Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, AK Parti iktidarı döneminin en rahat Milli Eğitim Bakanı!..rnrnÖnünde rahat bir dönem, emrinde hazır bir kadro, arkasında da sağlam, kaya ...

Gözden kaçırmayın

ERKMEN’DE SERA YAPIMINA BAŞLANIYORERKMEN’DE SERA YAPIMINA BAŞLANIYOR

Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, AK Parti iktidarı döneminin en rahat Milli Eğitim Bakanı!.. Önünde rahat bir dönem, emrinde hazır bir kadro, arkasında da sağlam, kaya gibi duran bir iktidar var. Yeni hükümetin teşkili sırasında çıkarılan kanun kuvvetinde bir kararname ile de, merkez teşkilâtında şube müdürü üzerindeki bütün kadrolar, buna ilâve olarak İl Milli Eğitim müdürleri topluca müşavirlik kadrolarına atanmış; böylece yeni bakanın uygulayacağı her türlü proje için kadro oluşturmasının önü de açılmış demektir. Yani hem iktidar adına, hem yeni bakan adına artık herhangi bir engel kalmamış demektir. Nitekim geçmiş dönemde Hüseyin Çelik herhangi bir genelge bile çıkaramaz vaziyette idi. Ne tür hareket ederse etsin, mutlaka Danıştay’a takılır, yaptığı veya yapmak istediği her iş yarım kalırdı. İşte şimdi böyle bir engel kalmadı. Anayasada önemli değişiklikler yapıldı, Danıştay veya Yargıtay gibi kurumlarda da önemli değişiklikler gerçekleştirildi. Dolayısıyla Milli Eğitimde iş yapmak, sistem kurmak, başarıya ve kaliteye ulaşmak için ne yapmak istiyorsanız meydan sizin demektir. Tabii ki şartlar da siz ne yapmak istiyorsanız, ona göre şekil kazanır. Ya da değişik bir ifade ile sizin stratejik hedefleriniz mevcutsa, şartlar ona göre imkâna dönüşür. Yok eğer bunlar mevcut değilse, zamanın yarısı kadro teşkili ile, yarısı da yeni oluşturulacak yapısal proje hazırlıkları ile geçer gider. Nitekim on-onbeş gündür Ömer Dinçer’in yaptığı açıklamalardan bu tür intibalar ediniyoruz. Anlaşıldığı kadarıyla işe iki noktadan yaklaşılıyor. Bunlardan birincisi mecburi eğitimin süresi ile ilgili!.. (1+4+4+4) şeklinde anaokulu (bir yıl), temel eğitim (ilkokul), orta öğretime hazırlık (orta okul) ve orta öğretim (lise) biçiminde, yeni bir kademeli sistemle karşımıza çıkılıyor. Böylece de mevcut sekiz yıllık mecburi eğitim yerine, on üç yıllık zorunlu eğitim dönemine geçiş için kapı aralanıyor demektir. Ancak sayın Dinçer’in açıklamalarında, gözden kaçırılmaması gereken bir husus yatıyor. O da bizzat bakanın kendi yaptığı açıklamalara şartlı yaklaşmasıdır: Evet bunu biz de arzu ediyoruz. Fakat şartlar ve imkânlar uygun olursa, dahası kaynak desteği verildiği takdirde vs!.. Bu tür bir yaklaşım biçimi doğrusu bizim de zihnimizi karıştırıyor. Yani bakan beyin düşüncesi bu yönde de, kamuoyunu hazırlamak amacıyla mı böyle konuşuyor? Yoksa bu tür şartlı açıklamaların muhatabı Maliye, DPT veya bizzat hükümet midir, emin olamıyoruz. Çünkü kendi alanına ilişkin, herhangi bir bakanın böyle ikircikli açıklamalarına şimdiye kadar pek şahit olmamıştık. Bakanın müteaddit kereler yaptığı açıklamalarda, dikkati çeken bir husus daha var. Enteresan olanı da burası zaten. İsterseniz ilgili bölümü birlikte okuyalım: “Mecliste AK Parti grubunda bu konuyla ilgili bir çalışma var. Biz de onlara destek veriyoruz, yapılan çalışmadan bizim de haberimiz var. Bir yıl okul öncesi, diğer dört yıllarla birlikte toplam onüç yıl!..” Bakanın bu yoldaki açıklaması ile iktifa etmeyen bir gazeteci soruyor: “AK Parti grubunun, zorunlu eğitimin süresinin oniki yıla çıkarılmasına ilişkin Meclis’e teklif sunacağı yönünde basında haberler yer aldı. Bu konuyu değerlendirir misiniz?” İşte bu soru üzerine de bakan uzun uzun konuşuyor, açıklamalar yapıyor. Yaptığı açıklamalar da hemen bütünüyle şarta bağlı!.. “Karşı olmamakla beraber”, “bu açıdan veya şu açıdan bakıldığı takdirde” ya da “fizikî altyapı yetersizliği vs.” Dolayısıyla buradan şöyle bir sonuç çıkıyor: Eğitimi kademeli şekle dönüştüren, aynı zamanda da mecburi eğitim süresini 12 veya 13 yıla çıkaran hazırlığın sahibi Bakanlık değil, AK Parti meclis grubudur. Bakan bey de sürece ters düşmemek için destek açıklamaları yapmak durumunda kalmaktadır. AK Parti hükümeti döneminde pek de alışık olmadığımız bir durumdur bu. Yani herhangi bir bakanın görev alanına giren konuda, parti grubu bakana veya bakanlığa tekaddüm etmekte, dahası işe el koymaya kalkışabilmektedir. Nitekim yukarıda işaret edildiği gibi nâdir görülen bir durum bu. Haliyle de ilgili gelişmenin altında yatan nedenin teşhisi gerekmektedir. Herhangi bir çevre ile temasa geçmemiş olsak bile burda, kangrene dönüşmüş bazı eğitim sorunlarının yattığı açıktır. Onun da başında, sekiz yıllık mecburi eğitim uygulamasının kademeli sisteme aktarılması yatmaktadır. Yani eskiden olduğu gibi ilkokul ile ortaokulu birbirinden ayrı düşünmek, fakat mecburi eğitimi de gene muhafaza esasına dayalı bir yaklaşım. Hadise bu seviyede kalsa, bize göre de bir sorun bulunmamaktadır. Fakat ilgili yaklaşımın, Hüseyin Çelik zamanlarından kalma bir kompleksi de içinde barındırdığı açıktır. Nitekim böyle bir yaklaşım, bir önceki şura kararlarında da kendini hissettirmişti. Nedir o kompleks? Probleme sırf İmam-Hatipler açısından yaklaşıldığı hissini vermemek için, mecburi eğitimin süresini de artırmak gibi bir arayış!.. Bunun manası şu: Eğitimde tekrar eskisi gibi kademeli uygulamaya geçilecek!.. Fakat buna karşılık sekiz yıla ilâve olarak, yedi yıl daha mecburi eğitim!.. Toplam olarak da on üç yıl!.. Ama lûtfen dikkat!.. Bu konuda DPT ne diyor, Maliye ve Hazine kaynakları neyi gösteriyor, onu henüz bilmiyoruz. İlâve olarak kaç okul, kaç derslik gerekir? Ya da kaç yüzbin yeni öğretmene ihtiyaç duyulur? Onu da bilmiyoruz. Türkiye’nin 2023 hedefleri için lâzım gelen kaynakları binaya, inşaata ve personel giderlerine mi harcayacağız yoksa? Dolayısıyla Türkiye’de hiçbir yeni proje birbirinden bağımsız düşünülmemelidir. Evet kademeli eğitime hemen geçilmeli, fakat 13 yıl uygulaması asla aceleye getirilmemelidir.