Demokrat Parti (DP) Genel Başkanı Gültekin Uysal, Afyonkarahisar-Emirdağ İlçe Teşkilatı tarafından düzenlenen “ Halkla Buluşma” yemeğinde yaptığı konuşmada,“ İktidar, sanal refahı tüketti..”dedi. Türkiye’nin bir değişime, bir dönüşüme ihtiyacı olduğunun ortada olduğunu kaydeden Gültekin Uysal, “ Türkiye’nin kabuk bağlamış yaralarını deşmeyi marifet zannettiler. Türkiye, gelişmiş bir ülke olarak etnik ve dini siyaseti, siyasi alanının dışına çıkarmalıdır. “ diye konuştu. Konuşmasında “ Bu ülkeyi bölenlere karşı müsamaha gösterme hakkınız yoktur.” diye seslenen DP Lideri Gültekin Uysal, “ Bu ülkenin tarihini bilmeyenlerin, dünü ile de, bugünü ile de barışabilme imkanı yoktur.” şeklinde konuştu. DP Genel Başkanı Gültekin Uysal’ın Emirdağ’da düzenlenen “Halkla Buluşma” gecesinde yaptığı konuşmanın tam metni şöyle:  “Bin yıllık bu Anadolu coğrafyasında, bizim dışımızda bedelini ödemiş başka bir ülke yoktur..”  “Söyleyecek çok sözümüz var. Bu büyük ülkenin her karış toprağına adım atmaya, her insanı, her köşeyi kucaklamaya, sarmalamaya çalışıyoruz, bu büyük geleneğin sahibi olarak yine var gücümüzle millete gidiyoruz, milletle kucaklaşıyoruz. Gücü de, kudreti de yine millette arıyoruz. Bu büyük millet, bir var olma, yok olma çizgisinden çıkarak kendi kaderini bu coğrafyada çizmiş yegane millettir. Bin yıllık bu Anadolu coğrafyasında, bizim dışımızda bedelini ödemiş, geçmişi olan başka bir aktör yoktur. Geçmişi olmayanların, geleceği olmayacağı gibi bugün birilerinin “gömlek değiştiriyoruz” diyerek geçmiş aradığı gibi bu ülkeyi, sanki 2002’de kurulmuş gibi varsayanlara karşı; Bu toprağın da, bu büyük tarihin de sesi olmak durumundayız. Din ve vicdan hürriyeti noktasında; 1950’de iktidar olduktan 15 gün sonra tekrar Arapça Ezan’ı uygulamaya koymuş, bu milletin dinini, dini değerlerini hiçbir şekilde suistimal etmemeyi ve ettirmemeyi kendisine öncelikli bir ilke olarak benimsemiş bir hareket olarak, elbette başörtülü vatandaşlarımızın başörtüsüne uzanan ellere biz de karşı olduk. Bunun mücadelesini verdik. Ama o başörtüsünü, bugün başörtüsünün dışında başka hiçbir şeyin örtemeyeceği bu bölücü anlayışı övsünler diye ortaya koymadık.  “ Milletiyle didişen bir rejimin adı asla cumhuriyet olamaz ”  Değerli dava arkadaşlarım, bir büyük hareket olarak Türkiye’de ‘ milletiyle didişen bir rejimin adı asla Cumhuriyet olamaz ‘ diyerek çıktığımız bu yolda milleti hür ve eşit vatandaşlık temelinde bu rejimin sahibi yaptık. Kıt kanaat imkanlara sahip olduğu dönemlerde, bugün sata sata bitiremediğimiz o büyük sıçrama hamlelerini, o büyük tesisleri, o büyük atılımları, o büyük altyapıları, barajları, köprüleri, fabrikaları bu anlayış içerisinde yaptık.                                             “ İktidar, sanal refahı tüketti..” Bugün Türkiye’yi üretimi esas alan bir anlayış içerisinde, yeniden çağın gerekleriyle kodlayacağımıza, günü geçirme politikasını tercih ederek, sanal bir refahı, milletimizi borçlandırarak, esnafımızı borçlandırarak, çiftçimizi borçlandırarak neredeyse bu ülkenin iki yakasının bir araya gelemediği bir iklim içerisine girdik. Önceki gün açıklanan orta vadeli planlamayla, memlekette sağduyuya sahip insanların, çok uzun süredir ifade ettiği gibi iktidar, sanal refahı tükettiği gerçeğini kendi ifadeleriyle ortaya koymuştur. “Türkiye’nin kabuk bağlamış yaralarını deşmeyi marifet zannettiler.” Türkiye’nin bulunduğu noktada bir değişime, bir dönüşüme ihtiyacı olduğu ortadadır. Ama kolay siyaseti tercih ederek, Türkiye’nin her meselesini siyahla beyaz arasına sıkıştırarak, tartışma konusu haline getirmememiz gereken ne kadar manevi değeri varsa, onu siyasette rekabet unsuru haline getirdik. Türkiye’nin kabuk bağlamış yaralarını deşmeyi marifet zannettiler. Biz, Türkiye’nin hiçbir şekilde değiştiremeyeceği, dönüştüremeyeceği geçmişinden ziyade, geleceği üzerinden siyaseti rekabete açmaya varız. O uğurda yürüyoruz. Her zaman, siyasetin ve demokrasinin kurallar, teamüller rejimi olduğu kadar, sorumluluk rejimi olduğunun bilinci içerisinde sorumlu bir siyasetin sahibi olarak bugünlere kadar geldik. Dün Menderes’in mesuliyeti neyse, Demirel’in mesuliyeti neyse, Özal’ın mesuliyeti neyse bizim de sizin de mesuliyetiniz aynıdır. Bugün de meselemiz sadece tenkit etmek değildir. Her gittiğimiz yerde doğruya doğru diyebilmekten, yanlışa yanlış diyebilmekten aldığımız güç ve kudretle milletimizin önünde geleceğini aydınlatacak bir unsur olmaya, bir aktör olmaya gayret gösteriyoruz. Dalga dalga zihinlerin bulandırılmaya çalışıldığı, bugün ortaya konulmaya çalışıldığı gibi milli benliğimizin, örselenmeye çalışıldığı bir ortam içinde, hakikatleri yalanlarından ayıracak bir üslup içerisinde siyaset yapmaya gayret gösteriyoruz. “ Türkiye, gelişmiş bir ülke olarak etnik ve dini siyaseti, siyasi alanının dışına çıkarmalıdır” Türkiye, gelişmiş bir ülke olarak etnik ve dini siyaseti, siyasi alanının dışına çıkarmak durumundadır. Çıkarmak durumundadır ki, gerçek gündemini ortaya çıkarabilsin. Bugün milli iradenin tecelligahı olmuş TBMM’de; ne çiftçimizin meselesi konuşulabilmekte, ne esnafımızın durumu konuşulabilmekte, ne müteşebbislerimizin meselesi konuşulabilmekte, ne yoksullarımızın durumu konuşulabilmektedir.          Bu ülkeyi bölenlere karşı müsamaha gösterme hakkınız yoktur. Tereddüt içinde olmaya hakkınız yoktur. Bu ülkenin metropollerinde, Ankara, İstanbul, İzmir’inde eleştiri haklarını kullananların coplandığı, gazlara maruz bırakıldığı ortamda, bir bölgemizin neredeyse egemenliğimizi paylaşırcasına, Türkiye’yi eşbaşkanlık noktasına getirircesine eş genel başkanlık teklifini yaparak bunu teyit edercesine polisimize uyarı veren teröristlerle Türkiye’yi karşı karşıya bıraktık. Terörü sıfır noktasında getirmiş, Kardak kayalıklarını bile bir vatan toprağı olarak görüp geri adım atmamış büyük bir geçmişe sahibiz. Terörü zirveye çıktığı noktada 90’lı yıllarda gereğini yapmış bir hareketiz. Bugün de insanlarımızı muhatap almak durumundayız. Başkalarının eliyle, başkalarının aracılığıyla bölgenin adeta tek başına meşru temsilcisi haline getirdiğiniz terör örgütünü muhatap alır, onunla müzakere ederseniz o bölgeyi etnik siyasete mahkum edersiniz. “Dış politika, Türkiye’nin içine kaos ithale eder durumdadır.” İşte bu anlayışın dışına çıkarak bölgede gelişen hadiseleri, Türkiye’nin iyi okuyamadığı kanaati içerisindeyim. Suriye’de gelişen hadiselerden başlayarak bölgenin yeniden, 1. Dünya Harbi’nden sonra olduğu gibi, bir siyasal kadastro geçirircesine, yeniden dizayn edilmeye çalışıldığını görüyoruz. Türkiye’nin dış politikasını, iktidar partisinin dış ilişkileri noktasına getirirseniz, Türkiye’nin bugün düştüğü duruma düşersiniz. Şah olacağız diye çıktığınız oyunda, bugün olduğu gibi mat olursunuz. Ama bu yanlışların bedelini bu millet ödememelidir. Bizler ödememeliyiz. Bu yanlışı yapanlar da bu millete hesap vermelidir. Türkiye’nin dış politikası, milli güvenliğimizi, bu bölgede varlığımızı ve istikrarımızı sağlama noktasında olmalıdır. Ama gelin görün ki bugün, Türkiye’nin dış politikası bunu sağlamaktan uzak. Neredeyse Türkiye’nin içine kaos ithale eder durumdadır. “ Bu ülkenin tarihini bilmeyenlerin, dünü ile de, bugünü ile de barışabilme imkanı yoktur.”  Tarihi bilmeyenlerin pusulasız gemiye benzetildiği gibi, Türkiye’nin geçmişini iyi anlamayanların, bu büyük geçmişi bir travma hali olarak cumhuriyet tarihini görenlerin, dünü ile de bugünü ile de barışabilme imkanı yoktur.”