Saadet Partisi Afyonkarahisar Merkez İlçe Başkanı Orhan Arslan, pandemi yasaklarıyla ilgili bir açıklama yaptı

Gözden kaçırmayın

İktidar Partisinin Çaresizliği Ortadaİktidar Partisinin Çaresizliği Ortada

    Saadet Partisi Afyonkarahisar Merkez İlçe Başkanı Orhan Arslan, pandemi yasaklarıyla ilgili bir açıklama yaptı

Arslan, açıklamasında "Müslüman bir ülkede, camide ibadet eden Müslümanlara kısıtlamalara uymama nedeniyle biber gazı ile müdahele ediliyor. Ancak aynı gün 2 kilisede yapılan Paskalya Bayramı ayinlerine bir müdahale olmuyor. Hatta otellerde maskesiz mesafesiz şampanya fışkırtan turistlere de bir müdahale olmuyor. Bunlar kabul edilebilir durumlar değil." dedi.

İŞTE AÇIKLAMANIN TAMAMI:

   ‘ÖZ VATANINDA GARİPSİN, ÖZ VATANINDA PARYA’

   Tam kapanma günlerini yaşadığımız bu günlerde ülkemizdeki gelişmeleri endişe ile izliyoruz. Müslüman bir ülkede, camide ibadet eden Müslümanlara kısıtlamalara uymama nedeniyle biber gazı ile müdahele ediliyor. Ancak aynı gün 2 kilisede yapılan Paskalya Bayramı ayinlerine bir müdahale olmuyor. Hatta otellerde maskesiz mesafesiz şampanya fışkırtan turistlere de bir müdahale olmuyor. Bunlar kabul edilebilir durumlar değil. 3 tarafı denizlerle çevrili ülkemde Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının denize girmesi yasak, dünyanın her yerinden gelen turistlere serbest. Turist rahatça elini kolunu sallayarak her yeri gezebiliyor ancak T:C: vatandaşı evden çıkamıyor. Dış basında şöyle haberler çıkıyor; ‘Türkiye’ye gitmenin tam zamanı, çünkü Türkler evinden çıkamıyor’.  İnsanlarımız artık şunu soruyor; işgal altında mıyız, yoksa esir miyiz? Bu yıl İstiklal Marşı Yılı olarak belirlenmişti. İstiklal ne demek? Bağımsızlık demek. Peki şimdi bu kararlar bağımsız bir ülkenin alacağı kararlar mıdır? Dış İşleri Bakanı çıkıyor; ‘turistin görebileceği herkesi aşılayacağız’ diyor. Bunu söyleyen kim? Bizi dış dünyada temsil edecek, ülkemizin çıkarlarını ve itibarını koruyacak olan kişi. Turistin göreceği herkesi aşılayacakmış, utanmazsanız etiket te takın bari. Yazıklar olsun. 

   İnsanımıza bunca eziyet yapılırken Sağlık Bakanlığı bir genelge göndererek 15 Mayıs’tan itibaren, 15 ülkeden gelen vatandaşlardan PCR testi istenmeyeceğini bildirmiş. Bu ülkelerden birisi de İngiltere. Sabah akşam İngiltere mutasyonu diye insanımıza korku pompalayan, çift maske takın diyen kendileri şimdi karar almışlar İngiltere’den gelen turistlere test yapmayacaklarmış. Allah aşkına bunun izah edilebilir bir tarafı var mı? Eğer İngiltere mutasyonu varsa ve güya daha ölümcül ise İngiltere’den turist kabul etmemen gerekirken sen testi kaldırıyorsun. 

   Gene Sağlık Bakanlığı ile ilgili bir diğer konu, Sağlık Bakanlığı Covid-19 tedavi rehberini güncelledi. Alınan yeni karara göre, etkinliği ve yan etkileri bir süredir tartışılan hidroksiklorokin ilacı, koronavirüs tedavisinde artık kullanılmayacak. 15 Nisan 2020 tarihindeki basın toplantısında hidroksiklorokini dünyada en yaygın kullanan ülkenin Türkiye olduğunu belirten Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, bütün vakalara ve şüpheli vakalara hidroksiklorokin başladıklarını, bu ilacın diğer ülkelerde ancak ciddi durumdaki hastalara verilmesine karşılık kendilerinin en erken aşamada kullandıklarını övünerek açıklamış ve tedavideki başarılarını da buna bağlamıştı. Hani sabah 8, akşam 8 adet yutturulan ilaç. Ne oldu şimdi? Bu ilacın yan etkisi varmış, covid 19 da işe yaramıyormuş. Biz de daha önce yaptığımız basın açıklamalarında bu konuda uyarmıştık. Peki bir yıldan fazladır bu ilaç yüzünden kalp krizi geçirerek ölen insanların vebali kimin üstünde? Bunların hesabı kimden sorulacak? Peki Sayın Bakan ‘bir gün maske takmak zararlıdır artık vazgeçtik’ deme ihtimaliniz var mıdır? ‘Aşıların yan etkisi çok daha zararlı aşılamayı durduruyoruz’ deme ihtimaliniz var mıdır? ‘kısıtlamaların hiçbir faydası yok, zararı olmuştur’ deme ihtimaliniz var mıdır? Bence bu ihtimal var ve yüksek. Ama bu sürede zarar gören canlarımız ne olacak? Siz en iyisi sizi yanlış yönlendiren Bill’in adamlarının tavsiyelerini elinizin tersiyle bir kenara atın ve tüm yasakları kaldırın. Sabah akşam televizyonlarda ahkam kesen, dün söylediğinin bugün tersini söyleyen Prof. Mehmet Ceyhan bir paylaşımında Rotary Kulübü’nden aldığı ödülü paylaşmış. Bu kulüpten ödül alan bir insanın ülkemize hayırlı bir hizmet yapması mümkün değildir. Bu ödülden sonra aslında bırakın televizyonlara çıkasını toplum içine bile çıkamaması gerekir. Lütfen biraz aklımızı kullanalım ve sorgulayalım. 

  İÇİŞLERİ’NİN KAYIT GENELGESİ

   Bir başka genelge de İçişleri Bakanlığı’ndan. Neymiş? Polis olaya müdahale etiği anda çekim yapılması yasakmış. Neden? Özel hayatın gizliliğini ihlal ediyormuş. Bir kamu görevlisinin görevini yaptığı esnada özel hayatında değildir ki; ihlal etsin. Kanunlara uygun şekilde görevini yerine getiren bir polis ki; çok büyük bir çoğunluğu böyledir, kayıt altına alınması bir sorun teşkil etmez. Aslında bu çekimler polisin elini güçlendiren kayıtlardır. ‘benim kim olduğumu biliyor musun?’ hadiselerine karşı polisimizi güçlendirir. Taciz iddialarına karşı polisimizi güçlendirir. Genelgenin geri çekilmesini bekliyoruz. 

   DÜNYA KUDÜS GÜNÜ

   Bildiğiniz üzere Ramazan ayının son haftasındaki Cuma günü Dünya Kudüs Günü olarak hatırlanmakta, Kudüs ve Mescid-i Aksa direnişi zihinlerde canlı tutulmaya çalışılmaktadır. Bu vesile ile Müslümanların ilk kıblesi olan ve yüzyıllar boyu “darusselam” yani “barış yurdu” olarak hatırlanan Kudüs’ün bir an önce Siyonist işgalden kurtulmasını canı gönülden diliyorum. Biz bu temennide bulunurken İsrail pervasızca saldırmaya devam ediyor. Her kesimden olduğu gibi iktidar kanadından da kınama mesajları açıklanıyor. Bir kere daha hatırlatalım ki; iktidar kınama yeri, laf yeri değildir, icraat yeridir, eylem yeridir. İktidarın yapacağı açıklama  ‘israil’le yapılan bütün anlaşmalar iptal edilmişitir’ olmalıydı. ‘Filistin’e şu kadar asker gönderme kararı aldık’ olmalıydı. Ne yazık kibunlar yok kınama var. Bu İsrail kınamadan, laftan sözden anlamaz, Merhum Hocamız Necmettin Erbakan’ın ifadesi ile İsrail güçten anlar. Hükümeti gereğini yapmaya davet ediyoruz

   İKİZDERE
   Bugün memleketimize bakacak olursak ciddi bir perişanlıkla karşı karşıyayız. İkizdere’de yaşanan doğa katliamı gözden ırak tutulacak, affedilecek bir gelişme değildir. Ülkemizin çok güzel mekanları var. Eğer biz bu mekanları tahrip etmekten imtina etmezsek yarın oraları yeniden inşa etmek mümkün olmaz. Siz, taş ocakları ile o güzelim beldeleri ortadan kaldırırsanız insan canına kıymış kadar yanlış yapmış olursunuz. Bir kişinin servetine servet katması için ülkemiz adeta peşkeş çekilmektedir. Eğer İkizdere’de başlayan bu tahribat durdurulmazsa emin olun, yarın Karadeniz sadece güzelliğini değil, geçim kaynaklarını da kaybedebilir. Çay o bölgenin en önemli geçim kaynağı, bunu kaybetmemeliyiz. İktidarı İkizdere konusunda verdiği izni iptal etmeye davet ediyoruz.