DP Genel Başkanı Gültekin Uysal dış politikada yaşanan gelişmeleri değerlendirdi.
“Yazanı belli olmayan bir senaryonun figüranı mı oluyoruz?” “Suriye ile tarafı haline getirildiğimiz, devam etmekte olan krizin geri dönülmesi güç bir mecraya doğru kaydığını endişe ile izlemekteyiz. “ “Sınırları belli olmayan ucu açık bir tezkere ile mevcut iktidarın Türkiye’yi ucu açık maceralara sürüklemesi ihtimali, Türkiye’nin göze alamayacağı büyük bir risktir. İktidarın elindeki bu aracı, Türkiye’yi bu çatışmanın daha da içine çekilmesine yol açmayacak şekilde, öngörü ve sağduyu içerisinde kullanmasını temenni ediyoruz. “ “Türkiye’nin acilen, her alanda içinde bulunduğu durumu gözden geçirmesi ve aynı zamanda bir ve bütün olarak herkesi kucaklayan ortak bir gelecek mutabakatı, demokrat bir vizyon temelinde yeniden buluşması gerekiyor.” “Yaşanan sürecin, ABD’ndeki kimi düşünce kuruluşlarında kurgulanan senaryolar ile birebir örtüşmesi vahim ve dikkat çekicidir. Bugün yaşanan gelişmeler ve iktidarın uyguladığı politikalar ile Türkiye, başkalarının senaryosunu yazdığı bir oyunun figüran oyuncusu haline mi getirilmeye çalışılıyor sorusu ortaya çıkmıştır.” “Bölgemizde ne Türkçe, ne Kürtçe, ne Arapça ne de başka bir dilde ağıtların yakılmasını arzu etmiyoruz.” Genel Başkan Gültekin Uysal, Suriye gerginliği ve dış politikada yaşanan gelişmeleri değerlendirdi.
“Yazanı belli olmayan bir senaryonun figüranı mı oluyoruz?” diye soran DP Lideri Gültekin Uysal, “Suriye ile tarafı haline getirildiğimiz, devam etmekte olan krizin geri dönülmesi güç bir mecraya doğru kaydığını endişe ile izlemekteyiz. Sınırları belli olmayan ucu açık bir tezkere ile mevcut iktidarın Türkiye’yi ucu açık maceralara sürüklemesi ihtimali, Türkiye’nin göze alamayacağı büyük bir risktir. İktidarın elindeki bu aracı, Türkiye’yi bu çatışmanın daha da içine çekilmesine yol açmayacak şekilde, öngörü ve sağduyu içerisinde kullanmasını temenni ediyoruz. “ diye konuştu.
Genel Başkan Gültekin Uysal’ın dış politika ile ilgili değerlendirmesi aynen şöyle:
“Coğrafya kader olduğu kadar aynı zamanda fırsattır.”
“Türkiye, tarihi bir yol ayrımında bulunmaktadır. Tüm dünya ve ülkemiz, kamuoyu ile birlikte, en uzun kara sınırımızın bulunduğu güney komşumuz Suriye ile tarafı haline getirildiğimiz, devam etmekte olan krizin geri dönülmesi güç bir mecraya doğru kaydığını endişe ile izlemekteyiz.
Dünyanın en hassas ve zorlu coğrafyasında bulunmak zaman zaman milletimizi, bulunduğu coğrafyanın ve kendi kaderi üzerine yaşamsal kararlar vermeye mecbur bırakmıştır. İbn-i Haldun’un dediği gibi ‘coğrafya kaderdir’. Ancak biz inanıyoruz ki, coğrafya kader olduğu kadar aynı zamanda fırsattır. Yeter ki biz bu fırsatı ufku geniş, dirayetli ve basiretli bir politika ile gerçekçi bir zeminde değerlendirelim.
“Basiretli bir devlet aklının rehberliğine ihtiyacımız var”
Her biri pamuk ipliğine bağlı hassas dengeler üzerine kurulu bir coğrafyada, bin yıl boyunca varlığımızı sürdürebilmemizin ardındaki hikmet, hiç şüphe yok ki ‘basiret’ kelimesinde saklıdır. İçinden geçtiğimiz kritik süreçte bugün, bir kez daha bu basiretli devlet aklının rehberliğine ihtiyaç duyuyoruz. Gerçeklikle bağını koparmış, ‘düş’ler üzerine kurulu bir dış politika, bumerang gibi gelip sizi vurmaktadır.
“Bölgemizde ne Türkçe, ne Kürtçe, ne Arapça
ne de başka bir dilde ağıt yakılmasını arzu etmiyoruz.”
Son olarak, Suriye topraklarından ülkemize düşen top mermisi sonucu 5 vatandaşımızın hayatını kaybetmesi ve ardından yaşanan gelişmeler, Türkiye’nin göz göre göre ucu açık bir çatışmanın içine mi çekildiği sorusunu akıllara getirmiştir.
Türkiye, devleti ve milletiyle daima ülkesinde ve bölgesinde uluslararası siyaset alanında barıştan, iç siyaset alanında ise demokrasi ve hukuk devletinden yana taraftır. Bizler, binlerce yıldır barışın, adaletin, hoşgörünün simgesi bir milletin evlatları olarak, bölgemizde ne Türkçe, ne Kürtçe, ne Arapça ne de başka bir dilde ağıtların yakılmasını arzu etmiyoruz.
Diğer yandan Türkiye, geçmişte olduğu gibi bugün de sınırlarının güvenliğini, vatandaşlarının emniyetini sağlayacak, gerektiğinde meşru müdafaa hakkını kullanacak her türlü imkan ve yeterliğe sahiptir. Türkiye, bölgesindeki her türlü gelişmeye gerekli karşılığı verebilme gücü ve iradesine sahip bir ülke olarak kendi topraklarına ve vatandaşına yönelen bu haksız saldırıya gereken cevabı vermiştir.
“Türkiye’nin ucu açık bir çatışmanın içine sürüklenmesine karşıyız”
Bugün, Türkiye’nin kendisine yönelecek her türlü tehdide gereken karşılığı vermesine, vatandaşlarını ve sınırlarının güvenliğini savunmasına, geleceğe dönük ulusal çıkarlarını korumak için gerekli her türlü tedbiri almasına, tasarrufta bulunmasına hiç kimsenin bir itirazı yoktur.
Ancak, Türk halkının kahir ekseriyetle, iktidarın Suriye politikasını desteklemediği, Suriye’ye askeri bir müdahaleye karşı çıktığı ortadadır. Birbirinden farklı pek çok bağımsız kuruluşun yaptığı kamuoyu araştırmaları ile bu durum açıkça görülmektedir. Son olarak sınırları belli olmayan ucu açık bir tezkere ile mevcut iktidarın Türkiye’yi ucu açık maceralara sürüklemesi ihtimali, Türkiye’nin göze alamayacağı büyük bir risktir. İktidarın elindeki bu aracı, Türkiye’yi bu çatışmanın daha da içine çekilmesine yol açmayacak şekilde, öngörü ve sağduyu içerisinde kullanmasını temenni ediyoruz.
“Yazanı belli olmayan bir senaryonun figüranı mı oluyoruz?”
Zira, bu noktaya nasıl gelindiği iyi değerlendirildiğinde, bu riskin büyüklüğü açık bir biçimde görülmektedir. Mevcut iktidarın, bir süredir iktidar partisinin şov mecrası olarak gördüğü ve giderek şahsileştirdiği bir dış politika neticesinde, Türkiye’nin belirsizliklerle dolu, yıllar boyu sürebilecek bir çatışmanın doğrudan tarafı haline geldiği ortadadır. Daha da vahimi ve dikkat çekici olanı ise, yaşanan sürecin ABD’ndeki kimi düşünce kuruluşlarında kurgulanan senaryolar ile birebir örtüşmesidir. Türk milleti bugüne dek hep tarihi kendi yazan, tarihin bizatihi belirleyici aktörü, öznesi olmuştur. Bugün ise yaşanan gelişmeler ve iktidarın uyguladığı politikalar ile Türkiye, başkalarının senaryosunu yazdığı bir oyunun figüran oyuncusu haline mi getirilmeye çalışılıyor sorusu ortaya çıkmıştır.
“Çatışmaların içine daha fazla girersek fırsat penceresini kaçırırız”
Bunun yanı sıra kötü yönetilen ekonominin, bir süredir ortaya çıkan ve giderek kötüleşen sonuçlarına bir de Türkiye’nin bölgesinde çatışmaların tarafı haline gelmesinin maliyetleri eklenmiştir.
Türkiye, önümüzdeki on yıllar boyunca devam edecek ve bir daha yüzyıl boyunca yakalayamayacağı bir demografik fırsat penceresinden geçerken böyle bir sürecin yaşanması, çok daha fazla üzerinde durmayı gerektirmektedir.
Nüfusun ağırlıklı kesimini dinamik ve üretken gençlerin oluşturduğu böyle bir süreçten yararlanmamız, çatışmaların tarafı olmak yerine, bilgi ve teknoloji üreten bir ülke olmamızla mümkündür.
İç siyasette gerginliğin, ötekileştirmenin, ayrıştırmanın, tek tipleştirmenin hâkim olduğu; sınırlarının ötesinden ise her gün terör ve düşmanlık tehdidi ile karşı karşıya olunan; şehirlerinde ambulans sirenleri, silah ve top sesleri işitilen bir ülkenin gençlerinin enerjisini verimli alanlara aktarması ve geleceği inşa etmesi mümkün değildir.
Türkiye’nin acilen, her alanda içinde bulunduğu durumu gözden geçirmesi ve aynı zamanda bir ve bütün olarak herkesi kucaklayan ortak bir gelecek mutabakatı, demokrat bir vizyon temelinde yeniden buluşması gerekiyor. “