ÇOCUK GELİNLER -8-

            

Kocandır; Döver de, Sever de…


            

Zeliha, gelin olduğunda on altı yaşında idi. Bir evin bir oğlu ile evlendi. Küçük yaşta evlenen her gelin gibi Zeliha’da kaynanası ile oturacaktı. Kaynana ona yol yordam gösterecek, bilmediklerini öğretecekti. Gelin olurken çevresindekiler sıkı sıkı tembihlemişlerdi. ‘’Aman kızım kayınbabanın, kaynananın, kocanın bir dediğini iki etme. Onlar senin atandır. Saygıda kusur etme sakın.’’ Bu telkinlerle gelin oldu Zeliha… Daha ufakken den başladı tembihleri. Yetiştirirken; ‘’Anasına bak kızını al, kenarına bak bezini al derler’’ diyerek her türlü sorumluluğu yüklemişlerdi Zeliha’ya.  ’’Gittiğin yere uyum sağla! Gittiğin yerin gözü körse sende bir gözünü yum!’’  ya da yanlış bir şey yapacak olsa  ‘’Yarın el kapısına gideceksin, iki günlük olur gelirsin’’

           

Zeliha ilk günler hiç sesi çıkmadı. Ne dedilerse, ne buyurdularsa gözlerinin içine bakarak anlamaya çalıştı. İtaatkâr tavırlarla denileni yerine getirdi.  Hizmetlerine koştu durdu. Kayınpeder aksi yapılı bir adamdı. Yapılan hiçbir şeyi beğenmez her şeye kusur bulurdu. Bulduğu kusurları gelinine mal eder bağıra bağıra durmadan azarlardı. Kaynanası da gelininden her şeyi kıskanırdı. Geline bir şey alınsın, oğluna yüklenir ‘’Niye alınıyor, niye para harcanıyor?’’

             

Sofrada yemek tuzlu mu olmuş?  Gelinin yüzüne çarpılırdı yemek. Su koymayı mı unutmuş? Bir ton azarlamayla cezalandırılırdı. Zeliha hepsini de büyük bir olgunlukla karşılar hiçbir şey demeden işini görürdü. Sonra odasına gider ağlar ağlar gelirdi. Çoğu zaman sofradan aç kalkardı. Sofrada ekmek kayınpederin elinde, birer dilim keser verirdi herkese, ikinci bir dilimi isteyemezdi Zeliha,  yemek yemeye korkar olmuştu. Yediği yemeği laf ediyorlardı. ‘Yiyip, içip yatıyor. Yaptığı başka bir şey yok!’’ Hâlbuki sabah erkenden, abdest almaya kalkan kaynanasına, kayınpederine havlu tutar, kahvaltılarını hazırlar, kocasını kaldırır işine gönderir. Sonra da akşama kadar evleri süpürür, yemeği yapar, bulaşık çamaşır ne gerekiyorsa görürdü.

           

’Yemeğe yağı çok koyuyorsun, deterjanı çok kullanıyorsun, suyu fazla akıtma!’’ Ne yapsa beğendiremiyordu. Kayınvalidesi her şeyine karışıyordu. ‘’Onu öyle yapma, bunu böyle yapma, bu kıyafeti giyme, oraya oturma’’  evden dışarı çıkmak yok. Gidecekse kayınvalidesi ile gidecek. Kocasına azıcık karısına gülse, kayınvalidenin surat iner. ‘’Edep, ahlak diye bir şey kalmamış, büyük bilmiyor, küçük bilmiyor, her şey ulu ortaya dökülmüş’’ diye iki gün homurdanır, dururdu.

           

Kayınpederi kapıdan girmeden başlar söylenmeye, ‘’Kapıyı neden zamanında açmadın, neden getirdiklerini elinden almıyorsun, kazık gibi dikiliyorsun’’  diyerek dirseği ile karnına şiddetlice indirirdi.  Neye uğradığını şaşırır Zeliha.  ’’ Hiçbir güzel sözleri yok hep azar, hep şiddet…

           

Kocası gelir, kayınvalide başlar gelinini şikâyete. ‘’Vay ben dedim de yapmadı, beni hiç dinlemiyor, şöyle oluyor, böyle yapıyor. ‘’ dolduruyor iyice. Kocası da sinirleniyor odasına götürüyor. Dövüyor Zeliha’yı. Bir gün değil,  iki gün değil. Her gün aynı…

          

Zeliha kendini köle gibi hissetmeye başladı. Otursa kabahat, kalksa kabahat oluyordu.  Bu kadar çabalamasına rağmen memnun edemiyor hiç kimseyi. Kardeşleri geliyor, iki çift laf edemiyor. Sürekli kayınvalidesi yanlarında, sürekli dik bakışları üstünde. Dışarıdan gelen misafirlerine o kadar iyi ki; kimse Zeliha’ya kötü davranıldığına inanmaz.  Başkalarının yanında Zeliha’ya ‘’ Yavrum, kuzum’’ der, yalnız kalınca başlar sözlü tacizlerine. ‘’Kızım sana annen, baban hiç mi bir şey öğretmediler?’’ Selvi gibi boyu varken, ‘’Minare kırığı gibi ne dikilip duruyorsun’’ Beğene beğene aldıkları halde, hakarete varan sözlerle iyice kalbini kırıyorlardı. Sadece ağlamaya yetiyordu gücü. Odasına giriyor ağlayıp geliyor. Akşam oğluna, ‘’Akşama kadar odasından hiç çıkmadı, yattı yattı geldi’’ Oğlu da alışmıştı geldiğinde odasına götürüyor dövüp dövüp getiriyordu.

             

Böyle dayakların birinde bebeğini düşürdü. Hastalandı, yataklara düştü, kayınvalidesi, ‘’Nazlanıp durma kalk işinin başın, bir tek sen mi düşürüyorsun çocuğunu’’ diye azarlayarak kolundan tuttuğu gibi kaldırdı. Halsiz fersiz iki büklüm işlerinin başına döndü.

             

Kafasına koydu Zeliha, kaçacaktı bu evden. Daha fazla dayanamadı. Bir fırsatını bulup kaçtı annesinin evine. Kendisine yapılanları bir bir anlattı artık oraya gitmek istemiyordu. Anne ve babası ‘’Kocandır, döver de,  sever de… Elin evine bak evine sarıl, elin erine bak erine sarıl. ‘’ diyerek gerisin geri kocasının evine getirdiler. ‘’Kızımızın kusuruna bakma cahillik işte’’ diye de özür dileyip bırakıp gittiler.

           

Uzun boyu diri gençliği ile böyle kısa boylu, yaşlı kayınvalidesi kayınpederinin yanında düştüğü durumu hiç hazmedemedi. Artık iyice dolmuştu Zeliha, kendi ailesi de destek olmuyor onu anlamıyor, güveneceği tutunacağı hiçbir dalı yoktu.

             

İşte yine başladı kayınvalidesi söylenmeye. Kayınpederi de yanında ikisi birden yürüyorlardı üstüne üstüne, ‘’Sen hiç mi utanmadın, çekip gittin annene, kimden izin aldın. Senin bacaklarını kırarız, bir daha git te görelim. Sokaklarda sürtük mü olacaksın vs. vs.’’ Şimdiye kadar saygısından ellerini bile tutmaya yeltenmemişti, başını önüne eyer, yüzüne gözüne gelen darbeleri eli ile korumaya çalışırdı.

           

Zehra’nın gözü döndü. Üstüne yürüyen kayınvalidesinin kolundan tuttu boğazına sarıldı. Kadın neye uğradığını şaşırdı. İki sıktı boğazını, sonra geriye iteledi. Sarsıldı düştü kayınvalide, kayınpeder kalktı onu da iteledi oda yere savruldu.  ‘’Yettiniz be, yeter artık. Bu ev benim defolun gidin!  ‘’ Bir taraftan bağırıyor, bir taraftan kayınvalidesini tartaklayarak sürüklüyordu yerlerde… Sokak kapısının oraya kadar sürüdü, ‘’Defol defol, ben sürteceğime sokaklarda sen sürt dedi ve sokak kapsını açtı. Kapının önüne oturttu kadını. Kayınpederde karısının arkasından geliyordu gelini dövmeye,  karısını kurtarmaya. Onu da yakaladı Zeliha, tuttu yakasından ‘’Sen de defol’’ diyerek kapının önüne koydu. Kapıyı da kilitledi. Çıldırmış gibiydi Zeliha, bağırarak yaşadıklarını anlatıyordu. ‘’Ne dediniz de yapmadım, otur dediniz oturdum, kalk dediniz kalktım. Gelin olduk isek düşmanınız mı oldum.  Ben de insanım, bu kadar üstüne gelinmez insanın.’’ 

           

Kapıya vuruyordu dışarıdakiler ‘’Aç kapıyı ele güne şan etme bizi’’ sonra odasına çekti gitti Zeliha. Dışarıdakiler yalvarıyorlardı. Kimse görmeden içeri girmek istiyorlardı. Bir iki saat geçen süre içinde Zeliha’nın siniri yatışmıştı. Gitti açtı kapıyı. Aldı içeriye, tembihlemeyi de unutmadı. ‘’İnsan gibi olacaksanız girin içeri, yoksa bir daha bu eve gelmeyin’’  Süt dökmüş kediler gibi girip oturdular kayınvalide ve kayınbaba… Zeliha artık, eski Zeliha değildi… Sakin, saygılı, hürmetli gelini yoldan çıkartmışlardı.





MÜRŞİDE AYHAN

.