Okuma alışkanlığının erken yaşlarda çocuk ve öğrencilere nasıl kazandırılacağını bizlere şair, akademisyen ve yazarların çocukluk hayatını anlattığı bazı söyleşi ve hatıra kitapları çok güzel anlatır.[1]rnrnÖzellikle ...

Gözden kaçırmayın

ERKMEN’DE SERA YAPIMINA BAŞLANIYORERKMEN’DE SERA YAPIMINA BAŞLANIYOR

Okuma alışkanlığının erken yaşlarda çocuk ve öğrencilere nasıl kazandırılacağını bizlere şair, akademisyen ve yazarların çocukluk hayatını anlattığı bazı söyleşi ve hatıra kitapları çok güzel anlatır.[1] Özellikle de taşrada çocukluğu geçen önemli sayıdaki yazarın anılarını dikkate aldığımızda, uğraş alanlarının darlığı, etkinliklerin yok denilecek kadar sınırlı olduğu çevrede kitaba sarıldıklarını ve kitabı bir daha ellerinden bırakmadıklarını yazarlar beyan eder. Yazarlar, kitaplar sayesinde ulaşılamayan dünyaya gedik açtıklarını belirtir. Buradan hareketle hayallerindeki ülke ve dünyanın önemli şehir, fikir ve devlet adamı, sanatçıları ile arkadaşlık ve dostluk kurduklarını söyler. Tabi söylemeyi unutmayalım söz konusu dönemler daha her eve televizyonun girmediği yıllardır. Her türlü iletişim araçlarının, oyun ve vakit öldürme aracı olarak kullanıldığı günümüzde o yazarların böylesi bir çocukluk geçirmesi söz konusu olsaydı acaba yine de kitap okuma alışkanlığını kazanabilir miydi? sorusunu zaman zaman kendimize sorduğumuzda tereddütsüz evet cevabını veremeyiz herhalde.[2] Görselliğin ön plana çıktığı, herkesin koşturmaca seline kendini attığı günümüzde kitaplar ve okurlar da bundan nasibini aldı. Nüfusa göre basılan kitap sayısında eğitim seviyesi artmasına rağmen oldukça düşüşler yaşandı. Kitapevleri özellikle de Anadolu’dan teker teker kovuldu. Hal böyle olunca ister istemez okur profili de değişti. Kitap okumanın öneminin farkında olan ama bir türlü okuma alışkanlığı kazanamamış Türkiye’de ciddi bir okur adayı kitlesi olduğunu düşünüyorum. Bunların kitap ile yollarının kesişmesi için başta yazar ve yayıncılara önemli görevler düşüyor. Kitapların ilgi çekici, albenili hale getirmeye yönelik görsel unsurları isabetli bir şekilde kullanması gerekir. Böylesi bir yaklaşımla kitabın isminden, kapak resmine kadar ciddi emek harcandığında bahse konu olan bu okur adaylarının en azından bazılarını kitapla buluşacaklarını tahmin ediyorum. İstiklâl Savaşı’nın önderi, Türkiye Cumhuriyeti’nin mimarı Mustafa Kemal Paşa ve icraatları hakkında Türk toplumunun bildikleri tabiri caizse devede kulak mesabesindedir. Neredeyse ortalama bir vatandaş bile Paşa’yı heykelleri dışında pek bir fazla bilmeyecek durumdadır.[3] Ciddi eğitim almış, belli formasyondan geçmiş eğitimlilerimizin çok önemli bir kesimi dahi ilkokul seviyesindeki “Atatürk, ülkemizi düşmanlardan kurtardı” sözünün dışında maalesef bir şey söyleyemiyor. Mustafa Kemal Paşa, hakkında araştırma, inceleme, biyografi, söyleşi, hatıra vs. alanlarda hakkında binlerce makale ve kitap yazılmıştır. Ülkemizde karikatüristlerin diliyle Mustafa Kemal Paşa’yı okumak isteyenlere salık verilebilecek kaynak eser yok denilecek kadar azdır. Bu alanda yayınlanmış, çok önemli bir boşluğu dolduracağını umut ettiğim bir esere sözü getirmek istiyorum. Yazar, İsmail Şen’in ilk olarak 2003’te yayınladığı “Asi’den Gazi’ye Karikatürlerde Atatürk: 1919–1938” isimli çalışması hakkında bu yazıda bazı değerlendirmelerde bulunacağım.[4] Kitapta Mustafa Kemal Paşa’nın 1919 ile 1938 yılları arasında muhtelif gazete ve dergilerde yayımlanan 245 karikatürü bulunmaktadır. Şen, bu çalışmayı yapmak için dönemin özellikle de mizah dergilerinin tamamına ulaşmaya çalışır. 31 süreli yayın taranarak hazırlanan eserde bazı dergilerin hiçbir sayısına, bazılarının da çok önemli sayılarına ulaşamadığını belirtir. Her karikatürün künyesi verilir. Bazı karikatürler imzasız çıkar. Karikatürlerin yanında genişçe açıklamalar mevcuttur. Ayrıca karikatürler hakkında geniş değerlendirmelerde bulunulmaktadır. Bunun yanında yayınlanan mizah dergileri, karikatüristler ve karikatürlere konu olan biyografiler ile dönemin olay kavramları hakkında doyurucu bilgiler sunulmaktadır. Karikatürlerin ezici bir çoğunluğu İstanbul’da yayınlanmıştır. Çok önemli bir bölümü de Milli Mücadele ve akabindeki Cumhuriyet’in ilk yıllarına tekabül eder. Paşa’ya ait ilk karikatür Aka Gündüz tarafından çizilip 10 Ocak 1920’de Alay’da yayınlanır. Son karikatür ise Türkiye İran dostluğu üzerine Akbaba’da 1934’te çıkar. Atatürk’ün vefatı sonrası da Atatürksüz Cumhuriyet’e yönelik iki karikatür bulunmaktadır. Karikatürist ve dergilerin kahir ekseriyeti Milli Mücadele lehine saf tutmuştur. Refik Halid’in Aydede’sinde Milli Mücadele’nin aleyhinde bir tavır takınılmaktadır. İbrenin tersine dönmesiyle birlikte Aydede dergisinin de Milli Mücadele taraftarı bir çizgiye kaydığı gözlerden kaçmaz. Karikatürlerde İstiklal Savaşı’nın lideri Mustafa Kemal Paşa tam bir kahramandır. Paşa karikatürlerde yerine göre diş çeker, şut çeker, kulak çeker, kılıç biler, düşmanı tekmeler, harman döver, sakal tıraşı eder, boks ve güreş yapar. Düşmanın boyunun ölçüsünü alır. Mustafa Kemal Paşa önderliğindeki Milli Mücadele’nin kazanılmasına yönelik işgal altındaki İstanbul’da çıkarılan gazete ve dergilerin gayretleri çok önemlidir. Örneğin Sedat Simavi’nin çıkarmış olduğu Güleryüz Dergisi’nin 5 Mayıs 1921 tarihli ilk sayısının kapağında çizilen karikatürde paşa oldukça karizmatiktir. Karikatürün altında yazılan şu dörtlük, halkı Milli Mücadele etrafında kenetlemeye bir çağrıdır: “Nabzında bir iman vuran kanınla Bu ziya görmeyen ufka yükseldin Bilmem ki semadan yüksek alnınla Güneşin doğduğu yerden mi geldin.” (s.48) Karikatürlerde özellikle de galibiyet sonrası zafer sarhoşluğu oldukça fazladır. Yunan yenilgisi hakkında iğneleme çok yoğundur. Karikatürlerin yıllara ve olaylara göre dağılımı çok dağınıktır. Milli Mücadele ve sonrası yıllara ait oldukça fazla karikatür vardır. Cumhuriyet’in kurulup inkılâpların yerleşmesine yönelik epey karikatür bulunmaktadır. Bilindiği üzre Paşa’nın ilk kez 1926’da heykeli dikilir. Bununla ilgili de bir karikatür vardır. Paşa’nın karikatürüyle birlikte karikatürlerdeki Mustafa Kemal Paşa artık resme doğru yol alır. Partiler üstü, dış olaylarla ilgili konulara göre karikatüristlerin konuğu olur. Tek Adam olduğu reel politikada ispatlandıktan sonra her geçen yıl karikatürler azalır. 30 sonrası sadece 4 karikatür vardır. Yazar bu durumu sorgulamaya çalışır. Özelikle de harf Devrimi sonrası basın yayın organlarının ciddi tiraj kaybına uğraması sonrası birçok gazete ve dergi kapıya kilit vurduğunu, bundan en çok da mizah dergilerin yara aldığını söyler. Kahraman Gazi, bilindiği gibi ileriki yıllarda bir tabu haline gelir. Kişiliği ve fikirleri hakkında çok açık bir şekilde vasiyeti olarak yorumlanabilecek “Ben manevi miras olarak hiçbir ayet, hiçbir dogma, hiçbir kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım bilim ve akıldır.” sözü bazı kesimlerce görmezlikten gelindi. Böylesi bir yanlış Atatürk ve Atatürkçülük algısının ilk izleri sayılabilecek birkaç karikatür vardır. Mustafa Kemal’in artık dokunulmazlık zırhına büründüğünü ima eden bir karikatür mevcuttur.(s.211) 5 Mart 1924 tarihli Karagöz dergisinde Mustafa Kemal Paşa’nın muhtemelen mecliste yaptığı bir konuşmayı eline alan Karagöz aynen şunları söylemektedir: “Müsaade et, ağzını öpeyim paşam. Ben muskaya aldırmam ama, bu nutkunu muska yapıp boynumda taşıyacağım.-muskanın üzerinde “Nutuk” yazmaktadır.-“ (s.228) İç politikayla ilgili oldukça fazla karikatür bulunmaktadır. Lozan’ın ve Cumhuriyet’in bir an önce neticelenmesi beklenmektedir. Karikatürlerde sık vurgulanan bazı kavramlar da şöyledir. Cumhuriyet bebeğe, fidana; işgal altındaki İzmir üzüme benzetilmiştir. Hıristiyan ileri gelenleri ve Kral Konstantin’eye çorbacı denilmektedir. Karikatürlerde Atatürk’e yönelik doğrudan eleştiri yok denilecek kadar azdır. Olan eleştirilerde de stratejik olarak zamanlama anlamında bazı eleştiriler vardır. Atatürk’ün çevresine yönelik de çok küçük ama önemli eleştiriler de mevcuttur. Ratip Tahir imzalı 1 Ekim 1924’te Akbaba’da yayımlanan bir karikatür zaferi istismar edenleri çok güzel işaret eder. Karikatür Dumlupınar Zaferi’nin yıl dönümü münasebetiyle çizilmiştir. Ortada Mustafa Kemal Paşa altında “zaferi kazandıran”, sağında Karabekir Paşa ve bazı Milli Mücadele’nin önemli komutanlarından bazılarının altında “zaferi kazananlar”, solunda da tam olarak ikisinin kim olduğu belli olmayan, diğer ikisinin de kim olduğunu anlayamadığım, 4 kişinin altında da “zaferden kazananlar” şeklinde yazar. (s.234) [5] Yazarın da belirttiği gibi okuma yazma oranın çok düşük olduğu bir dönemde Milli Mücadele’nin zafer haberlerini bekleyen vatanseverlere, mücadelenin kazanılmasına yönelik kamuoyu oluşturmada karikatürler çok önemli bir görevi yerine getirmiştir. Öbür taraftan Karikatürler eşliğinde Mustafa Kemal Paşa ve özellikle de Cumhuriyet’in ilk on yılı hakkında bilgi sahibi olmak isteyenler için eserin vazgeçilmez önemde olduğu kanaatindeyim. [*] Eğitimci, E-posta: ikizkuyu@yahoo.com Blog Adresi: http://kitaplarinbaskenti.blogspot.com/ [1] Bu konuda istifade ettiğim derli toplu bir kaynağı tavsiye edebilirim. (Mehmet Nuri Yardım, Romancılar Konuşuyor, 432 sayfa, II. Baskı, 2008, İstanbul, Nesil Yayınları) [2] Prof. İlber Ortaylı, bir konuşmasında öğrencilerin ders yüklerinin fazlalığı ve sınav şartlarının her geçen gün ağırlaşması hakkında düşüncelerini beyan ederken ilginç bir örnek vermişti. İstanbul Teknik Üniversitesi’ni 50–60 yıl önce dereceyle kazanan ve bitiren merhum Necmettin Erbakan ve Turgut Özal, Süleyman Demirel gibi politika ve devlet adamlarının dahi bugünün şartlarında bu üniversiteleri muhtemelen kazanamayacağını iddia etmişti. [3] Heykeller üzerinden bilgi sahibi olmada bazen karışıklıklar olabiliyor. Atatürk heykelleri ile ilgili güzel bir hikâyeyi burada anlatmadan geçemeyeceğim. Bilindiği üzre Kırşehir’de ünlü sanatçı Şemsi Yastıman’ın elinde sazlı bir heykeli mevcuttur. Gariban, vatandaşın birisi bu heykeli ilk kez gördüğünde oldukça şaşırır, şu ilginç yorumu yapar: “Allah Allah Atatürk saz da mı çalarmış? Bunu vallahi bilmiyordum.” [4] İsmail Şen, Asi’den Gazi’ye Karikatürlerde Atatürk: 1919–1938: Atatürk’ün Yaşadığı Dönemde Yayınlanan Karikatürlerinden Yansıyan Tarih, 383 sayfa, 2. baskı, 2010, İstanbul, Sarnıç Yayınları, www.sarnic.com.tr [5] Yakup Kadri’nin hatıralarında bu mealde eleştiriler mevcuttur. Bu konuda yazar Kadri şöyle bir yorumda bulunur: “Kurtuluş Savaşımız sona erer ermez ön safta, orta safta, arka safta mücadeleye karışmış olanlar aralarında, zafer ganimetlerini paylaşma kavgalarını andırır bir şeref, derece ve makam rekabetine girişmişlerdir. Eğer bu rekabetler siyasi çekişmeler sınırını aşarak, yukarıda adı geçen kumandanlar arasında, bir askeri çatışma halini alsaydı- ki, Atatürk Büyük Nutuk’unda bir an gelip böyle bir tehlikenin belirmeye başladığını ifade eder- Türk Devleti bir “Tevaif-i Mülük” parçalanması akıbetine uğrayabilirdi. (Yakup Kadri, Politikada 45 Yıl, s.77, 3. Basım, 1999 İstanbul, İletişim Yayınları) [6] Yazar İsmail Sarnıç’ın kurduğu, www.karikaturlerdeataturk.com isimli siteden söz konusu karikatürlerden 41’ine ulaşılabilir. Oğuzhan Saygılı 
ikizkuyu@yahoo.com