Uçsuz bucaksız bir bulut denizi üzerinde güneşle arkadaşlık yaparak süren yolculuğumuz, THY kaptan pilotunun “Sayın Yolcular… Brüksel Havaalanı’na inmek üzereyiz. Lütfen kemerlerinizi bağlayınız.” anonsu ile ...

Gözden kaçırmayın

ERKMEN’DE SERA YAPIMINA BAŞLANIYORERKMEN’DE SERA YAPIMINA BAŞLANIYOR

Uçsuz bucaksız bir bulut denizi üzerinde güneşle arkadaşlık yaparak süren yolculuğumuz, THY kaptan pilotunun “Sayın Yolcular… Brüksel Havaalanı’na inmek üzereyiz. Lütfen kemerlerinizi bağlayınız.” anonsu ile yeni bir heyecana dönüştü. Yıllar sonra TRT-INT kanalının “Uzaklardaki Yakınlarımız” ekibinin, bilhassa Emirdağlılar tarafından ilgi gören ve o zamanki Emirdağ Belediye Başkanı Lutfi İhsan Dağ ile birlikte canlı yayına katıldığımız “Emirdağ” programının Belçika çekimleri için Belçika’ya gidiyoruz. Belçika’da TRT-INT ekibiyle birlikte EYAD’ın davetlisiyiz. 2008 yılının 13 Kasım’ında, Brüksel Havaalanı’na, çoğunluğu yabancı olan yolcuların alkışları arasında iniyoruz. Bizi, EYAD İkinci Başkanı Necati Şevik ve bize gezi boyunca rehberlik edecek çocukluk arkadaşım Cemil Doğan karşılıyor. Hep birlikte, kalacağımız Diyanet Vakfı Misafirhanesi’ne geçiyoruz. Metin Edeer ve EYAD Kısa bir dinlenmeden sonra misafiri olduğumuz EYAD binasına geçiyoruz. Burada bizi, derneğin Yönetim Kurulu Başkanı Metin Edeer ve başta Yönetim Kurulu Üyeleri Necati Şevik, Halil Gürbüz olmak üzere diğer üyeler karşılıyor. Emirdağlılar Vakfı adına hediye olarak götürdüğüm yağlıboya “Topak Ev” tablosunu, hep birlikte Dernek Yönetim Kurulu odasının duvarına asıyoruz. Biraz sonra yönetim kurulu toplantısı başlıyor. Bizim de katılmamızı rica ediyorlar. Metin Edeer başkanımızın şahsında, bütün yönetim kurulu üyelerinin yüreklerindeki Emirdağ sevgisi ve Emirdağ’a hizmet aşkı gözlerinden okunuyor. Böyle bir manzara karşısında çok mutlu oluyorum. Her sene olduğu gibi bu yılki “Kurban Kampanyası” kararını alıyorlar. Her sene EYAD öncülüğünde yüzlerce kurbanın Emirdağ’da kesilip, her bir azasının değerlendirilerek faKır ve fukaramıza dağıtıldığını öğreniyoruz. Ayrıca özürlü Emirdağlı hemşerilerimiz ve hatta diğer illerdeki özürlü vatandaşlarımız için yüzlerce akülü özürlü arabası dağıttıklarını sevinçle izliyorum. Yine Emirdağ’a çok modern devasa bir gündüz bakımevi, kreş ve anaokulu binası kazandırmak istediklerini; fakat bu teşebbüslerinin hizmetin kendi okullarına yapılmasını ön planda tutan bir kısım okul müdürleri tarafından engellendiğini üzüntüyle öğreniyorum. Onlar da buna karşılık Emirdağ’ımıza modern bir park kazandırma kararı aldıklarını ve bu parkın adının “EYAD Parkı” olarak 2009 yılı Temmuz ayında tamamlanıp açılacağını söylüyorlar. Biraz buruk da olsa memnuniyetim artıyor. Toplantıdan sonra Başkan Metin Edeer’in pide salonuna gidiyoruz. Bu işe önceleri şaşıran TRT-INT ekibi, pidelerini yedikten sonra bu kadar lezzetli pide yemediklerini belirtiyorlar. Pideler, rahmetli Zeynepoğlu Mustafa Usta usulü… Fırında torun Mustafa var. Dedesinin hüneri önce babası Metin’e, sonra da kendisine geçmiş. Zeynepoğlu Mustafa Usta’nın pidesi ve güvecinin damak tadıyla yetişmiş bir Emirdağlı olarak Brüksel’de aynı damak zevkini yıllar sonra bulmak beni son derece mutlu ediyor. Nur içinde yat Mustafa Usta… Schaerbeek Belediyesi ve Sait Köse Ertesi sabah ilk iş olarak Schaerbeek Belediyesi Başkan Yardımcısı Sait Köse’yi ziyaret ediyoruz. İflasın eşiğinde olan belediyeyi, almış olduğu tedbirlerle nasıl düze çıkardığını anlatıyor. Sonrasında ise TRT-INT ekibine ve bizlere, Türk usulü demlenmiş tavşankanı çay ikram ediyor bu güleç yüzlü candan hemşerimiz… Kendimizi Türkiye’de bir devlet dairesinde hissediyoruz. Sait Köse kardeşimiz, Belçika’daki yerel yönetimlerde pek çok hemşerimizin “seçilmiş” olarak görev yaptığını söylüyor. Gurur duyuyorum… Ekonomik Kriz ve Emir Kır Öğleden sonraki durağımız, Brüksel bölgesinin seçilmiş “Gençlik ve Spor Bakanı” hemşerimiz Emir Kır’ın makamı oluyor. Yine çok iyi karşılanıyoruz. Bakanımız, TRT-INT ekibinde verdiği mülakatta bir soru üzerine, Avrupa’da süren ekonomik krizden en az etkilenen kesimin Emirdağlı gurbetçiler olduğunu; bunun birinci sebebinin Emirdağlı gurbetçilerin en az % 80’inin Belçika’da ev sahibi olmasının yattığını, ülkede ortalama aylık gelirin 900 – 1.000 Euro olduğunu, en düşük Kıranın da 400 Euro’dan başladığını ve Kıra ödememenin Avrupa’da büyük bir avantaj olduğunu belirtiyor. Eski püskü de olsa, tuvalet ve banyonun sonradan eklendiği bu Belçika evlerinin önemini şimdi anladıklarını söylüyor. İkinci sebep olarak da Emirdağlı’lara has akrabalık, arkadaşlık ve yardımlaşma duygusunun üst seviyede olmasını gösteriyor. Sülaleden bir kişinin veya köyden bir kişinin veya mahalleden bir kişinin gitmesiyle, herkesin ilk başta işsiz akraba ve sonra diğer hemşerilerini istek yoluyla Belçika’ya aldırdığı ilk seneleri ve evlenme yoluyla her yıl pek çok gencimizin Belçika’ya geldiği o yüksek sosyal dayanışmamızı düşünüyorum. Emir Kır, yine pek çok hemşerimizin artık Belçika’da işveren konumunda olduğunu; banka sahibi, fabrika sahibi, turizm şirketi sahibi ve müteahhit hemşerilerimizin yanı sıra esnaflık yapan ve ayrıca üst düzey bürokrat konumundaki pek çok hemşerimizin olduğunu söylüyor. Gurur duyuyorum. Türk Köyü Faymonville, Waterloo, Atomium Ertesi sabah TRT-INT ekibiyle birlikte “Türk Köyü” olarak bilinen Faymonville’deyiz. Cemil kardeşimin arabasıyla geldiğimiz bu köyde, bize Kore’nin Lütfi’nin (Lütfi Çetin) büyük oğlu Mahmut rehberlik ediyor. 2. Dünya Savaşı sırasında evlerine Türk bayrakları asarak Nazi katliamından kurtulan bu köy, her yıl Türk Federasyon tarafından düzenlenen festivalden sonra ün kazanmış. Eski köy evlerinin yerini şimdilerde villalar almış. Vatandan uzaktayken gönderlerde Türk bayraklarının dalgalanması ve köy sakinlerinin “Biz Türk’üz” demeleri duygusal anlar yaşamamıza sebep oluyor. TRT-INT ekibinden ayrılarak köyü gezmeye başlıyorum. Biraz sonra ileride arka arka giden bir kamyonetin çarptığı, yerde yatan bir ihtiyara rastlıyorum. Telaşla yardım istemek için civardaki evlerin zillerini çalıyorum. Herkesin kapı-duvar olduğunu hayretle görüyorum. Neyseki Mahmut imdada yetişip ambulans çağırıyor. Biraz sonra ilerideki Cafe’de, kendilerinin Türk olduğunu söyleyen insanlara “Adınızın Türk olması önemli değil; davranışlarınızla Türk olduğunuzu gösterin.” diyorum ve ülkemizdeki bilinçsiz de olsa bir kaza esnasında insanların nasıl da yardım için çırpındıkları aklıma geliyor. Dönüşte Waterloo’ya uğruyoruz. Burası muazzam ve mutlaka görülmesi gereken bir alan olarak göze çarpıyor. Bir tek savaşın geçtiği bir mekanın bile turizme kazandırılarak nasıl ranta dönüştürüldüğünü ibretle izliyoruz. Brüksel’e dönüşte ise ünlü Atomium’u geziyoruz. Brüksel’in kalbi Grand Place Akşam yemeğinden sonra Grand Place’ı gezmek istiyoruz. Daha önce “Brüksel’in Kalbi” olarak bilinen bu meydanda eğlenen muhteşem kalabalıklarla sabahladığımı söylüyorum. Saat akşamın henüz 7’si ve koca meydanda in-cin top oynuyor. Birkaç tane Pub (bar) açık; onlarda da pek müşteri yok. Başka dükkanlar kapanmış. Hayretle bekçilere neden böyle olduğunu soruyoruz. Ekonomik krizin yanı sıra Bulgaristan ve Romanya’nın AB üyesi olmasından sonra pek çok işsiz Bulgar ve Romen’in Brüksel’e geldiğini, bunların da pek çok suç işlediğini, bu durumdan korkan Belçikalı’ların da erkenden evlerine gittiklerini öğreniyoruz. Türkiye’yi AB’ye almayan yetkilileri düşünerek içimizden “Oh olsun! Beter olun!” demek geçiyor. Sonra Schaerbeek’e dönüyoruz. Aman yarabbi! Pek çoğu Emirdağlı hemşerilerimizin olan dükkanların tamamı ışıl ışıl. Bu canlılık, TRT-INT ekibinin de dikkatini çekiyor. Brüksel’de Türk bölgesinde hayatın 24 saat canlı olduğunu görmek bizi ayrıca mutlu ediyor. Gent ve Fakı Edeer Ertesi sabah çekimler yapmak üzere önce Brugge’e gidiyoruz. Bu arada Fakı Edeer telefon ederek hepimizi yemeğe beklediğini söylüyor. Gent şehrine geçiyoruz ve Fakı’nın pideci dükkanındayız. Ferah ve geniş mekanda her türlü yiyecek var. Fakı’nın, Zeynepoğlu Mustafa Usta’nın büyük oğlu olduğunu öğrenen TRT-INT ekibinin, “Emirdağ pidesi dururken başka bir şey yenmez.” diyerek pide sipariş etmeleri bize ayrı bir mutluluk veriyor. Bir de Emine kızımızın yaptığı “Arabaşı Çorbası”na iştahla kaşık sallıyoruz. Fakı kardeşimiz burada bir “Kültür Derneği” kurmuş. Orada çekimler yapılıyor. Bu otantik mekanda akşam üzeri bir “Emirdağ Kısır Düğünü” yapıyoruz. EYAD Başkanımız Metin Edeer ve Necati Şevik’in yanı sıra, çocukluk arkadaşlarım Mustafa Karaca (İri) ve Mustafa Aslan da var. Ayrıca Fakı’nın ekibi “Gaba Hava”lardan başlayıp bütün Emirdağ türkülerini dillendiriyor. Hep birlikte elleri kulağa atıyoruz. Gecenin bitmesini hiç istemiyoruz. Diyanet Vakfı Ertesi sabah çocuk sesleriyle uyanıyoruz. Günlerden Cumartesi… Cumartesi ve Pazar günleri Türk işçi çocuklarına burada başta Türkçe ve tarih olmak üzere Türk öğretmenler tarafından çeşitli derslerden ve Türkçe olmak üzere kurslar veriliyormuş. Yüzlerce çocuk ve anne – babaları var. Büyük bir memnuniyetle çekimler yapılıyor. Permili Kız – Emirdağlı Damat Öğle namazına yakın Fatih Cami lokalinde kalabalık bir hemşeri grubuyla sohbet ediyoruz. Bu ara uzak bir masada bir delikanlının çok üzgün bir şekilde oturduğunu görüyorum. Dikkatimi çekiyor. Kim olduğunu soruyorum; söylüyorlar: “Yeni damatmış!” Fakat anlaşamamışlar. Şimdi Emirdağ’a da dönemiyor. “Burada sürünüyor.” dediler. Her sene bine yakın kişinin evlilik yoluyla Belçika’ya geldiğini; bunların ise neredeyse yarısının anlaşamayarak geri döndüğünü söylüyorlar. Sebebini soruyorum: “Kültür farklılığı!” diyorlar. “Sakın bunları evlat olarak kabullenememiş olmanızdan dolayı olmasın?” diyorum. İçlerinden birisi “Benim kendi kızım var. Elin kızı nereden benim kızım oluyormuş?” diyor. Bir başkası da “Benim oğlum var. Elin oğlu nereden benim oğlum oluyormuş?” diyor. “Biz zaten onları kurtarmak için buraya getirdik!” diyorlar. Yüreğim sızlayarak birden “permili kızlar” yüzünden Emirdağ’da başlık adetinin yeniden hortladığını ve bu yüzden gençlerimizin bazılarının hayatlarının baharında sırf bu sebeple nasıl darbe yediklerini düşünüyorum. Neyse ki son senelerde evlilik yoluyla Belçika’ya gelmenin zorlaşması yüzünden bu tip evliliklerin azalmış olması, benim için bir teselli oluyor. Davetler ve Dönüş Halamın kızı Sultan ve kızı Huri’nin kuru fasulye, pilav ve Emirdağ’dan gelmiş kelek turşusu; halamın oğlu Halil’in hanımının yapmış olduğu mercimekli bükme, Rüstem ÇEKİÇ’in hanımı Peri’nin yaptığı Emirdağ un kurabiyesi; bize gurbette olduğumuzu unutturuyor. Hele bölem Yüksel Urfalı’nın ağabeyi Hüseyin ile birlikte bizi o muhteşem Emirdağ kebaplarıyla ağırlaması ayrı bir keyfe dönüşüyor. Sıra nihayet her ziyarette olduğu gibi dönüşe geliyor. TRT-INT ekibi, nasıl teşekkür edeceklerini bilemiyorlar. EYAD yetkilileri, nazik hediyeleri ile bizleri havaalanından uğurluyorlar. Uçağımızda pek çok tanıdık isim var. Bilhassa kardeşim Mustafa Emeksiz ve hanımıyla karşılaşmam beni ziyadesiyle sevindiriyor. “Ver elini güzel vatan; ver elini güzel Emirdağ.” diyerek Belçika’daki Emirdağ’dan ayrılıyoruz… Fikret Akın Şair ve Yazar