GÜNCEL SORUNLAR… Öykülerde, sevkiyat  gemilerinde, kürekçilerin kavgasını durdurmak için, süvarilerin arada bir yemek borusu çaldıkları anlatılır.. Yemek borusunu duyunca kavgayı  keserler… Şehrin gündemine oturan otobüsçü-minibüsçü kavgasına Vali Bey’den beklenen müdahale geldi. Vali Bey, basın toplantısında; “..Eline levyeyi, sopayı veya taşı alan kendi hakkını aramaya çalıştığı zaman kanunsuzluk, hukuksuzluk ve terör doğar. .. Aksi halde
burada minibüs ya da otobüs çalıştırmaları mümkün olmayacak. Hiçbirine ayrım yapılmayacak… Bir daha minibüslerden, otobüslerden ve vatandaşlarımızdan asla ve asla şikayet duymak istemiyoruz. Şayet şikayet duyarsak şikayet edilen minibüs şoförü ve o hatlar kendileri zarar görecekler. Belki de onların Afyonkarahisar hudutları dahilinde minibüs şoförlüğü yapmaları mümkün  olmayacak, bu kadar da kararlıyız.”
dedi ve noktayı koydu. Kısaca; “Gözümüz üzerinizde, kavga olursa ekmeğinizden olursunuz..Bu hususta kesin kararlıyız..” Bekleyip göreceğiz,  Ekmeğinden olmak isteyen olacak mı? ******* Ben her zaman esnafı desteklerim.. Oysa esnaf bana her zaman kazık atmıştır.. Tezgahta gördüğüm  nar gibi domatesleri, evde kesekağıdından çürümüş haliyle boşaltırken bile esnafın ne kadar haklı olduğunu anlatmışımdır.. En son bizim çamaşır makinesini tamir etti esnaf… Ve çalıştırınca titreyerek yürümeye başladı makine.. Zamanla hızlandı.. Yani bin üzerine,  Konya yoluna çık. Esnaf her zaman beni kazıkladı. Ama ben onları hep destekledim. Bir adet elektrik  fişi lazımsa, ben her zaman iki tane alırım.. Bilirim ki birisi  daha takarken kırılır. Geçenlerde, tavukyerine önüne martı getiren garsona ‘‘Bunların bacağı niye uzun?..’’ diye soran bizim ahbaplardan birisine garson yanıt vermiş: ‘‘Bu balerin tavuk…’’ Bizim ahbap bunu her anlattığında ben de ona, Tuz Pazarı’ndaki esnafın bana deliği olmayan dikiş  iğnesini nasıl sattığını anlatırım. Esnaf her zaman beni kazıkladı. Ama ben onları hep  destekledim. Çünkü esnaf, bizim  esnaf. Sadede geliyorum… Caddelerde yaya  kaldırımını işgal eden hatta yola bile taşan esnafa, dün uyarı yapıldı. Çevre ve görüntü  kirliliği için yerinde bir uyarı. Anadolu’nun bütün  illerinde aynı manzara görülür. Esnaf dükkanının  önüne teşhir amacıyla aşırıya kaçmamak kaydıyla, yaya geçişini engellemeden  birkaç malzeme koyması bence çok doğaldır. Avrupa’da hemen hemen bütün şehirlerde yaya geçidinin yarısından fazlasını işgal eden kafeler, lokantalar, bistrolar vardır. Ankara’da, İstanbul’da, İzmir’de olduğu gibi… Hatta turistik şehirlerdeki esnaf, Afyon esnafından daha abartılı hareket etmekte, yoldaki park yerini bile dubayla kapatıp özel park halinde kullanmaktadır. Öte yandan; esnafın tuzu zaten kuru da değildir. Hangi esnafın işi iyi olsa, dükkanın içinden dışına taşar? Belediyenin, yaya kaldırımını abartılı kapatmayan esnafa müsamaha göstermesi gerekir. Esnafın da, abartmaması… ****** Afyonhaber’in yaptığı ankette şehrin en büyük sorunu trafik sorunu olduğu ortaya çıkıyor. Vatandaşın, trafikten şikayetçi olmasının nedeni ana yolların kazılmış olması. Öncelikle, Afyon eski bir şehir. Yeniden imar edilmiyor. Yolların genişletilmesi mümkün değil, tarihi ve kültürel dokuya zarar veremezsiniz. Amerika veya  Avrupada’ki gibi kanalizasyon, elektrik, telefon, doğalgaz, su şebekelerinin tek bir tünelde toplanma imkanı yok denecek kadar az. Şehir beş-on caddeden ibaret değil. İtfaiyenin, ambulansın giremediği birçok sokak var.
Bugünkünden daha iyisi nasıl yapılabilecek? Hata, koordinasyon yapılamamasında. Mesela; bir kurum  doğalgaz için kazıyor, kapatıyor asfaltlama yapılıyor, ertesi gün su şebekesi için tekrar kazı başlıyor. Sonraki gün telefon hattı, elektrik hatları derken şehir şantiye halinden kurtulamıyor. Trafikte sıkışıyor ve vatandaşta bunalıyor. Oysa koordinasyon içinde çalışma olsaydı, birlikte çalışma yapılsaydı ve kazılan yerler hemen kapatılsa, asfaltı dökülseydi, bu günlere gelinmezdi. Bu arada iki metre çapında büzler döşenerek, bu yenilikler döşenecek büzlerin içinde toplansaydı, nasıl olurdu bilemem… Bilenler bilir… ******** MÜBAREĞİN  PARMAĞI… Allah selamet versin, Damat Paşa’nın mübarek  parmağı her zaman, her yere uzanıyor… Kimi büyük insanların tarihe mal olmuş uzuv ve aletleri vardır… Sultan Abdülhamitin burnu, Musa’nın asası, Hazreti Ali’nin kılıcı gibi… Damat Paşa’nın ise parmağı… Diyelim ki kendisi Mavitur seyahati için Bodrum’da, yelkenli teknesinin güvertesinde otururken, bir de bakarsınız ki Damat Paşa’nın mübarek parmağı Konya’da ki ihalede, ya da bir mermer ocağında…
Çok değerli bir parmak… Bakın, birkaç yıl öncesine kadar iş yapamayan parmak, son günlerde gündemden düşmüyor. Bunlar beş parmaklar… Şöyle oluyor; Bal, Sümbül Serkan Ağa’nın teknesinde toplanıyor, parmağı çalan baldan hissesini alıyor. Ancak; Damat Paşa’nın paşalığı deşifre olduktan sonra, gayri resmi ortaklarından ikisi samimiyeti kesti. Sebebi; “Aman bize de bulaşmasın..” diye… Damat Paşa, hiç tınmadı bile… Yani, böyle bir parmak görülmedi… Ote yandan; icrada hala ödenmeyen onlarca dosya da, Damat Paşa’nın o mübarek parmağının eseri… Ama onun umurunda mı, icra-micra… Yazlığı var, kışlığı var, son model lüks arabaları var, yatı var, hep yakınlarının üzerine kayıtlı. Ancak gözdesi Emsal var, o kendisine kayıtlı. Seyahatlerinde ise, organizasyonu ayarlayan Sümbül Serkan Ağası bile var… Düşünebiliyor musunuz: Kendisi ortalıkta yok, parmağı dolanıyor… Ne mübarek parmaksa… Damat Paşa’nın mübarek parmağı, ortaklarıyla yeni aldıkları tarlalara özel parselasyon yaptırıyor, bugünlerde… Bu arada lokumcu devreye giriyor. Özel parselasyon yapılan arsaları eşe dosta satmaya çalışıyor. İlk müşterileri, Hüseyin ve İbrahim Efendiler… Hayırlı olsun, bol kazançlar…