Devlet; “İlmiyye, kalemiyye, seyfiyye” sacayağı üzerine bina edilir. Üniversiteler ilim yuvası mı? “Ben kavramları teşhis, tasnif, tasfiye, filtre ettim” diyen hiç bir kariyer veya ilahiyat ehli, İslami öncü yok. Bunu yapamayanlar ne üzerinden düşünecekler? Kalem, defter, kapı, pencere gibi isimler üzerinden mi? Bir kişi asli görevini beceremiyorsa o kişi lise diploması üzerinden değil; üniversitesi, kariyeri, pozisyonu üzerinden sorgulanır. İlim, din ve düşünceye vaziyet edenlerin ne iş becerdiğini sorgulamayanlar, cahiliyenin 12 çekerine (Bkz. Afyonhaber) körü körüne biat ediyorlar.

    “Sorma kişinin aslını kavramından belli olur.” Sohbet, fikir beyanı kavramlar üzerinden yapılır. Kelimeler makyaj, kavramlar mesajdır. Fırtınalar, kavramlar üzerinden kopar. Dil ve düşünceye hâkimiyet, kavramları bilmekle mümkün olur. Kavramları bilmeyenlerin bütün yazdıkları kelimeler mezarlığından ibarettir. Birkaç mezarlık alanı görelim:

   “Fakat burada daha çözemediğimiz bir diğer sorun var: Din, dünya görüşü, hatta bir bakıma bilim gibi çeşitli unsurları içeren alanın tümüne mi ideoloji diyeceğiz? Bu nedenle yoğun iletişim ağları içinde şekillenen simgeleştirme kümesine ideoloji diyeceğiz.” Prof. Şerif Mardin, 15 baskı yapan ‘ideoloji’ (S. 119-120) adlı kitabında, ideolojinin ne olduğunu soruyor ve bilmediğini itiraf ediyor. Bu büyük tahrifatı kariyer ehli, yazar ve İslami öncüler kavramları bilmedikleri için düzeltemiyorlar. Biz tarif edelim: İslam’dan uzaklaşıp; din, ahlak, hukuk, ilim ve beşeri kavramları kendi aklı ile inşa eden kişiye ideolog, ilgili fikir demetine de ideoloji denir.

     “Muhafazakâr kelimesi Türkçeye tutucu olarak aktarılıyor. Kastettiğim asla bu değil. Ben muhafazakârdan, değişim ve gelişimi simgeleyen bir kavram olarak bahsediyorum.” (Prof. Mustafa İsen) Kavramlar çuval, kese kâğıdı, torba değil ki sizin kastınız, arzunuz ile doldurulabilsin. O zaman her kavramı herkes kendi arzusuna göre doldurur. Bunu yapanlar düşünce engelli oluyor. Muhafazakâr melez bir kavramdır ve connservatizm/konserve demektir. Ayrıntısı çalışmalarımızda var.

     Prof. Hüsameddin Arslan Türkiye’ye “Müslüman demokrat” tanımını yakıştırdı. Amerika’da Hıristiyan demokrat demekle, Türkiye’de Müslüman demokrat demek aynı şeylerdir. Çünkü bir şeye ne ile atıf yaparsan, matufun temeli odur. “Müslüman demokrat, demokratik İslam” vs. diyenler, İslam’ı demokrasi ile sentezliyor, karıştırıyor, açıkça dinde reforma çanak tutuyorlar.  
 
       Prof. Ahmet Davutoğlu, Stratejik Derinlik’te “kültürel kimlik” kavramını kullanıyor. Kimliğe ne ile atıf yaparsan senin kimliğin odur. Kültürel kimliği veri kabul eden, İslami kimlik tanımının üzerini çizmiştir. Benim dinim demekle benim kimliğim demek aynı şeylerdir. Felsefi kimlik, liberal kimlik, sol/soslalist/liberal/faşist kimlik vs. kimliğe ne ile atıf yaparsan kişinin dini odur. Kişinin kimliği bir tanedir ve o kesinlikle din içerir. Kavramları öğretebilecek bir okul dünyada yoktur.

     Prof. Savaş Barkçin, Gelenekten geleceğe programında “bardaklık diye bir kavram var” dedi. Bardaklık, isimdir; kavram değildir… Cemil Meriç, “bu kaypak kavramların (kültür, ideoloji vs.) hakkından gelemedik” dedi; Prof. İlber Ortaylı ise “kültürel bakımdan bölünmüşüz” dedi. Birinin kaypak dediğine öbürü yakınarak sahip çıkıyor, diğeri kimliğine temel yapıyor; kalan kariyer ehli de susuyor. Kariyerizm bir unvan/marka endüstrisidir. Okullarda herkes bir nesne gibi imal edilir. Uzatmaya gerek var mı?  Kariyer ehlinin öncüleri böyle; gerisini siz düşünün.

     Bütün dünyanın, inandıkları dinlere imanın şartları beştir; “müzik, moda, medya, spor, ideolojiler.” Yazar, kariyer ve ilahiyat ehli bu konuları tevhidi filtreden geçiren tek bir kitap dahi yazamıyorlar? Kültür, felsefe, tanrı, ideoloji vb. kavramlarla Frenkçe düşünüp, Türkçe sonuç almak istiyorlar. İğnelerini samanlıkta kaybedip, avluda arıyorlar. İthal kavram kullanmak kesinlikle 5. kol faaliyetidir. Kariyer ehli, sivil ve resmi ideolojiler de bu faaliyetin içindedir. Yüz yıldır durum bundan ibarettir. Gelin, kavramları öğrenin; kendinizle yüzleşin! ‘Kâğıttan kaplan’ demek; hiçbir düşünce zemini olmayan, ithal kavramlar ile batıya vekâlet eden kişiler demektir. Kavramları bilmeyenlerin yaptıkları her şey kapitalizmin “tahliye boruları” hükmündedir.