Maşallah(!..) Bu seneki 28 Şubat, geçen yıllara göre daha bir anlı şanlı geçti, geçiyor. Ne varsa ortalığa döküldü. Fakat bu senenin en parıltılı yıldızının Can Ataklı olduğundan kuşku yok. Nitekim 28 Şubat döneminde Doğru Yol’u parçalama amaçlı yayını doğrusu takdire değer. Refah-Yol’a şantaj amaçlı daha böyle sayısız operasyonun icad edildiğinden de kuşku yok. Aynı şekilde 28 Şubat döneminde atılmış gazete manşetlerinden de geçilmiyor. Doğan grubu gazeteleri neler yazmış, kimler 28 Şubatçılarla işbirliği yapmış? Listesini tutsan, defterlere sığdıramazsın!..   Sonra, bu seneki 28 Şubat’ın bir başka yanı da, Balyoz davası dolayısıyla emekli veya değil, mevcut paşaların da ifadelerine başvurulması. Bu ifadelerin ileride, davanın geleceği hususunda lehte veya aleyhte sonuçlar doğuracağı düşünülmelidir. Sanırım kokusu sonra çıkacaktır. 28 Şubat yayınlarının diğer bir yanı da, ilk defa bu sene olmak üzere, cemaatin o yıllardaki tutumunun gündeme getirilmesi. Bu genişlikte ilk defa gündeme getirilen konu, toplum önünde cemaat politikalarının, yakından izleme altına alındığı gibi bir intiba uyandırıyor.   28 Şubatla ilgili, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın yaptığı bir açıklama da ziyadesiyle önemli. Arınç demiş ki: “Demirel yönetmen; Çevik Bir ve Karadayı aktör!..” Ve son olarak da bizim gazetenin manşeti: “Demirel’in arşivi açıklansın!” “28 Şubat’ın bir numarası Demirel’dir” diyen Tevfik Diker, o dönemle ilgili çok şeyler söylüyor, söylüyor, söylüyor!..   Yani herkes bir şey söylüyor!..   Herkes bir şey yazıyor!..   Önüne gelen bir şeyler anlatıyor!..   Fakat kimse şunun üzerinde durmuyor, sormuyor:   Bunca söz, açıklama ve ifşaatın, arkası neden gelmiyor? Bunların her biri önemli bir dava konusu olduğu halde, neden hiçbir savcı harekete geçmiyor? Ya da sayısız savcılar ne güne duruyor?   Siz de merak etmiyor musunuz?   Sanki basın da işin bu tarafını unutmuş, meseleyi kendi arasında halletmenin sevdasına kapılmış gibi bir hava veriyor: “O, o zaman ne demiş, ne yapmıştı? Yaptıklarınız, melânetleriniz işte ortada!.. Buyurun ve utanın” gibi bir yayıncılıkla iktifa ediliyor gibi bir hava sözkonusu!..   Yani basının, şunun bunun kirli çamaşırlarından geçilmiyor. Haftalardır, içimizi dışımızı altüst eden 28 Şubat pislikleri ile midemiz bulanıyor. Ama dikkat edin!.. İlgili dönemin aktörlerini öne çıkaran hiçbir görüntü, film, açıklama ve spot öne çıkarılmıyor. Bunu gazeteler de yapmıyor, televizyonlar da!.. Neredeyse unutturuluyor o görüntüler ve demeçler!.. 28 Şubat’ın aslî faillerini unutmuş da, onların dışında kalan tezahürleri ile vakit geçirmeye mecbur bırakılmışız gibi bir durumumuz var.   Öyleyse burda, stratejik bir sapma söz konusu olmasın!..   28 Şubat’ın hesabını millet görecekse, onu anlayalım!.. Kaldı ki o hesabı millet, 28 Şubat’ın ardından gelen seçimlerde gördü. On yıllık fetret döneminin ardından gerekli sonucu çıkardı; bin yıl süreceği ilân edilen 28 Şubat’ın aktörlerine de en güzel cevabı millet verdi. AK Parti gibi bir iktidarı bu yüzden çıkardı ortaya!..   Fakat bu yeter mi? Bununla iktifa edilebilir mi?   Bunun bir de millet adına yargılama görevi yapan mahkemelerce yerine getirilmesi gerekmeyecek midir? Gerçi Ankara’da bir savcının, fî tarihinden beri bu işle meşgul olduğunu işitiyoruz. Nitekim ilgili savcılık, konu ile ilgili YÖK’te bir arama yapmış. Güya bu vesile ile, kaybolma ihtimali bulunan belgelere de el konmuş!.. Güldürmeyin insanı Allahınızı severseniz. Kayıp belgelerin kaynağı YÖK mü?   Dediğimiz gibi, 28 Şubat’ın yargı ve polis denetimine alınması hususunda, ciddi bir rehâvet ve gayretsizlik kokusu yayılıyor ortalığa. Kamuoyunun şu anda asıl merak ettiği, gazete ve televizyonların meseleye niçin bu noktadan yaklaşmadığı? Ayrıca da darbe tarzı davaları takiple görevli savcılıkların bu hususlarla ilgili neler düşündüğü vs!..   Burada üzerinde durulması gereken soru şudur: İstanbul ve Ankara merkezli Özel Yetkili Savcılıklar, 28 Şubat konusunda nasıl bir planlama yapmaktadır? Otuziki yıl önce vuku bulmuş, 12 Eylül 1980 darbesi kadar da aciliyeti yok mudur 28 Şubat’ın? Ergenekon ve Balyoz davalarıyla kaç davanın birleştirildiği hatırlanacak olursa, 28 Şubat’la da sayısız savcının meşgul olması ve icabederse davaların sonradan birleştirilmesi niçin düşünülemesin?   Basında ve siyasette de öyle garip mihraklara şahit oluyoruz ki, sormayın!.. Varsa yoksa Balyoz davası, Hrant Dink davası!.. Dahası 12 Eylül’ün de hemen üzerine atlıyorlar!.. Fakat Allah için, 28 Şubat niçin masaya yatırılmıyor cinsinden bir soruyu, toplumun hatırına getirmemek için çokları akla karayı seçiyor!.. Kavga ve dövüş arasında bunları sormaya ve düşünmeye de bizim vaktimiz olmuyor.