Ajanlar hiçbir zaman işlerini zaten ajan kimlikleriyle yürütmezler. Bir kitapta (Sol İnvictus) okumuştum; "90'lı yıllar Mossad ajanları Türkiye'de cirit atıyordu..." diye… Ama her biri bizden biri gibi idi ve hiç birimiz farkında değildik. Zira; "aksansız konuşmak ajanlara mahsustur" bir filmden... (filmi hatırlamıyorum). Lawrence’in Birinci Dünya Savaşı öncesi ve esnasında nasıl onca yıl bir kısım Arapları Osmanlılara karşı kışkırtmayı başardığını sanıyorsunuz... FETÖ de öyle değil miydi… Bizden birisi gibi… Tabi bu arada şunu da not etmek gerek; biz öyle desek bile, karşı taraf ilgili şahsın bir ajan olduğunu kabul etmiyor. Tabii, kamuoyu önünde…



Doğrusu, diplomaside perdenin önünde olanlarla perdenin gerisinde olanlar birbirinden çok farklı olabiliyor. Kameralar önünde gazetecilere gülücükler dağıtılır, karşılıklı şakalar yapılırken, perdenin gerisinde kimbilir hangi fırtınalar kopuyor... Hani bundan bir ay kadar önce Trump deşifre etmişti ya Suud kralını nasıl tehdit ettiğini; ‘kralı severim, ona dedik ki bak kral!.. Senin güvenliğini biz sağlıyoruz, biz olmazsak 15 gün bile koltuğunda oturamazsın, bize ödeme yapmalısın dedim’ diye… Oysa kamera önünde küreye el koyup dünyayı birlikte yönetiyoruz pozu veriyorlardı daha birkaç ay önce…



Şimdi bir kere şu gerçeği kabul ederek olayı değerlendirelim. Adamın rahip olduğuna inanan bir Allah’ın kulu yok… Mahkemenin hukuk sistemini işleterek onu serbest bıraktığına da… Hamasete hiç gerek yok yani... Hadisenin hukuki değil siyasi olduğunu bilmeyen de yok. Bir başka deyişle ortada bir ajan var. Ajanlar dünyanın her yerinde pazarlığa konu olduğu da doğru… Ümidimiz hiç değilse bir pazarlığın yapılmış olması yönünde… Doğrusu öyle olduğunu da zannediyorum. Bunu bizim bilmemiz mümkün değil elbette… Yetkililer de doğal olarak bir pazarlığın yapılmadığını söyleyecek…



Bunu durumu kurtarmak için söylemiyorum kesinlikle... Bir tesbit olarak söylüyorum. Ortada bir ajanın olması ve konunun siyasi olması, illa da operasyona maruz kalmışken, serbest bırakılma yerine tutukluluğun devamını da gerektirebilirdi. Hiç değilse Amerika’da yapılacak Kasım ara seçimleri sonrasına kadar… Ama böyle olmadı malumunuz...



Ajanın serbest kalması hukuki bile olsa kimse buna inanmaz. Kasım ara seçimlerine Trump için güçlü bir propaganda malzemesi verilmiştir. Ayrıca Amerika’nın hangi sözü karşılığı serbest bırakıldığı bence önemli de değil... Amerika hangi sözünü tuttu ki bu sözüne güvenelim. Stratejik ortaklık yalanı gibi yani… Olmayan ama tarafların yine stratejik nedenlerle kâğıt üzerinde kalmasında bir beis görmediği stratejik ortaklık…



Madalyonun bir de öbür yüzü var tabi… Geçmişte Amerikalı ya da İsrailli bir ajan tutuklanmış yargılanmış mıdır, doğrusu bir bilgim yok. Ama böyle bir şey olmuşsa da olay kamuoyuna yansımadan iadesi sağlanmıştır diye düşünüyorum. En azından böylesine kamuoyu oluşturan bir olayın yaşanmadığını biliyorum. Bildiğimiz olaydan kıyas yapalım isterseniz. Adamlar güdümlü füze ile tatbikat esnasında muavenet muhribimizi vurdular, dönemin başbakanı henüz hiçbir araştırma yapılmadığı halde alelacele kaza diye açıklama yapmıştı. O zamanki Türkiye’nin ruh hali bu idi.



Eğer Soner Yalçın’ın ‘Bay Pipo’sunu okumuşsanız MİT ajanlarının MOSSAD ve CIA ile dirsek temasının hangi noktalara geldiğini görürsünüz. Sözün özü şu; geçmişte emir veren Amerika bugün ajanını kurtardığı için bayram ediyor. Belki siyasi sebeple ama Amerikan kamuoyu da olayı görmezlikten gelemiyor.



Bir züğürt tesellisinden öte bir şeyden bahsediyorum. Belki Brunson Amerika için o kadar da önemli birisi olmayabilir, ama Trump için önemli… Zira Kasım ara seçimlerinde başarısız olmak istemiyor. İçeride paralel müesses nizam tarafından çok ciddi muhalefet var kendisine… Hani geçmişte takımlarımız ya da milli takım çok farklı skorlarla yenilirdi ya… Biz de 8-0, 10-0 değil de 2-0, 1-0 yenilirsek mutlu olurduk… Yenildik ama ezilmedik diye… Durum biraz böyle… Elbette daha iyi ama maçı kaybettin işte…



Şunlar da gerçek: Sonuçta ajan sadece tesbit edilmedi, tutuklandı, yargılandı, hapse atıldı, yargı önünde ağladı, yalvardı… Kendisine ceza da verildi. Hadise siyasi olduğuna göre, eğer iyi hesaplanmışsa bazen geri adım atmak da faydalı olabilir. Savaştaki taktik geri çekilme gibi… Zira bıçağın kemiğe dayandığı zamanlar vardır. Ama şu anda olan bu olsa bile kimse buna inanmıyor. Derin bir iç burukluğu var. Karizmada da çizik…



Türkiye gibi gündem dayanmayan bir ülkede bunun şu kadar sene sonra yapılacak olan seçime bir etkisi olmaz. Doğası gereği yerel seçimler de etkilenmez. Siyaset bilimcilerin bir tesbiti var; siyasi miyopi diye; siyasi unutkanlık yani… Bir süre sonra rafa kalkar hepsi… Yarın Membiç’te, Kobani’de bir ileri adım olduğunda geride hiçbir iz kalmaz. Bunun işaret fişeği de atıldı Cumhurbaşkanı tarafından… Ama tabi konuyu seçime endekslersek Trump’tan farkımız kalmaz.



Bir başka gerçek daha var tabii… Türkiye’nin Ak Parti döneminde birçok bakımdan sınıf atladığı, bölgesel bir güç olduğu, bölgesel ya da küresel aktörler bölge politikalarını şekillendirirken ‘Türkiye bu işe ne der acaba’ diye düşündükleri, adımlarını buna göre attıkları… doğrudur. Ama hala Amerika’nın maalesef üzerimizde operasyon yapabilme kabiliyeti var... Geçtiğimiz aylarda buna muhatap olduk zaten... Bir ikinci dalganın olmayacağı nasıl garanti edilebilir. Sizin anlayacağınız daha yememiz gereken 40 değilse de önemli ölçüde tekne ekmeğe ihtiyacımız var.