Ekonomi dersi verecek değilim. Okurlarımızın ciddi ekonomik verileri ve tiratları dinlemeyi sevmediğini bildiğim için biraz ironi biraz gerçek bazı konuları vurgulamak istiyorum. Seçim öncesinde bütün partiler halkın ekonomik beklentilerini hedef alarak çeşitli tespitlerde bulunuyor ve hoşa gidecek vaatlerde bulunuyorlar ki demokratik yarışta buraya kadar gayet normal. Ancak bu vaatlerde ipin ucu kaçtı. Geçen yazımda belirttiğim gibi yerine getirilmesi mümkün olmayan, yerine getirildiğinde ülke ekonomisini alt üst edecek argümanlar sunuluyor. Malum kaynak meselesi. Kaynak sorulduğunda Aksaray’ı gösterip iktidarı ve Erdoğan’ı suçlayıcı, halkın hoşuna gidecek sözlerle konuyu geçiştirenler bilmeli ki Aksaray’ın maliyeti vaatlerinin bir aylık tutarını karşılamaz. Sonraki aylar ne olacak? Eskilerin tabiri ile mugalâta yapılıyor. Sadece CHP’ değil irili ufaklı bütün muhalefet partileri herhalde sayı saymayı bilmiyorlar. Gerçekçi projeler üretemiyorlar. İşin doğrusu ekonomik kalkınmadan sosyal politikalara ve alt yapı yatırımlarına kadar muhalefetin aklına ve hayaline bile getiremeyeceği projelerin pek çoğunu Ak Parti gerçekleştirmiş veya imalat aşamasında. Yani muhalefetin yeni teklifler getireceği alan kalmamış. Ne yapsınlar ki; Yapılmakta ve uygulanmakta olan bu projeleri kendi projeleriymiş gibi sunmaları da mümkün olmayınca absürt projeler çıkarmaya başladılar. Yetmişli Seksenli yılların küflü propaganda araçlarına sarılıp, “benden beş fazla” hikâyeleri ile halkı aldatacaklarını zannediyorlar. Hele hele CHP’nin “merkez ülke” projesinin detayına giremeyeceğim ama tam bir komedi ve fiyasko.. Bence CHP’nin tam bir fikir ve proje kabızı olduğunun göstergesi oldu. Kılıçdaroğlu’nun yerinde olsam bu projeyi yapan, hesaplayan, aslında intihal eden danışmanları kovarım. Muhalefet seçim vaatleri dışında, yaşanan mevcut ekonomiyi kötüleyerek, kriz beklentisi manipülasyonları ile Ak Partiyi tenkit edip oy alacağını zannediyor. Durgunluğa giren Türk ekonomisinin dolardaki artış yüzünden zor günler geçirdiğini, , seçime kadar ekonomik bir krizin çıkmaması için Ak Partinin Arap ülkelerinden dolar girişi yaptırdığı iddia ediliyor. Bir başkası, Katar’ın Ak Parti iktidarını desteklemek amacıyla dolarlar yağdırdığını, bazı Arap zenginlerinin parasını Türkiye’ye gönderdiğini, uçaklar dolusu altınlar ve dolarlar geldiğini anlattılar. Reza Zarrab ve Yasin El Kadı hikâyeleri ile soslayıp, ülkeyi zengin Araplar basacak diyerek halkın ilgisini ve tepkisini uyarmaya çalıştılar. Bu arada Merkez Bankasının açıkladığı geçtiğimiz şubat ayı verilerinde 4 milyar 282 milyon dolar net hata noksan kaleminde kaynağı belirsiz para girişi yaşandı. Net hata noksan kalemi her zaman fazla vermez bazen eksi de verir. Sonraki aylar birbirini telafi eder. Ama bizimkiler aceleyle yukarıdaki manipülatif yorumlarına bunu dayanak yaptılar. Bunun nedenlerini uzun süreceğinden daha sonra kendi görüşlerimi yansıtarak anlatacağım. 2007 yılında başlayan adına “Büyük Durgunluk” denen ve bütün dünyayı etkileyen ekonomik krizden daha açıkçası finansal krizden biz ülke olarak “teğet geçtik”. Ak parti iktidarı sayesinde herkes dururken biz yürüdük. Avrupa bile çuvalladı, en son Yunanistan’ın durumu ortada. Fransa, İtalya, İspanya, hatta İngiltere sırada. Bizim muhalefet, bunca cari açığa ve büyümeye rağmen bir finansal krize girmeyişimizin sırrını da henüz çözebilmiş değil. Bekliyorlardı ki finansal kriz çıkacak, Ak Parti ve Erdoğan başarısız olup kaçacak bunlara iş düşecekti. Ama bekledikleri kriz bir türlü gelmedi. Beş altı sene öncelerinden hatırlarsanız medyada meşhur “askılı ekonomistler” bile alaycı yorumlarıyla birlikte sırra kadem bastılar. Ak Parti bu kadar dövizi, yani dış parayı, yani yeşil yeşil dolarları nereden buluyor da cari açığı kapatıyor. Üstüne üstlük Türkiye Cumhuriyetinin en yüksek döviz rezervini sağlıyor. Bu gün için bunun 120 milyar doların üzerinde olduğunu söyleyelim yeter. Bu döviz rezervi olmasa Soros’lar şimdiye elli kere döviz krizi yaşatırlardı. Hükümet bu arada boş durmadı alınan tedbirlerle aylık cari açık 6 milyar dolarlardan 4 milyar dolarlara kadar düştü. Cari açık 6 milyar dolarlarda iken bile ülkeye her ay daha fazla döviz girişi olduğundan cari açığı kolayca kapattık, döviz fiyatı ucuzladı hatta rezervlerimiz arttı. Ama hala dış para gelmezse ekonomi felakete gider demekten de geri durmuyorlar.  Geçen hafta anlı şanlı ekonomistler hesapsız giren dolarlara takıldılar. Bazı ekonomi yazarları yorumlar yapsa da sonuçta tıkanıp Arap paralarına takılıyorlar. Yani sizin anlayacağınız “Tayyip’ e Hacı babalar yardım ediyor”. Sıkıştıkça petrodolarları harçlık niyetine gönderiyorlar. İşte bundan sonrasında muhalefetin korkusu, “madem Tayyip’in Hacı Babaları var, Sayın Kılıçdaroğlu, Sayın Bahçeli sizin Hacı Babanız var mı?” sorusundan korkuyorlar! Öyle ya bu cari açığı kim karşılayacak? Bu yıl en iyimser sonuçla inse inse 45 milyar dolar olacak cari açığı nasıl kapatacaksınız? Ödemezseniz ne olur? Dolar kaç lira olur? Tüketmeye alıştığımız lüks ithal malların fiyatı ne olur? En basitinden 1,5 liradan vereceğiniz mazotun fiyatı 6,5 Lira mı 7.5 Lira mı olur? Elbette bunun geçerli açıklamaları var. Kendi görüşlerimi inşallah ileriki bir tarihte, daha doğrusu seçim sonrasında ayaklarımız yere bastığında sizlere anlatmaya çalışacağım. Ama velev ki muhalefet bu hikâyelere ve spekülasyonlara inanıyor o zaman şu soruyu sormak gerekmez mi? Peki, siz iktidara gelirseniz bu cari açığı nasıl kapatacaksınız? Tekrar soruyorum, herkese verip savuran sayın muhalefet, cari açığı nasıl kapatacaksınız? Sizin de Hacı Babanız var mı? Varsa kimdir, nerededir? Bilelim de oyumuzu ona göre verelim… Yoksa Maazallah, Yetmişli yıllarda yaşadığımız devalüasyonlarda Ali Ercan’ın söylediği gibi yana yakıla hep beraber “paramı pul ettin develihasan” türküsü mü söyleyeceğiz!