. Ölümler, yaralamalar, toplumu endişeye sevk edecek derecelere varan polisle çatışmalar bu arada zikredilebilir. Bütün bu olayların da izinsiz gösteri temelinde değerlendirildiği, engellenmeye çalışıldığı meydandadır. Sayıları az veya çok bu kutlamaları, toplumsal bir talep seviyesine yükseltmiş kesimlerin önünü açmak!.. Burdan oluşmuş toplumsal enerjiye akacak kanallar oluşturmak ve bu enerjiyi yasal zeminlere doğru çekmek!.. İşte bunun için, birkaç yıldır yapılan uygulama yeni bir şekle dönüştürülerek, türlü sendikalar başka başka il ve merkezlerde kutluyorlar Bir Mayıs’ı!.. Bu seneki uygulamanın nasıl bir netice vereceğini de hep birlikte izleyeceğiz. Çağdaş dünyada toplumsal olayların önünü açmak kadar, onların sevk ve idaresi, vuku bulan olaylar sırasında da kontrolü elden kaçırmamak büyük bir maharet gerektiriyor. Çünkü ortadaki hadise işçi bayramı olmakla beraber, her türlü bozguncu örgütler o toplantılara sızmakta güçlük çekmiyorlar. Çevreye zarar vermekten tutun da, sınırdışı hadiselere sebep olmaya kadar varan türlü ihtimaller!.. Dolayısıyla Türkiye hemen her sene Bir Mayıs’a tedirgin bir havada giriyor. İnşallah bu seneki kutlamalar büyük bir olgunluk içinde başlar ve biter. Eğer böyle bir sonuçla karşılaşırsak, buna ne kadar sevinsek yeridir. Şundan dolayı ki Türkiye, son yedi yıldır tam bir tasfiye yaşıyor. Kendi içine çöreklenmiş darbe damarlarını sıfıra varıncaya kadar tasfiye!.. İşte bu uygulama sırasında kendini güvende hissetmeyen, dayandığı duvarlar yıkılmış ve bastığı yerler kurumuş zanneden kesimler oluştu Türkiye’de. Yani normal demokratik sistem içerisinde bir daha iktidar olamayacakları kanaatine varan zümreler!.. Demoratik sistem içerisinde fazla bir güç teşkil etmeseler bile, hareket kabiliyetleri bayağı yüksek kesimler bunlar. Ayrıca da Kürt ve PKK hareketini bir imkan olarak kullanan, kullanmaktan geri durmayan kesimler!.. İşte bu kesimlerde öyle bir his peyda oldu ki, mevcut iktidara zarar vermek adına, kendi ülkelerine zarar vermekten geri durmayan bir hınç!.. Bu sınıflarla, normal demokratik haklarını kullanmak isteyen geniş kesimleri birbirinden ayrı mütâlea etmek gerekiyor.