‘’Kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye kulunu (Muhammed’i) bir gece Mescid-i Haram’dan çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa’ya götüren Allah’ın şanı yücedir. Hiç şüphesiz O, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.’’(İSRÂ-1)
Kutsal Kitabımız Kur’an-ı Kerim’de İsra olayının da geçtiği yer olarak belirtilen, kutsal mabetlerimizden Mescid-i Aksa’nın da bulunduğu kutsal belde.
‘’Ey peygamber! Biz, senin yüzünün göğe doğru çevrilip durduğunu, Allah ve Cibril'den haber beklediğini görüyoruz. Merak etme, elbette seni, hoşlanacağın bir kıbleye döndüreceğiz. Bundan böyle, yüzünü Mescidi Haram tarafına çevir. Nerede olursanız yüzlerinizi o yöne çevirin. Aslında kitap verilenler, kıblenin sadece Allah tarafından değiştirilebileceği bir gerçek olduğunu çok iyi bilirler. Allah onların yaptıklarından habersiz değildir ki ’’(BAKARA-144). Bu ayet nazil olana kadar Efendimiz (s.a.v.) ve sahabiler namazlarını Mescid-i Aksa’yı kıble edinerek kıldılar. İslam tarihinin de en önemli mekanlarından biri olan ve Yüce Allah'ın insanları hidayete iletmeleri (vesile olmaları) üzere görevlendirdiği peygamberlerin birçoğunun bu şehirde yaşadığı veya en azından hayatlarının bir bölümünü bu şehirde geçirmiş oldukları Kudüs Şehri, ayrıca peygamberlerden bazılarının mabed olarak kullandıkları mekanlarında ev sahibidir.
Kudüs, İslam'da özel bir yere ve kudsiyete sahiptir. Zaten adı da bu yerine ve kudsiyetine işaret eder. Müslümanların ilk kıblesi olan Mescidi Aksa'yı bağrında barındırması ve Resulullah (s.a.v.)'ın İsra ve Mirac mucizesine şahid olması bu üstünlüğünün sebeplerinin başında gelir. Efendimiz (s.a.v.) bir hadisi şerifinde şöyle buyurmuştur: "Yolculuk ancak şu üç mescidden birine olur: Benim şu mescidime (Mescid-i Nebevi’ye), Mescidi Haram'a ve Mescidi Aksa'ya." Burada kastedilen yolculuk ibadet kastıyla olan özel yolculuktur. Bu hadisi şerif dolayısıyla Mescidi Aksa harem mescidlerin üçüncüsü sayılmıştır.
Kudüs kurulduğu günden buyana vahyi, ilahi tebliği ve peygamberlik müessesesini temsil etmiştir. Dolayısıyla burası kurulduğu günden beri bir İslam şehridir. Son peygamber Hz. Muhammed (s.a.v.) de miraca yükseltilirken Kudüs'e kadar getirilmiş ve oradan göklere çıkarılmıştı. Allah dileseydi onu Mekke'den de göklere yükseltebilirdi. Ancak İsra ve Mirac olayında Hz. Peygamber (s.a.v.)'e refakat eden Cebrail (a.s.)'in onu önce Kudüs'e getirmesi sonra göklere yükseltmesi bu şehrin taşıdığı mana ve önem dolayısıylaydı. Kudüs Allah tarafından mübarek kılındığı bildirilen bir şehir olmasının yanı sıra peygamberler şehri olması itibariyle de İslam'da ayrı bir yere sahiptir. Çünkü İslam yani tevhid dini Hz. Adem (a.s.)'den buyana bütün peygamberlerin ortak dinidir. Yüce Allah bütün peygamberlerin insanlara aynı gerçeği tebliğ ettikleri konusunda şöyle buyurmaktadır: "Sana söylenen senden önceki peygamberlere söylenmiş olandan başka bir şey değildir." (Fussilet, 41/43) İslam vahiy dinidir, Kudüs de vahyi sembolize etmektedir.
Kudüs Hz. İbrahim (a.s.)'in hanif dinini ve vahiy kültürünün temel dinamiği niteliğindeki tevhid inancını temsil eden kutsal bir şehir olduğundan bu şehrin gerçek sahipleri de "iman edenler"dir. Kur'an-ı Kerim, peygamberlerin gerçek varislerinin ancak tevhid inancına sahip ve hanif dine mensup olan mü'minler olduğunu çeşitli vesilelerle vurgulamaktadır. Sonuç itibariyle Kudüs bir peygamberler şehri ve hanif dininin sembolüdür. Dolayısıyla oranın gerçek sahipleri de peygamberlerin gerçek varisleri ve hanif dinin mensupları olan mü'minlerdir.
Siyonistler, yahudileri Kudüs topraklarına toplayabilmek için ellerindeki Muharref Tevrat'tan çıkardıkları birtakım uyduruk hikayeleri sonuna kadar değerlendirmeye çalışıyorlar. Oysa Müslümanların, vahyedildiği gibi muhafaza edilen Kur'an-ı Kerim'deki ilkelere yapışmakta ve bu ilkelerin ışığında Kudüs üzerindeki haklarına sahip çıkmakta çok daha kararlı olmaları gerekir.
Kudüs'e Müslümanlar Sahip Çıkmalıdır:
Yüce Allah, Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyuruyor: "Allah'ın mescidlerini ancak Allah'a ve ahiret gününe iman eden, namazı kılan, zekatı veren ve Allah'tan başkasından korkmayan kimseler onarabilir. İşte bunlar doğru yola erenlerden olabilirler." (Tevbe, 9/18) Yani Allah'ın kutsal kıldığı mekanlara ve mabedlere sahip çıkacak olanlar takva sahibi mü'minlerdir. Başkalarından bu konuda bir duyarlılık bekleyemeyiz. Ancak uluslararası güçlerin öne sürdüğü yapay kahramanları da gerçek kimlikleriyle tanımamız, onların ne gibi dümenler çevirdiğini bilmemiz gerekiyor. Aksi takdirde onların ihanetlerini bize siyasi birtakım hesaplar gibi yutturabilirler. Nitekim Müslümanların son yüzyılda başlarına gelenler hep, ihanet için özel olarak yetiştirilen yapay kahramanları gerçek kimlikleriyle tanıyamamalarından kaynaklanmıştır.
Kudüs Davası Bütün Müslümanların Davalarıdır:
Kudüs ve Filistin davası sadece Filistinlilerin veya Arapların değil bütün Müslümanların davasıdır. Bugün Filistin topraklarında o toprakların bağımsızlığı, Kudüs'ün ve Mescidi Aksa'nın kurtarılması için mücadele eden bir tek kişi olmasa bile Müslümanların yine de bu davaya sahip çıkmaları gerekir. Nitekim Salahaddini Eyyubi, Kudüs'ü ve Mescidi Aksa'yı bu inanç ve şuurla haçlılardan kurtarmıştı. Onun haçlı işgalini içine sindirememesi ve o kutsal mekanlar için uykularının kaçması bir Filistinli ya da Arap olmasından değil Müslüman olmasından kaynaklanıyordu. Onun zamanında haçlıların işgali altındaki yerlerde herhangi bir fiili mücadele olmamasına rağmen Salahaddini Eyyubi yine de harekete geçmiş ve işgale son vermişti. Bugün Allah'a şükür o topraklarda bir bağımsızlık mücadelesi var. Ama ne yazık ki, başka yerlerde yaşayan Müslümanlar onların mücadelelerini sahiplenmekten bile çekiniyorlar. Hala birçokları Filistin ve Kudüs meselesine bir Arap meselesi olarak bakıyor. Artık bu düşüncenin değişmesi ve "ben Müslümanım" diyen herkesin o kutsal mekanların bağımsızlığı için sürdürülen mücadeleye maddi-manevi destek vermesi gerekir.
Kutsal Kudüs şehri tarihte olduğu gibi günümüzde de Müslümanların bir aynası niteliği taşımaktadır. Dolayısıyla bu mukaddes şehrin ve o şehrin bağrında barındırdığı kutsal mirasın siyonistlerin işgali altında olmasından bütün Müslümanların rahatsız olması gerekir. İman hassasiyeti taşıyan her Müslüman, Yüce Allah'ın mübarek kıldığını bildirdiği mekanların yeniden İslami kimliğine kavuşmasında kendinin de mutlaka bir sorumluluğunun olduğunu bilmelidir.
Yazımızı ,Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın çağrısıyla İstanbul’da toplanan Müslüman ülke liderlerinin aldığı tarihi bir kararla bağlayalım:
Dünya Müslümanlarının umudu Türkiye’nin başını çektiği 57 ülkeyi temsil eden İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT): ‘Doğu Kudüs Filistin Devleti’nin başkentidir.’
Hayırlı, mübarek olsun…
Faydalandığımız Kaynak: http://www.vahdet.info.tr/filistin/kitap1/kudus002.html
Lokman ÖZKUL-Eğitimci/Yazar
Yorum ve görüşleriniz için:[email protected]