BİRAZ SOLUKLANSINLAR… Sinanpaşa’da birisi, köy kahvesinde sohbet ederken “Rahmetli dedem rahmetli babama söylemiş.. Falanca yerde altın olabilir” demiş. Kazmayı kapan köylü oradaydı… Öte yandan: nereden duydularsa “altın arama radarı” satıcıları, ilçeyi doldurmuştu. Radar alana, “define çözüm kitapçığı” yanında bedavaydı… Oysa, antikacıda “define haritaları” satılıyordu, meraklısına… 100 ton altının haritası, 50 lira.. Hadi 100 tona inandın, 50 liraya nasıl inanırsın be adam… Kazanma hırsı… Hep merak ederim, acaba KPS sınavına girmiş “yatır” var mı? Ya da, üniversite sınavı kazanmış bir “susuz dede”.? Yoksa eğer, sınav öncesi türbelerde oluşan kalabalık niye? Delikanlı mühendisi olmak istiyor, yatırın etrafını çeviren demir parmaklıklara kalem sokuşturuyor… Sanki, yatır kalemtıraştır… Geçenlerde anlattılar; Konya’da “okunmuş” kalem satan kırtasiyeci bile varmış…
Belli ki, kırtasiyeci uyanık.. Ortalıkta çokça “keriz” olduğunu biliyor.
Sınav kolay geçsin diye camide dua edeni, anlarım.
Allah’tan yardım istersin…   Peki camide dua edip, üstüne okunmuş kalem alana ne demeli?   İkili bağlama mı? Kazanma hırsı, kazanma umudu… Öte dünyayı bir yana bırakalım… Umut başka nerede? Mesela, İddaa’da… Yıllık cirosu, 500 milyon dolar… Neye güvenip bu para ödeniyor? Meşin top’a… At yarışı… Yıllık cirosu, 1 milyar dolara yakın… Kime güvenip bu paralar  ödeniyor? Beygir’e… Ayrıca, Sayısal Loto, 10 Numara, Şans Topu, Milli Piyango var… Yıllık cirosu 700 milyon dolar. Kazanmak için umutlar neye bağlı? Dönen top’a… Kazanma hırsı, kazanma umudu neye bağlıymış?.   Top’lara, atlara…   Eskiden “kazanmak” için Allah’tan yardım isterdik… Şimdi neye kaldık? Atlara, toplara… Allah yardımcımız olsun… ********* TİLKİ HİKAYESİ… Kasabada turşuluk kornişon yani hıyar yetiştiren köylülerin tavşanlarla sorunları vardı. Tavşanlar toplanmaya hazır hıyarları yedikleri için köylüler tavşanlara kızmaya başladılar. Bazıları iki tilki getirip salmayı önerdi… Tilkiler tavşanları halledeceklerdi… Tartışma başladı… Kimisi “Bu tilki dediğiniz şeyler çok sinsidir… Bir kez bölgeyi ele geçirdiler mi çıkmazlar… Her yeri istila edip yerleşirler…” dediyse de kasaba halkı karar verdi… Bir çift tilki getirilip salındı… Tilkiler çoğaldı… Önce tavşanları yediler… Köylüler tam “Oh… Ne kadar da iyiler…” dediler ki, tilkiler sessizce girip tavukları yemeye başladılar… Köylüler “Bunlar tavşanlardan beter, tavşanlar hiç olmazsa civcivleri yemiyorlardı…” diye dert yanmaya başladılar… Tilkilerle uğraşmak zordu… İyi gizleniyorlar, izlerini belli etmiyorlardı… Hindiler düşünüyorlardı… Tilkiler önce hindileri yediler, arkasından ördekleri… Tilkileri getiren köylüler “Yani elimiz kırılsaydı da tilkileri getirmeseydik..” demeye başladılar… Karşı çıkanlar ise “Söylemiştik, bunlar bir defa yerleşti mi gitmezler. Gözleri de doymuyor… Ne bulsalar yiyorlar…” diyorlardı… Kümesler boşalınca tilkiler mutfaklara girmeye başladılar… Tenceresini, tavasını tamtakır görenler “Yani bu kadar da olmaz… Doymak bilmiyor bu tilkiler” dediler… Toplanıp, çare bulması için başkana gittiler… Başkan da, dertliydi: “Benim de kuşumu yediler…” diye yakındı… Hikâye bu kadar… Hani “Bu hikâyenin sonu yok mu?” diye soracak olursanız… Sonunu siz bağlayacaksınız…   *********   Daha önce gündeme taşıdığımız iddiaların devamını neden yazmadığımızı ısrarla soran okurlar merak etmesinler. Soluklansınlar diye ara verdik, yarın yine başlarız..