ARAŞTIRDIK…
Dinar Karakuyu Gölü civarında taş ocağı işletildiğini, ancak bu bölgenin koruma altında olduğunu yazmıştım. Araştırdık; Karakuyu’da, üç ayrı taş ocağı işletmesi olduğunu, bunlardan birinin de, Sandıklılı işadamlarından Mustafa G.ye ait olduğunu öğrendik. Müteahhit Mustafa G.’ye ait taş ocağına 2009 yılında ruhsat alındığı, 2010 yılından bu yana işletmesinin devam ettiği bilgisine ulaştık. Amacımız, nesli tükenen kuşları barındıran Karakuyu’nun koruma altında tutulmasına devam edilmesiydi. Eleştirimiz şahısların işletmesine değil, tabiatın korunması içindi. Biz yinede araştırmaya devam ediyoruz… Diğer iddia, Hüdai Kaplıca bölgesindeki kuyu izninin belediyeye verilmesi hususunda, zamanın Belediye Başkanı Mustafa Özpınar talimatıyla özel idareye yazılan ve sonra geri çekildiği iddia edilen yazıyla ilgiliydi. Dün iddiayı araştırdığımızda, özel idareye Mustafa Özpınar zamanında bu konuda hiçbir müracaatın yapılmadığı öğrendik. Bu konuyla ilgili iddialarda çürümüş, dolayısıyla biz de düzeltmiş olduk.. Ancak; iddia sahipleri konunun doğruluğunda ısrarlı, bizde araştırmaya devam ediyoruz. Bakacağız, iddia sahipleri mi haklı çıkacak, Özpınar mı? ************ TÜRKÇEMİZ… Kentlerde, özellikle çarşı ve alışveriş merkezlerinde, binaları nerdeyse görünmez yapan tabelaların çokluğu, büyüklüğü ve genelde estetikten yoksunluğu başlı başına bir kirliliktir. Ama esas feci olanı, bu tabelalardaki yazıların Türkçemizi adeta katleden içeriğidir. Şöyle ki: Başta İngilizce daha doğrusu Amerikanca olmak üzere, tamamı yabancı dilde yazılan ve firma, marka ya da ürün adını ifade eden, çeşit çeşit bize tümden yabancı tabelalar… İsim içeriklerinde “center, city, shop, fashion, outlet, sale, discount.“ gibi yabancı sözcüklerin daha çok veya bolca bulunduğu hastalıklı melez  tabelalar… İlk bakışta Türkçe sanılan, ancak üzerindeki kelimelerin okunuş ve/veya yazılışı dilimizde olmayan Batı dillerindeki “ch, q, sh, x, w” gibi harflerle virüslenmiş habis urlu tabelalar… Bunları gördükçe aklıma gelen bir şiir var: Karamanoğlu Mehmet Bey i arıyorum
Göreniniz, bileniniz, duyanınız var mı?
Bir ferman yayınlamıştı;
Bu günden sonra, divanda, dergahta, bargahta, mecliste,
meydanda Türkçe den başka dil konuşulmaya  diye,
Hatırlayanınız var mı?
Dolanın yurdun dört bir yanını,
Çarşıyı, pazarı, köyü, şehri,
Fermana uyanınız var mı?
Nutkum tutuldu, şaşırdım merak ettim,
Dolandığınız yerlerdeki Türkçe olmayan isimlere,
Gördüklerine, duyduklarına üzüleniniz var mı?
Tanıtımın demo, sunucunun spiker,
Gösteri adamının showmen, radyo sunucusunun discjokey,
Hanım ağanın, firstlady olduğuna şaşıranınız var mı?
Dükkanın store, bakkalın market, torbasının poşet,
Mağazanın süper, hiper, grossmarket,
Ucuzluğun, damping olduğuna kananınız var mı?
İlan tahtasının billboard, sayı tabelasının skorboard,
Bilgi alışının brifing, bildirgenin deklarasyon,
Merakın uğraşın, hobby olduğuna güleniniz var mı?
Bırakın eli, özün bile seyrek uğradığı,
Beldelerin girişinde welcome,
Çıkışında, goodbye okuyanınız var mı?
Korumanın muhafızın, body guard,
Sanat ve meslek pirlerinin, duayen,
İtibarın saygınlığın, prestij olduğunu bileniniz var mı?
Sekinin alanın, platform, merkezin center,
Büyüğün mega, küçüğün mikro, sonun final,
Özlemin hasretin, nostalji olduğunu öğreneniniz var mı?
İş hanımızı plaza, bedestenimizi galeria,
Sergi yerlerimizi, center room, show room,
Büyük şehirlerimizi, mega kent diye gezeniniz var mı?
Yol üstü lokantamızın fast food,
Yemek çeşitlerimizin menü,
Hesabını, adisyon diye ödeyeniniz var mı?
İki katlı evimizi dubleks, üç katlı komşu evini tripleks,
Köşklerimizi villa, eşiğinizi antre,
Bahçe çiçeklerini flora diye koklayanınız var mı?
Sevimlinin sempatik, sevimsizin antipatik,
Vurguncunun spekülatör, eşkiyanın mafya,
Desteğe, bilemediniz koltuk çıkmağa, sponsorluk diyeniniz var mı?
Mesireyi, kır gezintisini picnic,
Bilgisayarı computer, hava yastığını air bag…
Eh pek olasıcalar, oluru, pekalayı, okey diye konuşanınız var mı?
Çarpıcı önemli haberler, flash haber,
Yaşa, varol sevinçleri, oley oley,
Yıldızları, star diye seyredeniniz var mı?
Vırvırık dağının tepesindeki köyde,
Cafe show levhasının altında.
Acının da acısı, kahve içeniniz var mı?
Toprağımızı, bayrağımızı, inancımızı çaldırmayalım derken,
Dilimizin çalındığını, talan edildiğini,
Özün el diline özendiğine, içiniz yananınız var mı?
Masallarımızı, tekerlemelerimizi, ata sözlerimizi unuttuk,
Şarkılarımızı, türkülerimizi, ninnilerimizi kaybettik,
Türkçe’miz elden gidiyor, dizini döveniniz var mı?
Karamanoğlu Mehmet Bey’i arıyorum,
Göreniniz, bileniniz, duyanınız var mı?
Bir ferman yayınlamıştı…