Afyonkarahisar Barosu Başkanı Av. Turgay Şahin, Av. Dilara Yıldız’ın kadın cinayeti sonucu öldürülmesine ilişkin 79 baronun imza attığı ortak metne imza atmama gerekçesini açıkladı.

Gözden kaçırmayın

Belediye Başkanı Mehmet Zeybek’in Veda MesajıBelediye Başkanı Mehmet Zeybek’in Veda Mesajı

Afyonkarahisar Barosu Başkanı Av. Turgay Şahin, Av. Dilara Yıldız’ın kadın cinayeti sonucu öldürülmesine ilişkin 79 baronun imza attığı ortak metne imza atmama gerekçesini açıkladı.

Av. Turgay Şahin'in "Bildiriye Niçin İmza Atmadım?" başlığıyla yaptığı açıklama şöyle:


Meslektaşımız Av. Dilara Yıldız’ın kadın cinayeti sonucu öldürülmesini derin bir üzüntü, bir o kadar da öfke içinde öğrendiğimizde konu ile ilgili olarak derhal bir açıklama/bildiri paylaştım:

Meslektaşımız Av. Dilara Yıldız’ın kadın cinayeti sonucu öldürülmesinin derin üzüntüsü ve öfkesi içerisindeyiz. Meslektaşımızın ailesine ve hukuk camiamıza başsağlığı diliyoruz.

      Meslektaşımızın kamuya açık bir yerde, polislerin olay yerine intikal etmesine rağmen eski nişanlısı tarafından silahla katledilmesi, ülkemizde kadına yönelik şiddetin ve kadın cinayetlerinin ne kadar rahat işlenir hale geldiğini göstermesi açısından da dehşet vericidir.

      Yasal düzenleme ve uluslar arası metinlerin tek başına kadınları koruyamadığı/koruyamayacağı açıktır. Yasaların uygulanmasında, yetkili mercilerin görevlerini ifa etmede bir ihmalleri, duyarsızlıkları olduğu sürece yasalar kağıt üzerinde kalmaya mahkumdur.

      Milletimizi, kadın cinayetleri hususunda duyarlı olmaya ; aileleri, şiddete meyilli fertlerini rehabilite etmeleri, tedavilerini sağlamaları konusunda hassas davranmaya; bilhassa kolluk ve yetki mercileri teyakkuzda bulunmaya sorumlulukları idrak etmeye davet ediyoruz…
 
Ancak, kamuoyu gündemine de düşen bildiri altına imza atmadım.

Bunun açık bir nedeni vardı: Bildiri metni hukuki değil siyasi bir dille hazırlanmış ve hukuki illiyet kaygısından uzak biçimde olayda dahli olmayan merciler sorumlu tutulmuş ve cinayetin sebebi ile ilgisi olmadığını düşündüğüm zorlama izah ve gerekçeler üretilmişti.

Birincisi belki pek çok gerekçe ile eleştirilebilecek iktidarı, bu cinayetin adeta azmettiricisi gibi gösteren üslubun ve suçlamanın doğru olmadığını düşünüyorum. Kadın hakları ve kadına yönelik şiddetin önlemek üzere başta 6284 S. Yasayı yürürlüğe koyan ve pek çok kurum ve mekanizmayı devreye sokan yürütmenin hiç değilse bu konuda samimi ve gayretli olduğunu kabul etmek hakkaniyet ve insafın gereğidir.

İkincisi bu müessir ve menfur cinayetin, İstanbul Sözleşmesinden imzamızın çekilmesi ile ilişkilendirmeyi absürd ve  irrasyonel buluyorum.

İstanbul sözleşmesinden imzamızın çekilmesine ilişkin bildiriyi (içerdiği yanlış bilgilere rağmen)  imzalamış bir baro başkanı olarak söz konusu cinayet failinin eylemini, sözleşme yürürlükten kalktı diye işlediğine inanmayı gerçekçi bulmuyorum.

Sırf iktidar sorumlu tutuluyor diye bu bildiriye imza koymadığımı ve siyasi davrandığımı iddia eden açıklamalara ise gülüp geçiyor ve bizzat Cumhurbaşkanının açıklamalarına karşı yapılan bildirilere koyduğumuz imzaları hatırlatıyorum:
 
 İstanbul Sözleşmesine ilişkin bildiri metnindeki hukuki yanlışlara dikkat çekerek barolar ve TBB’nin kamuoyunu hukuken yanlış bilgilendiremeyeceğini söylemiş ancak işlemin sakıncalarını dile getirmenin aciliyetine binaen imzamızı koymuştuk.

Bildiride TBMM tarafından onaylanan sözleşmelerin C.Başkanlığı kararnamesi ile feshedilemeyeceğinden bahsediliyordu. Ancak C.Başkanlığı hükümet sistemine geçildiği günden itibaren Sportif Karşılaşmalarda ve Özellikle Futbol Maçlarında Seyircilerin Şiddet Gösterilerine ve Taşkınlıklarına Dair Avrupa Sözleşmesi gibi en az 6 sözleşmenin bu yöntemle feshedildiği azıcık araştırılarak bulunabilir, bilinebilirdi. İstanbul Sözleşmesinin feshi yanlış olmuştur demek yerine, fesih hukuken geçersizdir demenin toplumu yanlış bilgilendirmek olduğu ortadaydı.

Nitekim 9 sayılı “Milletlerarası Andlaşmaların Onaylanmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’ ’nin 3. maddesi uyarınca bir milletlerarası andlaşmanın  Cumhurbaşkanı Kararı ile sona erdirilebileceği de açıktı.

Aradan geçen bunca zamana rağmen halen sözleşmenin feshinin isabetsizliği yerine usulünün yanlışlığını iddia etmeye ve yargının bu konuda iptal kararı verebileceğine kamuoyunu ikna etmeye çalışmanın ciddiyetini de takdirlerinize bırakıyorum.

Bundan böyle içeriğinde açık ve temel hukuki bilgi hatası, maddi gerçeklik ile çelişki bulunan hiçbir metne imza atmayacağımı ifade etmiştim.

Ancak, somut olaya yoğunlaşmak ve buna yine somut çözüm önerileri getirmek yerine kendilerine siyasi ve ideolojik hedefler belirleme, hedef gösterme ve düşman ilan etme politikasına ortak olmayacağım.
İktidarı da, iktidarı bir güç olarak kullanan her kim olursa olsun bu kişi ve makamı da eleştirmekten bir an olsun geri durmadım, durmam.

Fakat, konuyla ilgisi bulunmayan, işin hukuki yönüne parmak basmayan, siyasi fırsatçılık kokan hiçbir eylemin veya oluşumun da içinde olmayı düşünmüyorum.

Afyonkarahisar Barosu adına yaptığımız açıklama yeterince açık, net ve sorumlulara dokunan, işaret eden mahiyettedir.

Ancak bizim açıklamamızda bile somut bir öneri, bir tedbir , bu hadisenin bir daha cereyan etmemesi için net ve etkin bir düzenleme olmadığı için özeleştiri yapıyorum. Her cinayetten sonra yapılan, kimsenin umurunda olmayan ve hiçbir müşahhas öneri getirmeyen bildirilerin ne işe yaradığını, hangi müsessif olayı engellediğini, hangi yaraya ilaç olduğunu kamuoyunun takdirine bırakıyorum.

İşimizin “ölü evinde yasçılık yapmak”tan ibaret gören ve kuru bildirilerle oyalanıp tatmin olanlara yolları açık olsun diyorum.

Ancak bizim tavrımızı başkalarından duydukları ile tartan ve yorumlayan kendi arkadaşlarıma da hatırlatayım ki bu tavır ve söylemi bir çok kereler dile getirmiştik zaten.

Bu konuda dergi ve gazetelerde çıkan yazı ve röportajlarıma göz atmanızı istirham ederek bahsi kapatmak istiyorum."