Bir ülke düşünün ki son 30 yılda on binlerce insanını kendi toprakları içerisinde pusularda, baskınlarda kaybetmiş.   Bir ülke düşünün ki, ülkenin birçok şehirlerinde kaymakamlar, görev yaptıkları ilçelere ancak zırhlı araçlarla gidebilen, resmi daire lojmanlarının etrafında kum torbaları, siperler bulunan..   Bir ülke düşünün ki, o ülkeyi korumakla görevli askerler, kışlalarına ulaşmak için toplama merkezlerinde toplanıyor, önlerinde bir zırhlı araç, mayın detektörleri ile ancak bir yerden bir yere ulaşabiliyorlar, yollarda askerler pusuya düşürülüyor, kendi ülkelerinde mayın temizlemek zorunda kalıyorlar..   Bir ülke düşünün ki, eşkıyanın yolları kestiği. Devlet adına görev yapanların dağa kaldırıldığı. Bir yıldan fazladır kaymakamı teröristlerin ellerinde tutsak olan. Öğretmenleri tehdit edilen, dağa kaldırılan bir ülke düşünün. Cehaletle savaşmaya yemin etmiş öğretmenlerin eli silahlı teröristlerle fiili savaş durumunda bırakılan bir ülke düşünün.   Düşünün ki bu ülke öyle bir hale gelmiş olsun ki, yol kesen eşkıyalar herkese eşit de davranmasın. Yol kesmiş hainleri, o ülkenin milletvekilleri kucaklasın, o teröristlerde o vekillerle sarmaş dolaş olsunlar. Birbirini gördüklerine mutlu olsunlar.   Evet tahmin edebildiğiniz gibi bu ülke bizim ülkemiz Türkiye. Güneydoğusu adeta kangren olmuş, 30 yıldır bu kangreni çözememiş ülkemiz Türkiye.   Orada hainlerle kucaklaşanlarda maalesef TBMM çatısı altında milletvekili yemini etmiş kişiler. Çünkü bu ihanete oy veren bir halk var arkalarında. Onlardan güç alıyorlar. Kimse inkar etmesin, bir avuç değil bu hainler, arkalarında milyonlar var. Gittikçe de artıyorlar.   Dün 6’sı asker 7 kişiyi daha şehit verdiğimiz ülkemiz Türkiye, bu hali ile iç savaşların bir türlü dinmediği Ortadoğu ülkelerini andırıyor ne yazık ki. Her gün onar onar şehit cenazeleri kaldırıyor, bu hainleri inlerinde boğacağız diyerek dağı taşı bombalayıp duruyoruz.   Aslında herkes biliyor bu sorunun bu şekilde sona ermeyeceğini.   Aslında hepimiz biliyoruz bu hainlerin sadece dağdakilerden ibaret olmadığını, bitmeyeceğini.   Aslında hepimiz biliyoruz bin yıllık kardeşliğin de artık kuru laftan öteye gitmediğini, gitmeyeceğini..   Aslında hepimiz biliyoruz, ne demokratik açılım ile, ne yeni anayasa ile, ne de özerklik ile bu mevzunun çözülmeyeceğini. Sorunun barışla çözülmesinin artık imkansız olduğu..   Çünkü bizde bu kadar evladın acısı, onlarda da bu kuyruk acısı olduğu müddetçe bizim bir arada barış içerisinde yaşamamız artık imkansız bir hal almıştır.   Teröre destek veren, onun siyasi uzantılarına oy veren Türkiye Cumhuriyeti düşmanı Kürtlerle bir arada dostça, kardeşçe yaşamamız artık imkansızdır. Bu ülkeyi sevmeyen, onun askerine, polisine, memuruna kem gözlerle bakan bu kişileri vatandaş olarak görmek, ne bize ne de onlara fayda veriyor artık.   Onlar Orta doğunun silah kokan, kanlı ve puslu dehlizlerinde mezhep çatışmalarına, aşiret çatışmalarına, tetikçiliğe teşne olup, her önlerine gelenin arkalarına düştükleri müddetçe bizim gibi tarihe mal olmuş, tarihe ve uygarlığa yön vermiş bir milletle artık bir arada yaşamaları mümkün değildir.   Bu sözüm tüm Kürtlere değil elbette, bu ülkeyi en az bizim kadar seven, bu milletle bir arada yaşamaktan onur duyanlar elbetteki kardeşlerimiz olarak kalacaklardır.   Ama herkesin şunu artık görmesi lazımdır ki, bu ülkenin vatanperver Kürtleri olduğu kadar, en az onlar kadar ihanet içinde olan, bu coğrafyada bizimle yaşamayı hak etmeyen hain Kürtleri de bir hayli fazlaca bulunmaktadır.   Ve bu sorunun bana göre tek bir çözümü vardır. Ne federasyon, ne özerklik, ne de Yeni Osmanlıcılık bu sorunu çözemez.   Irak Kürtleri ile, Suriye Kürtleri ile İran Kürtleri ile federasyon olup Türkiye’ye bağlanma önerileri sunanlar da hayal peşinde koşup bu ülkeyi tarihin en büyük tuzağına davet edenlerden başkaları da değildirler. Öyle ki, on milyon Kürtle iki yüzyıldır birlikte yaşama sorununu çözememiş isek eğer, 40 milyon Kürt nüfusu bize bağlandığı vakit hayat tamamen bize zehir zindan olur.   Bizim bu safsataları bir kenara bırakıp, aklımızı başımıza alıp, bu kangreni bir an önce tedavi etmemiz şarttır. Bilindiği gibi kangrenin ise tek tedavisi vardır. O da kangren olan parçayı o vücuttan ayırt etmektir. Bu kangrenli parçadan kurtulursak eğer, o zaman gerçekten büyük ve etkili bir devlet olmamız işten bile değildir.   Beytüşşebap’ı, Hakkari’yi, Yüksekova’yı bu ülkenin bir parçası olarak tutmak için daha ne kadar evladımızı bu hainlerin tuzaklarına kurban vereceğiz. İçerisinde askerimizin, polisimizin, kaymakamımızın rahatça dolaşamadığı bu topraklar bizim olsa ne olur, olmasa ne olur bunu idrak edemeyecek kadar saf mıyız?   Yoksa bu sorunu çözmek için cesur mu değiliz? Artık bunu sorgulamanın vakti ve zamanı gelmiştir.   Bu kararı alırsak eğer inanın bölünmüş bile olmayız. Belki kangrenli kısmımızı keser atarız ama bu asla bir bölünme değil, bizim için budanma olur ki, budanan ağaç, daha güçlü olur, gürleşir ve kökleşir.   Bizi bu hainlerden, ayrık otlarından budayabilecek güçlü bir siyasi irade olursa, bilin ki onun arkasından gitmek bu ülkeye en büyük hayırdır.   Ben şahsen, böyle birinin ardından gitmeye razıyım.   Çünkü bu cesareti gösterebildiğimiz gün, hainlerden kurtulduğumuz gün olacaktır.   İnşallah o gün, çokta uzakta değildir.   Artık sabrımız kalmamış, sabır taşımız çatlama noktasına gelmiştir.   Allah sonumuzu hayır eylesin..   Ertuğrul Sevim   twitter @ertugrulsevim    Facebook: ertugrulca e-posta: [email protected]