Yeni haftanın ülkemize ve tüm insanlığa hayırlar getirmesini temenni ediyorum. Pençe-Kaplan operasyonunda şehit olan kardeşimize Allah’tan rahmet diliyorum. Koronavirüs sebebiyle vefat eden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet diliyor, hastalarımıza acil şifalar diliyorum. bu virüsün en kısa zamanda son bulmasını temenni ediyorum.
Maalesef
2020 yılı bizleri üzen olaylarla başladı ve devam ediyor. Çığ düşmeleri,
depremler, koronavirüs, zirai don olayları, dolu yağışı, seller… Elbette
alınması gereken tedbirler var. Yapılması gerekenler var. Önceden yapılan
hatalardan ders alınması var. Şüphesiz bunları konuşmak ve gereğini de yapmak
gerekir. Ancak bütün bu hadiselerin sebeplerini konuşurken önemli bir noktayı
gözden kaçırdığımızı düşünüyorum. Şöyle ki; bu olaylar hangi şekilde olursa
olsun sonuç itibarı ile Allah’ın takdiridir ve Allah’ın izni ile
gerçekleşmektedir. Hal böyle olunca bizim diğer soruların yanında şu soruyu da
mutlaka sormamız gerekmektedir; Allah bu musibetleri neden veriyor? Sorulması
gereken en önemli sorulardan bir tanesinin bu olduğunu düşünüyorum. Bu sorunun
cevabını ise Kur’an’da buluyoruz. Cenabı Allah bir ayetinde mealen “insanların
başlarına gelenler kendi yapıp ettiklerindendir. Kaldı ki pek çoğunu da Allah
effeder” buyrulmaktadır. Bir başka ayette ise “ insanların yaptıklarından
dolayı karada ve denizde düzen bozuldu. Belki akıllanırlar diye yaptıklarının
bir kısmı onlara tattırıldı.” Buyrulmaktadır. Bu manada bir çok ayet vardır.
Görüldüğü üzere başımıza gelen musibetlerde sorulması gereken en önemli soru
‘acaba biz Allah’a karşı hangi hataları yaptık?’ sorusu olmalıdır. Allah
adaletle hükmetmeyi emrettiği halde biz adam kayırmaya devam ettik,‘rüşvet alanda
verende mel’undur’ denildiği halde biz rüşveti yaygınlaştırdık,‘kamu
malından bir kuruş bile çalan cehennemliktir’ denilmesine rağmen, ‘yolsuzluk
hırsızlık değildir’ diyebildik,‘faiz
haramdır’ denildiği halde biz önce ‘faizsiz ekonomi olmaz’ dedik, ardından
‘kamu bankasından alınan kredi caizdir’ dedik. Yetmedi bir kesime hoş görünmek
için bir yanımızla ‘İslam Finans Sistemine geçmeliyiz’ derken diğer taraftan
güya kredi oranlarını düşürerek daha önce krediye bulaşmamış 920 bin
insanınımızı krediye yani faize bulaştırdık. ( Bu noktadaki eleştirimiz kredi
kullanan kardeşlerimizden daha çok yöneticilerimizin ve önderlerin bu konudaki
açıklama ve düzenlemeleridir.). ‘içki
haramdır’ dediği halde biz rakı fabrikalarının sayısını ve çeşitliliğini
atrırdık,‘kumar
oynamayın’ dediği halde kumarı 24 saat canlı oynanabilir hale getirdik,‘zinaya
yaklaşmayın’ dediği halde zinayı suç olmaktan çıkarttık…Allah’a
isyan (emirlerini yerine getirmeme) noktasında belki de insanlık tarihi boyunca
en ileri noktaya geldik. Allah ayette de bildirildiği üzere, akıllanmamız için
hepimize bir ikaz, bir uyarı olarak musibetlerini göndermektedir. Olayların bu
boyutunu aklımızdan çıkarmayarak bundan sonraki hayatımızı Allah’ın rızasına
uygun yaşamaya çalışmalıyız. Unutmayalım ki İslam, dünya ve ahiret saadeti için
tek kurtuluş yoludur.   İKTİDAR SINAVI GEÇEMEDİ ANCAK GENÇLERİMİZ BU
SINAVLARI GEÇECEK İNŞAALLAH.   Eğitim konusunun siyaset üstü ve milli bir
konu olduğunu hiç kimsenin unutmaması gerekir.  
Geçtiğimiz hafta sonu velilerin ve öğrencilerin, salgın hastalık bulaşma
tehlikesinden dolayı yoğun şekilde, sınav ertelensin taleplerine rağmen LGS
sınavı yapıldı ve bu sınava yaklaşık 1 milyon 800 bin öğrencimiz girdi. Yine,
ilk önce 25-26 Temmuz’a ertelendiği duyurulan, daha sonra da ani bir kararla,
27-28 Haziran tarihlerine çekilen üniversite sınavına ise, bu hafta sonu
yaklaşık 2,5 milyon gencimiz girdi. İktidar bu sınavları geçemedi ama inşallah
geçlerimiz bu sınavları geçecek ve en hayırlı neticeleri alacaklardır. Açıklanacak
sonuçların gençlerimize hayırlı olmasını temenni ediyorum. İktidarın eğitimi
devlet politikası ve maarif dava olarak görmesi gerekmektedir.  Gençlerin geleceği üzerinden siyasi hesaplar
yapılmamalıdır. Salgın sürecinde bu sınav tarihi kargaşası ile birlikte,
Türkiye’deki eğitim sisteminin çağı ne derece yakaladığı ve nitelikli eğitime
ulaşmada ne derece, fırsat eşitliği sağladığı yeniden gündeme gelmiştir.   ASRIN PROJESİ DİYE TANITILDI FİYASKO ÇIKTI   Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) tarafından 2010
yılında asrın projesi olarak başlatılan ve milyarlarca lira harcanan ‘FATİH’
projesinin yanlış planlama ve yanlış yönetim anlayışı nedeniyle bir fiyaskoya
dönüşmüştür. MEB tarafından 23 Mart itibarıyla başlatılan uzaktan eğitimde,
kullanılacağı ifade edilen EBA’nın, etkin bir şekilde kullanılamaması ve yola
1980’li yılların uzaktan eğitim modeli, ‘Televizyon aracılığıyla Öğretim
Uygulamaları’ ile devam edilmesi bunu açıkça ortaya koymaktadır. Genel manada
eğitimde kalite ve başarı oranları düşmüş, fırsat eşitliği ortadan kalkmış
hatta devlet, kendi okullarını ‘nitelikli-niteliksiz’ diye tanımlamak
mecburiyetinde kalmıştır.”   MESELE SİSTEM VE ZİHNİYET MESELESİDİR   Eğitim sistemimizin içerisinde bulunduğu bu
keşmekeş, reform adı altındaki politik ve günübirlik değişikliklerle
giderilemez, giderilemiyor da, tablo ortada… Bu problemlerden çıkış, planlı,
programlı ve sistemli bir eğitim seferberliği ile mümkündür. Mesele sistem ve
zihniyet meselesidir, işi kavranış ve ele alış meselesidir. Eğitim sisteminde,
ele alınması gereken daha köklü bir değişiklik ise, gençlerimizi geleceğin
mesleklerine hazır hale getirecek şekilde, eğitimin şekillendirilmesidir.
Artık, sadece teknolojiyi kullanan değil aynı zamanda teknolojiyi, her alanda
tasarlayan, geliştiren, üreten ve üretilen teknolojiyi kullanabilen, insan
gücünün yetiştirilmesi, ülkeler için zorunlu bir durum arz etmektedir. Önemli
olan üniversite sayısını artırmak, üniversiteye giden öğrenci sayısını artırmak
değil, nitelikli insan sayısını artırarak bu insanları üretimde
değerlendirebilmektir. Üniversite ile gençlerimizi oyalamak ve verilen
kredilerle onlardan gelir elde etmeyi düşünmek ülkemize yapılan en büyük
kötülük olur.



























    Bütün olumsuzluklara rağmen gençlerimizin
en iyi neticeleri alacaklarını ümit ediyor, açıklanacak sonuçların gençlerimize
hayırlı olmasını temenni ediyorum.