Gölbaşı yakınlarındaki bir çiftlikte ortaya çıkan vaka sonucunda ülke gündemine oturan, insan sağlığı açısından son derece önemli, hayvanlardan insanlara bulaşan bir hastalık olan Şarbonla ilgili olarak, değerli meslek örgütlerimizin ve farklı üniversitelerimizden çok kıymetli hocalarımızın bu önemli konuya ilişkin yaptıkları açıklamalar ışığında, olayı biraz da derleme ve vakaya farklı bir pencere açma adına, aşağıdaki açıklamayı kamuoyu ile paylaşıyorum.

Şarbon (Antraks) etkeni bakteri (B. antracis) olan çok önemli zoonoz (hayvandan insana bulaşan) bir hastalıktır. Hastalık tüm sıcak kanlı hayvanlarda, özellikle koyun ve sığırlarda ve yanı sıra insanlarda hastalığa neden olur. Bu bakterinin sporları dış ortamda onlarca yıl canlı kalır ve hastalık yapma gücünü kaybetmez. Sporlanan bakteri fiziksel ve kimyasal faktörlere karşı çok dirençlidir. Öyle ki; 160 oC derece ısıda ancak 60 dk. da ölür. Bakterinin kendisi ise 58 oC derecede 15 dk. da inaktive olur.

Hastalık genelde sindirim yolu, solunum yolu ve deri (temas) yoluyla bulaşır. İnsanlarda deri formu (malignant püstüller, karbunküller) bu hastalığın en hafif formudur. Hasta hayvana veya etine, derisine, kasaplık eşyalara vb. temasla şekillenir. Sindirim formu hasta hayvanın eti başta olmak üzere, sakatat, süt vb. ürünlerinin tüketimi ile gelişir. En ağır ve ölümcül form ise solunum formudur. Yoğun etken olan ortamlarda, bu etkenlerin solunum havası ile alınması sonucu ortaya çıkar. Şarbona yakalanan hayvanların ölümlerinden iki gün kadar öncesinde dışkıları, idrarları ve sütleri ile bu bakteriyi çevreye yaymaya başladıkları unutulmamalıdır.

Enfeksiyon kaynağı olarak; ölen veya kesilen hasta hayvanlar, hasta hayvanların, kan başta olmak üzere, vücut sıvıları, derileri, sakatatları, kemikleri, hastalığı taşıyan yabani hayvanlar, kan emen sinekler ve parazitler gösterilebilir.

Şarbon etkeninin hastalık yapma potansiyeli yüksek olup, çeşitli faktörlere bağlıdır. Bununla birlikte hastalanan hayvanlardaki ölüm oranı %100’dür. Şarbon hayvanlardan insanlara geçer. İnsandan insana bulaşa dair ise bir kanıt yoktur. Sığır ve koyunlarda perakut seyreden ve saatler içinde ölüme yol açan şarbon, insanlarda ve yanı sıra köpekler, atlar ve domuzlarda, potansiyel olarak ölümcül olmasına rağmen, genellikle akut (ani ölümlere yol açmaz) seyretmez.

Bir bölgede salgın çıktığı zaman kontrol için; çok erken tedaviye başlanmalı, sağlam olanlara aşılama yapılmalıdır. Altlık, gübre vb. tüm hayvansal atık ve malzemeler imha edilmelidir. Barınaklar dezenfekte edilerek, salgın bölgesi karantinaya alınmalıdır. Yanı sıra; hasta hayvanlar da derhal imha edilmeli ve bu hayvandan elde edilen hiçbir ürün kesinlikle kullanılmamalıdır. Ölen hayvanların otopsileri yapılmamalı, en az iki metre derinliğinde çukurlara gömülmelidir.

Öte yandan önemli bir konu da şarbonun ülkemize ithal hayvanlarla gelip gelmediği konusudur. Bu hastalığın kuluçka süresi yaklaşık 3-7 gün olup, (1-14 gün arasında da değişebilmektedir), bu bağlamda hastalığın ithal hayvanlarla ülkemize gelmiş olması çok da olası görünmemektedir. Bununla birlikte, olayın netleşmesi adına cevaplanması gereken bazı sorular bulunmaktadır. Hayvanların yurtdışından transportunu sırasında, bu yolculuk sürecinde ölen hayvan olmuş mudur? Oldu ise bu hayvanların akibeti nedir? Taşıma sırasında

ölen hayvanlara ne olmaktadır? Herhangi bir nedenle zayiat verildi ise, bu hayvanlarla temas eden diğer hayvanların durumu ne olmuştur? Ülkemizde Gölbaşında gözlenen vaka ile gündeme gelen Şarbon salgını öncesinde, Şarbon tespit edilmiş olan bir başka odak var mıdır? Özellikle Kurban Bayramı öncesi yoğun olarak yaşanan hayvan hareketlerinin bu hastalığın bir bölgeden diğerine taşınmasında rolü olmuş mudur? vb.

Hayvan ithalatı ile ilgili olarak, önemi açısından, aşağıda bahsedeceğim konuya da ayrı bir başlık açmak gerekir. Bir süre öncesine kadar, ihracatı yapan ülkeden alımı gerçekleştirilen hayvanlar Tarım Bakanlığımız Veteriner Hekimleri tarafından kontrolden geçirilmekteydi. Günümüzde bu uygulamadan vazgeçilip geçilmediği de açığa kavuşturulması gereken bir diğer konudur. Bildiğimiz kadarıyla bu uygulama yürürlükte değildir. 6-7 aydır bakanlığımız tarafından, hayvan ithalatlarında, Veteriner Hekim görevlendirilmesi yapılmamakta, hayvan seçimleri ithalatçı firma tarafından gerçekleştirilmektedir. İnsan sağlığını direk tehdit eden 300 civarında zoonoz hastalığın varlığı düşünüldüğünde, bu seçim ve denetleme işlemini tamamen özel sektöre devretmek mantıka uygun bir uygulama olarak görülebilir mi?

Tarım Bakanlığımızın gerçekleştireceği yurtdışı Veteriner Hekim kontrolüne ek olarak, 21 günlük karantina uygulaması ve çeşitli hastalıklara karşı laboratuvar tetkikler de, daha hayvanlar sınır bölgesindeyken, ithal edilen hayvanların ülkeye girişi onaylanmadan önce yapılmalıdır. Olduğu üzere, sonuçlar alınmadan hayvanların ülkeye sokulması ve 21 günlük karantina işlemlerinin, bu hayvanları ithal eden yurtiçindeki hayvancılık işletmelerinde yapılması ise son derece sakıncalı bir uygulamadır. Bu tip bir uygulama ile, karantina sonucunda hastalık tespit edilmesi halinde, zaten hayvanlar ülke içine giriş yaptığından dolayı, yapacak bir şey de kalmamaktadır.



PROF. DR. TURAN CİVELEK