rnrnBALMAHMUT’UN İNEKLERİ…rnrnBalmahmut köyünün inekleri karar verdiler...rnrn“Bir avuç arpaya, bir kucak samana mahkûm olup samanlıkta yaşamaktansa… Boyunlarımıza bağlanan iple çekiştirilip, sopa ile dürtüle dürtüle güdülmeye razıyız…” ...

Gözden kaçırmayın

ERKMEN’DE SERA YAPIMINA BAŞLANIYORERKMEN’DE SERA YAPIMINA BAŞLANIYOR

BALMAHMUT’UN İNEKLERİ… Balmahmut köyünün inekleri karar verdiler… “Bir avuç arpaya, bir kucak samana mahkûm olup samanlıkta yaşamaktansa… Boyunlarımıza bağlanan iple çekiştirilip, sopa ile dürtüle dürtüle güdülmeye razıyız…” dediler. Yolun öbür yanındaki meraya geçip otlanabilmek için köprü yapılmasını istediler. İneklerin bu asil teklifleri olumlu karşılandı… Köprünün üstünden inekler geçecekti, altından da nakil vasıtaları… Köprü yapıldı ve köprüden geçti inekler…  Otlananlar, otlandı sütleri yağlandı ve sağıldı… Kısa süre sonra köprünün yapımında büyük bir hata olduğu görüldü. Kamyonlar köprü altından geçerken yarı yükünü köprüde ineklere bırakıyordu… Sanki bu köprü sadece ineklerin meraya geçmesi için planlanmıştı, alttan geçecek kamyonların yüksekliği ise hesaplanmamıştı. Köprüyü yükseltmeyi düşündüler, olmadı. Yolu kazıp yükseklik kazanmayı  hesapladılar, tutmadı.  Sonuçta, köprüyü yıkmaya başladılar… Şimdi… Ahıra kapatılacak, bir avuç  arpaya, bir kucak samana mahkûm edilecek ineklere mi, üzülmeli? Bu olay karşısında, ineklerin dahi ineklikten çıktığına mı? Yoksa hoyratça harcanan kaynağa mı? LOKUMCU’NUN KULAĞI… 
 
Kara lokumcu, bu köşeyi okuduğunda kulağı kıvrılıyor. En yakın dostu Süleyman K.; “Doğrusu tüyleri diken diken olanı, kalbi sıkışanı duydum ama böyle kulağı kıvrılanı ilk kez duyuyorum” dedi. 
 
Zaten ben de duymamıştım. 
 
Kara lokumcu buradaki o tatsız yazıları okuyunca soluğu, kalan tek dostu Süleyman K.’nın yanında alıyor: 
 
“Bak ne oldu?…” 
 
“Ne?…” 
 
“Kulağım…”
 
 
Süleyman K. hemen teşhisi koyuyor: 
 
“Valla sen yine köşeyi okumuşsun…” 
 
Kara lokumcu’nun yüzü değil, kulakları kızarıyor, sonra kıvrılıyor… Neden mi? Kısaca anlatalım… Kara lokumcu, işi düşecek kişileri mangala davet eder. Yanında her dediğine “evet” diyecek biri olur ki, konuştukları inandırıcı olsun. Konuya girinceye kadar, ortamı ısıtmak için zamparalıklarını bile anlatır. Son mangal partisinde “evet”ci pozisyonunda olan tefeci Hüseyin’de vardır. Lokumcu yakın tarihe kadar, komşusu Nebahat’la, trafo Nezahat’la, kara Emine’yle ve arabacının eşeğiyle olan hikayelerinden övüne övüne bahseder. Ki, ne kadar erkek adam olduğu anlaşılsın! Tıpkı tefeci Hüseyin’in, Süleyman K.’nın kendi hikayeleriyle övündüğü gibi… Gurup bunlar, rezillikleri diz boyu… Kulak meselesine dönelim… Lokumcunun hikayelerini, tefeci Hüseyin çoklu ortamlarda anlatmaya başlayınca… Lokumcunun kulağı, kızarıp kıvrılmaya başlıyor… Yakında; lokumcuyla uygun adım yürüyen Süleyman K.’nın da kulaklarının kızarıp kıvrıldığını duyarsanız, şaşmayın… Unutmayın ki; Üç kuruşluk insana, beş kuruşluk değer verirsen, aradaki iki kuruşa seni satar…