Yani Akit Gazetesi köşe yazarı, Türkiye Yazarlar Birliği üyesi, hemşehrimiz Necmettin Turinay'ın yazıları Afyonhaber'de.rnrnİŞTE İLK YAZI...rnrnrnrn rnrnDenktaş’ın cenaze töreni dolayısıyla başkent sanki Lefkoşe’ye taşındı. Devlet ve ...

Gözden kaçırmayın

ERKMEN’DE SERA YAPIMINA BAŞLANIYORERKMEN’DE SERA YAPIMINA BAŞLANIYOR

Yani Akit Gazetesi köşe yazarı, Türkiye Yazarlar Birliği üyesi, hemşehrimiz Necmettin Turinay’ın yazıları Afyonhaber’de. İŞTE İLK YAZI…   Denktaş’ın cenaze töreni dolayısıyla başkent sanki Lefkoşe’ye taşındı. Devlet ve hükümet adına aklınıza kim gelirse hepsi orada!.. Mustafa Kamalak’tan, BDP’li Destici’den tutun da, Kıbrıs çıkarması sırasında CHP’de kabine üyelerine kadar, onlar da oradalar. Buna siz mevcut Genelkurmay Başkanı’nın yanı sıra, görünmez bir takım çevreleri de ekleyebilirsiniz. Hele bir de camilerde verilen salâları, uzak-yakın gıyapta kılınan namazları da bu tabloya ilâve edin lûtfen!.. Maksadım size cenazenin öneminden, cenaze törenin azametinden söz etmek değil. Hatta rahmetli Denktaş’ın Kıbrıs için verdiği destanî mücadeleyi de anlatacak değilim. Kaldı ki işin o kısmını televizyonlar, gazeteler geniş geniş veriyor. Yani aynı bilgileri tekrarda bir fayda bulunmuyor. Dolayısıyla burada, cenaze üzerinden dikkatimi çeken bir-iki noktaya işaretle yetineceğim. Birinci husus şu: Annan Planı hakkındaki referandumdan beri Türkiye ve özellikle AK Parti iktidarının Denktaş’la arası bozuktu. Kıbrıs konusunda Denktaş’ın ve Türkiye’nin tezleri birbiri ile çelişmiş, alttan alta derin kavgalar yaşanmış, sonunda da Denktaş bile isteyerek tasfiye edilmişti. Yani Denktaş küskün, kırgın ve alınmış olarak köşesine çekilmiş, adeta ömrünü tamamlamaya terkedilmişti. Şimdi, yakın geçmişte yaşanan ihtilâfa ve ayrışmaya bakarak, Denktaş’ın cenazesi bir nevi özür dilemeye mi dönüşmüş oluyor? Ne dersiniz? Nitekim Kıbrıs’ta yapılan referandumun karşılığını Türkiye görememiş, bu yüzden de Mehmet Ali Talât’ın yerine, eski bir Denktaş’çı olan Derviş Eroğlu bu yüzden arkalanmamış mıydı? Yani Denktaş’ın uzlaşmazlık politikasına yeni baştan rücû gibi bir sonuç!.. Bütün bunlar doğru olmakla beraber, Denktaş’ın cenazesi bize daha fazla şeyler söylüyor olmasın!.. Ayrıca ilgili cenazenin bize göre tek bir noksanı vardı. O da rahmetli Erbakan’ın orada bulunamaması!.. Kamalak o boşluğu ne kadar doldurmaya çalışırsa çalışsın, Erbakan Hoca’nın yokluğu gene de hissedilmiyor değildi. Hadisenin bam teli ise şurası: Halen Türkiye’de derinden yaşanan Ergenekon kapışmasının ilk raundu Kıbrıs’ta yaşandı. Yani Kıbrıs üzerinden Türk dış politikası neredeyse ipotek altına alınmış gibi bir durum söz konusu idi. Hükümetin attığı bazı adımlar, oradan rahatlıkla sabote edilebiliyordu. Bunda kuşkusuz Denktaş’ın da bir rolü bulunmalıydı. Fakat hadisenin sırf Denktaş’la izahı yanıltıcıdır. Çünkü meseleye sırf Denktaş-Hükümet ihtilâfı olarak bakmak alabildiğine sathi kaçar. Ayrıca Denktaş o noktada aysbergin suya vuran uç kısmı gibidir. Asıl önemli olan ise hadisenin görünmeyen tarafıdır. Orada da Türk derin devletinin varlığını fark etmemek mümkün değildir. Dolayısıyla Kıbrıs’ta yaşanan tarihî kriz, Denktaş’ın tasfiyesi ile sonuçlanmış olsa bile, hadisenin bu sınırlar dahilinde kalmadığına hükmetmek zor olmamalıdır. Yani Kıbrıs, Türk derin devletinde yaşanan ayrışmayı izlemek bakımından tam bir katalizör manzarası arzetmiştir. Haliyle de tasfiye sürecinin Denktaş’la sınırlı kalmadığına, asıl rövanşlaşmanın Kıbrıs’tan ziyade Ankara’da cereyan ettiğine hükmetmemiz gerekir. İşte Denktaş, vâki mücadeleye birinci elden tanık birisidir. İşin ciddiyetini görerek de, sühûletle kenara çekilmiş veya çektirilmiş, yeni gelişmeler karşısında da kayda değer bir muhalefet sergilememiştir. Bu gelişmelerin ışığında, Denktaş’ın cenazesine tekrar rücû edebiliriz. Ankara, daha dün denilebilecek bir zamanda, tasfiyeye maruz bırakılmış bir lider için tam kadro Lefkoşe’de!.. Kıbrıs’ın tarihinde görülmemiş bir cenaze töreni düzenleniyor. Radyolar, televizyonlar, gazeteler!.. Muhalifi, muvâfıkı, Kıbrıs ve Denktaş üzerinde tam bir mutabakat sergiliyor. Peki nasıl izah etmek gerekir bu tabloyu? İlk söylenebilecek şey, ortadaki tutumun, hükümet tavrını aşan bir yanının bulunduğu. Muhalif-muvafık, hemen her çevreyi oraya sevkeden bir iradenin varlığı hissediliyor. Artı, şöyle bir üslûp geliştirilmiyor dikkat ederseniz: “Denktaş’ı yaraladınız, harcadınız!.. Şimdi de!..” Yani burda muhalefet dili yok. Bütün ağızlar bağlanmış, varsa yoksa Denktaş ve Kıbrıs’ın önemi!.. Öyleyse duruma vaziyet eden bir merkezin varlığı ortada demektir. İşte buna bir devlet tutumu diyoruz. İkincisi de, Denktaş veya Kıbrıs üzerinden yaşanan devlet içi ayrışmanın sona erdiği gerçeği!.. Kriz sürüyor olsa, cenazeye itibar böyle yüksek olmayabilirdi. Ayrıca cenaze safhasında da karşıt politikalardan, açıklamalardan geçilmezdi. Üçüncü bir husus da şudur: Denktaş’ın cenazesi Ankara tarafından, bile-isteye mübâlâğa edilmiştir. Kıbrıs davasını tescil etmek, Denktaş’ı Kıbrıslıların bilinç altına yerleştirmek, daha mühimi de Denktaş karşıtı çevreleri (Kıbrıs’ta) alabildiğine marjinalize etmek!.. Bundan sonra kim Kıbrıs’tan söz ederse, lâfa Denktaş’tan başlamak durumundadır. Son bir nokta daha: Türkiye Kıbrıs için yeni politikalar mı hazırlıyor acaba? Çünkü bu cenaze ile, Batıya-Doğuya verilmek istenen bazı mesajlar da bulunması gerekir. Bence asıl üzerinde durulması gereken husus da burasıdır.   YENİ AKİT GAZETESİ