Bir kadın düşünün. Çaresizliğinden, derdini kimselere anlatamamış. Mecbur kalmış Peygamberimize, Mescid-i Nebevi’ye gelmiş. O mübarek insanı görmek istemiş. Görünce şaşırmış. Kadın, saray, taht, halayıklar, debdebe, şaşa bekliyor. O mütevazi halk adamını görünce bu hayretini ifade eden sözler söylemiş. Peygamberimiz Kadın’a;”Ben güneşte et kurutan sade bir ananın oğluyum. Debdebe bizim neyimize” diyerek O’nu dinlemiş. * * * * * Osmanlı ne zaman borç alarak saray yapmaya, hasbahçeler sefasına daldıysa baş aşağı gitmeye başlamıştır. Bugün alınacak dersler var mıdır, düşünün. * * * * * Muaviye Şam Valisidir. Debdebe içinde yaşamaktadır. Kendisine Bizans Saraylarından daha üstün saraylar yaptırmış. Bu giderlerini devlet bütçesinden karşılamıştır. İsrafa ve günaha girmiştir. Böylece İslam’dan uzaklaşma başlamış. Medine’den gönderilen denetlemeleri takmayarak, koltuk uğruna, hırsları uğruna yanlış üstüne yanlış yaparak, dinde sapmalara yol açarak Muaviye anlayışını başlatmıştır. Oğlu Yezid işi o kadar ileri götürmüştür ki, alemlerin Peygamberi Hz. Muhammed’in torunu Hüseyin’i Kerbela cehenneminde katletmiştir. Tarih boyunca hep lanetle anılmış ve anılmaya devma etmektedir. Yaradan, özellikle devletleri yönetenleri delalete düşürüp yoldan çıkarmasın. Yanlış yapanlar, bir gün gelir, yanlışlarını, haramlarını hakları gibi görmeye başlıyorlar. Bunlar kıyamet alametlerindendir.