Türkiye’de yürütülen Ergenekon mücadelesinin son hadise ile büyük bir yara aldığını, safların birbirine girdiğini, ayrıca cephelerde yer değiştirmeler vukua geldiğini söylemek gerekiyor. Nitekim yeni saflaşmanın alâmetlerini fark etmemek mümkün olmuyor. Eğer hadiseyi, MİT yetkililerinin de ifade vermesi gerektiği noktasından görenlerin teşkil ettiği koroya bakarsanız, durumu daha iyi fark edersiniz: Şimdiye kadar Ergenekon avukatlığına soyunmuş sınıfların bütünü!.. Bunlara ilâve olarak, Ergenekona karşı olduğunu bildiğimiz liberallerin tamamı!.. Liberallere karşı olduğunu bildiklerimiz de gene aynı koroya dahil. Bu arada TÜSİAD ve büyük sermaye de, aynı koroya katılmakta gecikmedi biliyorsunuz. Kuşkusuz koro bunlardan ibaret değil. Aynı kulvara cemaate mensup gördüğümüz dostlar da dahil. Daha doğrusu da yeni koronun başını çekenler onlar oldu. Öyleyse burdan ne çıkıyor? Çıkan şu ki, şimdiye kadar Ergenekon’a karşı olduğunu bildiğimiz liberal sınıflar ile, cemaat ilişkisi içindeki yazar-çizer takımı da bu koroya iltihak etmiş durumdalar. İşte Türkiye’deki cepheleşmenin yeni görünümü budur. Son iki sınıftan liberaller, uzun süredir hükümet karşıtı bir görünüm vermek için her fırsatı kullanmaktan geri durmuyorlardı. Fakat gerek MİT’çilerin savunmaya zorlanması, gerekse hükümetin bir ön tedbir olarak yasal tedbir geliştirmek mecburiyetinde kalmasına kimler karşı çıkıyor? Böyle bir sorunun cevabı, yeni ortak cephe’nin kimlerden meydana geldiğini kavramanızda size büyük çapta yardımcı olacaktır. Yeni ortak cephenin kavranması noktasında, size yardımcı olabilecek en önemli ayraçlardan biri de şudur: Son operasyonu Ortadoğu’daki gelişmelerle, İsrail veya ABD faktörü ile, ya da Suriye konusunda yaşadığımız sıkıntılarla ilişkilendirmeden, sırf bir ifade sorunu veya hükümetin işgüzarlığı biçiminde ele alanlar kimlerdir? Ben şahsen bu tür meselelerde CHP’ye ve MHP’ye hiç mi hiç önem vermem. Çünkü onların her konuşması, şartlı refleks gibi bir şey. Fakat burda önemli olan, gene eskiden hükümeti destekleyen ve Ergenekona karşı mücadele verdiğini bildiğimiz liberal takımlarla, cemaate yakın polisiye sözcülerin ve yazarların, son hadiseleri uluslararası konjonktürden soyutlayarak izah etme gayretleridir. Bütün bu söyledilerimize bir şey daha ilâve edelim: Son hadiseler sırasında İstanbul polisinin, MİT karşısında kendini kollama altına aldığı bir yazar bayağı dikkati çekti. O yazarın eline İstanbul polisinin, hükümetle ilgili öyle belgeler tutuşturduğu anlaşılıyor ki, o da hıncından olacak, şimdiden bunların ucunu göstermeye kalkıştı. Hatta bunları bir liste halinde sıralamaktan da geri kalmadı. MİT dosyasını hazırlayan, daha da ileri giderek hükümeti bile izleme altına aldığı anlaşılan bu takımların, (tabii emniyetten bazı kesimleri kasdediyoruz), işi nerelere kadar götürmek istediği meydanda değil mi? Nitekim problem de işte burda başlıyor. Kafayı bu işlere takmış, hükümetle paralel çalıştığı ortada olan kurumlarla itişip kakışmayı öncelikli mesele hale getirmiş bir grubun, Ergenekon’la mücadele gibi bir önceliği kalmış olabilir mi? Nitekim kalmadığı da görülmüyor mu? Eğer kalmış olsa, MİT’in tesbit edilmiş her türlü kirli, yamuk işleri bir liste halinde düzenlenir ve bunlar hükümete arz edilirdi. Yani hükümete bağlı kuruluşlar iyi niyetle birbirini yıkar, hükümet de bu vesile ile görmediği gerçekleri görür, kendini tashih eder ve muhtemel hatalardan korunmuş olurdu. İşte böyle yapmıyor, Emniyet’e çöreklenmiş o kadro!.. Bilâkis bunu bir koza dönüştürüyor. Koza da ne demek, tam tersine şantaj olarak kullanıyor. İstanbul Emniyeti’ndeki Asayiş ve İstihbarat şubeleri validen ve emniyet müdüründen; bazı savcılar da Başsavcıdan saklı-gizli işler çeviriyor. Büyük siyasi fitnelere yol açıyorlar. Daha da ileri giderek, dosya bilgilerini yukarıdaki koroya servis ediyorlar. Bu işte bir hayır, iyi niyet var mı? Bu fitneyi kınamak, bastırmak, yatıştırmak varken, onlara ağabeylik havasında teşvik ve tahrik ne anlama gelir? Hem de bunu cemaat adına yapan bir ekran kuşuna dün işaret etmiştim. İşte yukarıda çerçevesini çizdiğimiz geniş koro, işin bu safhaları ile asla ilgilenmiyor. Dahası işin bu safhasını bilâkis örtmeye çalışıyorlar. Bundan da ister istemez Ergenekoz sürecinin safları birbirine karışıyor, yeni ayrışmalar meydana geliyor. Öyleyse Türkiye açısından hayati derecede önem arz eden bu davaların emanet edildiği kadroların, yeni baştan gözden geçirilmesi lüzumu hasıl olmuştur. Çünkü emanet edilen yetki ve görevler suiistimal edilmeye başlamıştır. Eline silah teslim ettiğiniz nöbetçilerin, silahı size çevirmeleri gibi bir durum değil de nedir bu? Dolayısıyla bu hususların, muhatap tüzel kişilikle veya kişiliklerle ciddi olarak yeni baştan konuşulması gerekir. Dahası herkesin de kendine bir çekidüzen vermesi şart olmuştur. Yolda beraber yürünecek midir, yürünmeyecek midir? Hele hele, yolda beraber yürürken, diğer ortak cephelere ışmar çakılacak mıdır? Onlara malzeme tedariki yapılacak mıdır? Daha önemlisi de güvenlik ve dış politikada aynı baş çekilecek midir?