Van’daki ikinci deprem sonrası saatlerce enkaz altında kalan Doğan Haber Ajansı Muhabirleri Cem Emir ve Sebahattin Yılmaz’ın acı haberleri tüm basın camiasında üzüntü yarattı. Bizde de öyle. Van’daki ikinci depremin ardından haberler internet siteleri-ne, gazetelere yansımaya başladıkça bir yandan afet-le ilgili bilgi edinmeye çalışırken, bir yandan da oradaki tanıdık meslektaşlara göz gezdiriyorduk. Nitekim 4 yıl öncesine kadar Cihan Haber Ajansı’nın Afyonkarahisar’daki muhabirlerinden olan Halil Özcan’ın da CHA görevlisi olarak orada olduğunu öğrendik. Halil, enkaz altında kalan Cem Emir ve Sebahattin Yılmaz ile en son görüşenlerden birisiydi. Enkaz altında kalmaktan 5 dakika önce yemek yemeğe çıkması sonucu kurtulabilmişti. Telefonla görüştüğümüz Halil Özcan, “Abi biz şanslıymışız, depremden beş dakika önce otelden ayrılmıştık. Cem’le Sebahattin Abi ise bizim yanımıza geleceklerdi, ama nasip olmadı. Dua ediyoruz abi, inşallah sağ kurtulurlar” dedi. Ne yazık ki dualar kabul olmadı… Habercilerin arasındaki dostluğu normal şartlar altında anlamak pek kolay değildir. Haber telaşında, dışardan bakanlar, “önce ben” rekabeti içerisinde birbirlerini yediklerini sanır. Ama aslolan dostluktur. “Haberciler” diyoruz, çünkü bizim meslek de “çeşit” boldur. Her ne kadar hepsine “gazeteci” denilse de gazeteyi yapanlara da gazeteci denir, gazeteyi satanlara da gazeteci denir, haber peşinde koşanlara da gazeteci denir, ve ne yazık ki “haber satanlara” da gazeteci denir. Bizim kast ettiğimiz haberciler “haber satan”lardan değil. “Doğruya şahit”lik eden habercilerden… Afyonkarahisar’da görev yapan gazetecilerden bir çoğu tarihe, olaylara tanıklık eden güvenilir şahitlerdir. İnsanlık kalitesi yüksek, doğrunun peşinde koşarak ekmeğini çıkartmaya çalışan insanlardır. Sayıları az da olsa doğruyu saptırıp, gerçeği satarak ya da saptırarak yalancı şahitlik edenleri de bulunur. Bunun da değişik yolları vardır. Kimisi Eşkıya misali millete salma salmanın peşindedir. Rızası olmadan fatura dayatır, ödemezse aleyhinde haber yapar. Belki yaptığı haber doğrudur ama bu haberi menfaati gerektirmeden yapmayı gözü yemez. “Şerrine lanet” kabilinden mecburi selam verilenleri de mevcuttur. Açıktan aldığı para gereği ya da menfaat karşılığı birilerini parlatmayı görev edinenler olduğu gibi önce “tu kaka” dediklerine, sonradan “pırlanta” muamelesi çekenlerine de rastlanır. Çeşitleri çoğaltmak mümkün de boşa yer işgal etmeyelim. Tüm bunların ceremesini yukarda bahsettiğimiz haberciler çeker. Çünkü gerçekle muhatap olan, gerçeğin peşinde nefes tüketen onlardır. Bir olayda resmi kişilerden bilgi dilenen, suçludan dayak yiyen, lazım olunca çağrılan, soru sorarsa randevu veril-meyen, seçim dönemi siyasetçinin başüstünde tuttuğu, seçim geçince selam vermediği, çıkarına dokunduğu için söven vatandaşın, işi düşünce “yav şunları neden yazmıyorsunuz” dediği, üç kuruşluk gazeteyi parayla almamak için kıvırtan insanların “yazmıyorsunuz kardeşim” diye ahkam kestiği kişiler bu habercilerdir. Sözü boşa uzatmayalım. Gocunan gocunsun. Bu noktada Afyonkarahisar basınına çeki düzen vermek amacıyla açılan Basın İlan Kurumu’nun Afyonkarahisar Şube Müdürü Burak Orhan’a kulak verelim. Bakın o nasıl anlatıyor Afyon basınını: “2 Mayıs 2012’ye kadar gazetelere yeni Basın İlan mevzuatına uyum sağlayabilmeleri için süre verdik. Gazetelerin yeni döneme rahatça hazırlanması, kendilerini yenilemesi, kadrolarında bununla ilgili değişikliklere gitmesi, içeriklerle ilgili değişiklikler yapmaları gerekiyor. Eski alışkanlıklarını değiştirmeleri gerekiyor. Afyonkarahisar’daki gazetecilik biraz kes, kopyala yapıştır gazeteciliği, basın bülteni gazeteciliği. Bu, gazeteciliğin en az emek sarf edilerek yapılan tarafı. Bir kuruluştan gelen basın bültenini noktasına, virgülüne dokunmadan yayınlamak, onları alt alta dizmek, bizim çok istediğimiz bir gazetecilik değil. Gazetecinin görevi sormak ve sorgulamak. Bir gazete, rutin basın bültenlerini yayınlamaktan öte, kentin sorunlarına ışık tutabilmeli. Bir kentte ne oluyor, bir kentteki yanlışlıklar neler, kamu kuruluşlarının yaptıkları doğrular neler, yanlışlar neler, sorunlar neler, bunları gündeme getirmek gerekir. Kamu ve özel kuruluşların resmi kanallar aracılığıyla gazetelere geçtikleri haberler, gazete sayfalarında yer alıyor. Oysa yasama, yürütme ve yargıdan sonra 4’üncü kuvvet tanımlaması yapılıyor. Gazeteciliğin toplumsal bir görevi var. Bir toplumda gazeteler, ne kadar tehdide, şantaja bulaşmadan gerçekleri yazarsa o kent o kadar gelişir. Bu çok açık. Kentin gelişmesine gazetelerin katkıda bulunması lâzım. Bunun için de Afyonkarahisar’da habercilik anlamında kalıplaşmış alışkanlıkların yıkılması lâzım. Daha gazeteciliğe yoğunlaşmış bir basın arzu ediyoruz” Orhan ekliyor: “Basın İlan Kurumu’nun şubesi bulunan 24 vilayet arasında en çok yerel gazete, Afyonkarahisar’da. Basın İlan Kurumu verilerine göre Afyonkarahisar’da resmi ilan alma hakkı olan 21 gazete var. Afyon’u, 18 gazete ile Adana takip ediyor. Erzurum ve Gaziantep’te ise 16 yerel gazete bulunuyor.” Teknolojik açıdan ilerleyen Afyonkarahisar basınının eski onurlu, itibarlı günlerine döndüğü, gazeteciliğin hakkıyla yapıldığı günlere yeniden kavuşmasını sabırsızlıkla bekliyoruz. SEZER KÜÇÜKKURT, KOCATEPE GAZETESİ