Geçtiğimiz günlerde annesini kaybeden Hüseyin Tutumlu, Gazete 3’teki köşesinde “Annem” başlığıyla duygusal bir yazı kaleme aldı.   Yazıyı, Sayın Tutumlu’nun muhtereme annelerine rahmet dileyerek aktarıyoruz…   Benim annem dünyanın en iyi annesiydi! Bütün anneler gibi… Her anne gibi evlatlarının ve yakınlarının üzerine titrerdi. Bizim üzerimizde anne gözetimini her yaşımızda ayrı davranışlarıyla gösterirdi. Bize, “oğlum size abdestsiz hiç süt vermedim” derdi. Hayatımız boyunca “helal lokma”ya çok özen gösterirdi. Hatta bir olay anlatırdı: Bana veya kardeşime hamile iken küçük çocuklar komşunun bahçesinden kopardıkları meyveden verirler. Annem tadına baktığında aklına gelir ve hemen komşuyu bulur. Helalleşir… Bize, “ben size abdestsiz süt vermedim, haram lokma yedirmedim. Siz de, dikkat edin”, derdi. Çocukluğumdan lise bitene kadar, eve geliş gidiş saatlerimizden okul durumumuza kadar her ayrıntıyla titizlikle ilgilenirdi. Ve bu süre zarfında bunu otoriter tarzda yapar, hatta söz hakkı bile tanımazdı. Onun kararlarını eleştirmek bir yana konuşamazdık dahi… Üniversiteye başlayana kadar… On altı yaşında idim üniversiteye başladığımda… Artık başka bir şehirde ve kendi hayatıma dair kararlar verebiliyordum. O da bunun farkında olmalıydı ki, yanına geldiğimde, buradaki üniversite öğrencilerinin siyasi çalışmalarına katılır, her gün eve sabaha karşı gelirdim. Nerdesin, diye sormazdı. Sadece bazen “oğlum evde biraz daha fazla kalsan özlüyorum” derdi. O yaşımdan itibaren hep çok anlayışlı olmuştu. Yaşım ilerledikçe benimle kurduğu ilişki biçimini de kendiliğinden değiştirirdi. Bunları da psikoloji bilimine dair bilgi sahibi olduğundan değil, Anadolu kadının arifane bilgeliğiyle yapardı. Çünkü, hayatında hiç okula gitmemişti. Ama okuma-yazma bilirdi. Kendinden küçük kardeşleri okula gönderilmişti ve onlarla ilgilenirken okuma-yazmayı onlarla öğrenmişti. Güncel olayları takip eder ve bizim eğitimimizle yakından ilgilenirdi. Üniversite son sınıfta iken, o günlerin heyecanı ve idealizmiyle okula gitmez ve imtihanlara dahi girmez olmuştum. Tabii, son sınıftan attılar okuldan… Benim düşüncem tekrar imtihana girip başka bir fakültede eğitimime devam etmekti. Aileme de, bu durumu söylememiştim. Yeniden teşkilatlanmaya çalışan Ülkücü Hareket içerisinde başka illerde ki teşkilatlanma faaliyetlerine de katılıyorduk. Fakülte ev adresime okuldan ilişiğimin kesildiğine dair yazı göndermiş ve ben bunu bilmiyordum. Yazıyı görünce hemen okuduğum şehre gelmişler ama ben siyasi çalışmalar nedeniyle, Samsun veya Sivas’ta idim, yanlış hatırlamıyorsam. İki-üç gün kadar kaldığım öğrenci evinde kalmışlar ama ben gelmiyorum. O zamanlar cep telefonu da yok, ulaşamıyorlar bana! Çaresiz dönmüşler tabii… Tekrar kaldığım öğrenci evine geldiğimde, annemlerin gelip gittiğini öğrendim. Yanlarına gittim ve ben ağır eleştiri bekliyorum. Ne de olsa diplomasını getirmesini beklediği sene, oğlunun fakülteden ilişiğinin kesildiği yazısını alıyordu. Ama onun olgun sessizliği beni daha çok üzmüştü. O sene çıkan öğrenci affıyla fakülteye geri dönerek diplomayı almıştım. Belki de ona bu yaşattığımın etkisiyle bir fakülte daha okudum ve daha sonra da yüksek lisans yaptım. Yine, siyasi görevim nedeniyle Ankara’ya gittiğimden dolayı, çalıştığım kurumdan istifa etmek durumunda kaldığımda, olgunlukla karşılamış, tasvip etmese de destek olmuştu. Muhsin Yazıcıoğlu ile tanışırdı. Rahmetli Başkan’ımda her zaman, anneme selamlarını gönderirdi. Hatta, Başkan’ın vefatından sonra yeniden Ankara’ya yerleşebileceğimi söylediğimde, beni her zaman yanı başında isteyen annem; “git oğlum Başkan için ne yapman gerekiyorsa yap” diyerek desteklemişti. Teselli olarak söylenen bir söz vardır: “Hayat devam ediyor, ölenle ölünmez”… Evet, hayat devam ediyor! Bizde yaşamaya… Ama içimizde hiç dolmayacak bir boşluğa mahkum olarak… Mekanın cennet olsun annem, Kainatın Efendisi (SAV)’e komşu olasın… Seni çok seviyorum… Benim annem dünyanın en güzel annesiydi, bütün anneler gibi…