HATTIN GÜNEŞİ, AHMET ŞEMSEDDİN KARAHİSARİ
“Yazı Kalır Söz Uçar

Ertun Kıvanç DİKMEN / Karahisar-i Sahip E-Dergi / 2021 Nisan


“Yazı kalır, söz uçar.” kelamını duymayan yoktur cihanda ki yüzyıllardan beri dillerden düşmeyen bu sözü ispat için tek bir isim yeter: Ahmet Şemsettin Karahisâri. Gözlerinin nurunu yitirecek kadar mesleğinde sebatkâr, Allah aşkı ile yanacak kadar tasavvuf ehli idi Ahmet Şemsettin Karahisâri. Zaten bu aşk ile Afyonkarahisar’dan kalkıp meşk ile aşka ulaşacağı İstanbul’a göç eylemişti.

Sayısız esere can veren hattat Karahisari, II.Beyazıt, Yavuz Sultan Selim ve Kanuni devirlerinde, yani imparatorluğun en parlak dönemlerinde yaşamıştı. Hat sanatımıza getirdiği yenilik ve bu sahada üstün başarısıyla Şemsü’l-Hat, “Hattın Güneşi” unvanını kazanmıştı. Bu unvanının yanı sıra altı farklı yazıyı ustaca yazabildiği için hattatların kıblesi olan Yakut’a benzetilerek Yakut-i Rum yani Anadolu ve Rumeli’nin Yakut’u olarak anılmıştı.

Hat sanatındaki üstün kabiliyeti ve zekâsı ile hat sanatına getirdiği yenilikleri kendisinden sonra gelen nice ünlü hattat da yüzyıllarca kullandı. Onun hat üslubu sadece usta hattatlar tarafından değil, herkes tarafından biliniyordu. Hatları nerede görülürse görülsün Karahisari’nin kaleminden nakşolduğu anlaşıyordu. Mimar Sinan’ın eseri olan Haseki, Mihrimah Sultan ve Şehzade camilerindeki yazıların onun elinden çıktığı aşikârdır.  

  Hattat Ahmet Şemsettin Karahisari yaşadığı sürece olgun bir Müslüman olmak çabasıyla Allah aşkını içinde hissetmişti. Sadece sanatı değil yaşantısı, çalışkanlığı ve zerafeti ile çevresine örnek olmuştu. Yaptığı işlerin daima mükemmel olarak tamamlanmasını isterdi, bu nedenle sabır ve titizlikle çalışmıştı. Hayatının sonuna kadar temiz giyinmiş ve temiz yaşamıştı.  

Allah aşkını dünyevi aşklara tercih eden Karahisari hiç evlenememiş ancak vefatından sonra üslubunu devam ettirecek öğrencileri içinden talebesi olan Hasan Çelebi’yi evlatlık edinmişti.  

Ürettiği onca paha biçilmez esere rağmen hep mütevazı kalan Ahmet Şemsettin Karahisâri, kendi sanatını değerlendirirken şu sözleri sarf etmişti: “İnsaflı insanın gözü, gördüğü şeyi cam parçası da olsa inci sayar; hünerli insanın gözü ayıptan pak olur. Hünersizlere gelince onların ayıplamasından korkulmaz. Usturanın ağzı ne kadar keskin olsa kılı keser ama ortadan yaramaz.”