Biz Müslümanlar ne kadar cahil bir milletiz, ne kadar vurdumduymaz, umursamaz, ‘bana dokunmayan bin yaşasın’ diyen bir milletiz…   Biz yüzde 90’nı Müslüman olan ülkede yaşıyoruz ancak ne hakkımızı aramayı biliyoruz, ne de haklıyı-haksızı ayırt edebiliyoruz…   Daha biz, ‘kim vatana ihanet içinde, kim dış güçlerin emrinde, kim zalim, kim vatansever, kim iyiliksever, biz kime hizmet ediyoruz’ bunun farkında bile değiliz…   Günlük olaylarla yaşayan bir milletiz… Günlük yaşantı da basın bize ne empoze etmişse sadece onu yaşıyoruz… Bir olay, bir konu karşısında ölçmeden tartmadan ‘sürü psikolojisiyle’ hemen olumlu/olumsuz tepkimizi ne uğruna yaptığımızı bilmeden koyuyoruz…   Üstelik kalabalık neredeyse biz de orada olmalıyız psikolojisi bize öylesine empoze edilmiş ki, bununla ilgili deyim bile geliştirmişiz: ‘Sürüden ayrılanı kurt kapar…’   Tamam, sürüden ayrılmayalım da sürü doğru yere mi gidiyor? Hiç sorgulamıyoruz, düşünmüyoruz, araştırmıyoruz, okumuyoruz…   O sürü ya bizi kurda götürüyorsa…   İş lafa, yazmaya gelince mangalda kül bırakmayan bizler, sizce ne kadar özgürüz? Açık konuşuyorum; resmen sömürülüyoruz… Daha biz kendi petrolümüzü çıkartabilecek bir güce dahi erişememişiz, kendi bor madenimizi kullanacak kapasite de bir ülke bile değiliz…   Bize bazılarının sürekli dillendirdiği ama benim hiç haz etmediğim ‘üstün güçler’ ne rol biçerse sürü psikolojisiyle onu oynuyoruz…   Hatta öyle bir konuma gelmişiz ki o üstün güçlerden medet umuyoruz… 6 ayrı dilde dünyadan yardım istedik…!   Aman şu başımızda ki gitsin de, koltuk bizim liderimizin olsun da gerisi ne olursa olsun mantığında hareket etmek ne kadar doğru?   Liderlerimiz birilerine biyad etmeden ülkenin başına maalesef geçemiyor… O kendini üstün gören güçler işine gelmeyen lideri hemen alaşağı etmeye çalışıyor ve bunu bugüne kadar büyük ölçüde başardılar…   Bugün yaşadığımız olaylara bakıldığında açıkça ortada olan bir konu var… Başbakan Erdoğan o kendini üstün gören güçlere bir kazık atmış ki artık onu istemiyorlar…   Yani onların istemediği şeyler yapmaya başlamış demek ki… Yani onlara kafa tutmaya başlamış demek ki…   Ben bu olayları şahsım adına bu şekilde algılıyorum…   Mesele burada AK Parti ya da Başbakan Erdoğan meselesi değil, mesele burada ülke meselesi… Bugün liderimiz Erdoğan yerine Kılıçdaroğlu, ya da Bahçeli olsaydı da bunu vatan meselesi yapmalıydık…   Neden hala ülkemizde gözü olanların elini açıyorsunuz, işlerini kolaylaştırıyorsunuz ki?   Biz Türkler bence bu süreci de sevgiyle, anlayışla, saygıyla aşacağız inşallah… Şuna gönülden inanıyorum ki, yakın bir gelecekte, dünyayı yeniden yöneten Müslüman Türkler olarak adımızı bir kez daha tarihe yazdıracağız…   Yeter ki birbirimizi iyi anlayalım ve o kendini üstün gören güçlerin elini ülkemizden çektirebilelim…   Sizinle sevgiye dair bir kıssa paylaşmak istiyorum…   Bir gün sormuşlar ermişlerden birine: ‘Sevginin sadece sözünü edenlerle, onu yaşayanlar arasında ne fark vardır?’ diye.   ‘Bakın göstereyim’ demiş ermiş.   Önce sevgiyi dilden gönlüne indirememiş olanları çağırarak onlara bir sofra hazırlamış. Hepsi oturmuşlar yerlerine. Derken tabaklar içinde sıcak çorbalar gelmiş ve arkasından da ‘derviş kaşıkları’ denilen bir metre boyunda kaşıklar gelmiş. Ermiş; ‘Bu kaşıkların ucundan tutup öyle yiyeceksiniz’ diye bir de şart koymuş. ‘Peki’ demişler ve içmeye teşebbüs etmişler. Fakat o da ne? Kaşıklar uzun geldiğinden bir türlü döküp saçmadan götüremiyorlar ağızlarına. En sonunda bakmışlar beceremiyorlar, öylece aç kalkmışlar sofradan. Bunun üzerine: Şimdi…’ demiş ermiş. ‘Sevgiyi gerçekten bilenleri çağıralım yemeğe. ‘ Yüzleri aydınlık, gözleri sevgi ile gülümseyen ışıklı insanlar gelmiş oturmuş sofraya bu defa. ‘Buyurun’ deyince her biri uzun boylu kaşığını çorbaya daldırıp, karşısındaki kardeşine uzatarak içmişler çorbalarını. Böylece her biri diğerini doyurmuş ve şükrederek kalkmışlar sofradan.   ‘İşte’ demiş ermiş:   ‘Kim ki hayat sofrasında yalnız kendini görür ve doymayı düşünürse o aç kalacaktır. Ve kim kardeşini düşünür de doyurursa o da kardeşi tarafından doyurulacaktır şüphesiz.   Mustafa Dağhan – Denge