Gündemde bulunan iki yasa tasarısının diğeri eğitim daha çok toz kaldıracağı görülüyor.   Bunlardan biri, Aile değil Kadın Bakanlığı’nın yaklaşımını esas alan, Kadına yönelik şiddeti caydırma amaçlı tasarı!.. Daha bakanlığın kuruluşu sırasında ciddi bazı ikazlarda bulunduğumuz halde, bu hususların hiç mi hiç dikkate alınmadığını görerek, artık yazmaktan vazgeçmiştim. Fakat sonuçta böyle bir yasa tasarısı ile karşılaşmak!.. AK Parti iktidarı adına gerçekten büyük bir talihsizliktir!..   Burada tek söyleyebileceğim, sayın Bakanın ve teşviki mesai ettiği çalışma gruplarının, kendi kültür ve medeniyetimize ve kendi geleneğimize has kavramlarla düşünemediği, düşünmeyi bilmediği ve konuşamadığı gerçeğidir.   Belki ekonomiyi, belki para politikalarını batılı kavramlarla izah mümkündür.   Fakat insana, aileye ve topluma ilişkin sorunları ele alırken, kendi dinamiklerimizi yok saymaya varan yaklaşımlardan doğrusu el-hazer!..   Burda ilgili bakanlığın unuttuğu husus şudur: Aileye ve aile içi problemlere nasihatle, şefkatle, himmetle yaklaşmak esastır. Bakanlığın esas görevi budur ve bu olmalıdır. Bundan vazgeçip de kapalı aile sırlarını sokağa saçmaya, dağıtmaya kalkışmak!.. Yeni kurulan bir bakanlığın görevi bu mu olmalıydı? Bu camianın hangi kadın, aile, çocuk vakıfları, hangi muhafazakar ve dindar sivil toplum kuruluşları bakanlığa böyle tavsiyelerde bulunmuştur? Ayrıca böyle kuruluşlarımız var mıdır?   Kaldı ki biz dini, milli, muhafazakar nitelikli hiçbir gönüllü sivil toplum kuruluşumuzun, bakanlığa bu yönde bir telkinde bulunduğunu sanmıyoruz.   Öyleyse ilgili Bakanlık çok dar bir feminist grubun ve basında şiddet haberleri üretmekle görevli bir merkezin tazyiki altında kalarak, bu yöndeki politikalara ağırlık verir hale geldiğini düşünmek durumunda kalıyoruz.   Dolayısıyla Aile Bakanlığı’nın hele de yeni kurulmuş bir bakanlığın ilk işinin bu olması doğrusu acıdır. Aileyi korumak, kollamak, yaralarını sarmak ve elinden tutmak varken, bu mahrem yuvaya eli silahlı polislerle, savcı ve hakimlerle hücum etmek reva mıdır? Bırakın işin safhasını emniyet, adalet düşünsün!.. Size düşen aile danışmanlarınızla, mürebbilerle, psikologlarla, peygamber sünnetini bitmez tükenmez tekrarlarla anlatacak danışmanlarla bu yuvaları ziyaret etmek değil midir?   Hiç sopa ve tehditle aile bireylerinin hizaya getirildiği, bir aile ve toplum modeli hatırlıyor musunuz? Tarihin hangi çağında görülmüştür böyle bir uygulama? Kendi hayatımızın bir döneminde maruz kaldığımız bir travmayı genellemeye, burdan da bütün toplumu şamil şiddet politikaları üretmeye kalkışırsak nereye varırız?   Kuvvetle muhtemeldir ki bu yasadan ileride bütün toplum ve aileler bîzar olur, mahkemelere ve polise takılmamış tek bir aile bile kalmaz. Aile içindeki her tartışma polise, her kriz mahkemeye ve her problem mahalleye ve sokağa faş olacak demektir ki Allah korusun!.. Dolayısıyla bu yaklaşımın kendisi hastalıklıdır ve kendisi tedaviye muhtaçtır. Özellikle de nasihata, himmete ve rehabilitasyona demek istiyoruz.   Bu bakımdan topluma ve aileye, yaşlıya ve özürlüye yardımla görevli, öncülük yapmakla görevli kurum ve kuruluş temsilcilerinin en büyük ihtiyacı, toplumsal sağduyu ile irtibatını koparmamaktır. Her şeyden evvel aile bir şirket değil, aile ilişkileri de bir kimya deneyi değildir. Aile problemlerini o suçlu, bu suçsuz diye ayıramazsınız. Burda geçerli olan sinirleri yatıştırmak, kabarmış nefisleri teskin ve beraber yaşamanın lüzum ve ihtiyacını tekrar tekrar üretmektir. Bu tür telkinleri bitmez tükenmez derecelerde tekrardan geri durmamaktır.   Kuşkusuz buna rağmen de bir aileyi yürütmek, ayakta tutmak mümkün olmayabilir. O zaman da kuşkusuz küçük bir kıyamet kopar ve aileler ayrılmak durumunda kalabilir. İşte böylesi durumlarda Bakanlık, taraflardan biri lehine silahla, ceza ile, para cezası ile, yani şiddetle problem çözmeye kalkışacak!.. Düşünebiliyor musunuz?   Aile Bakanlığı’na burada hatırlatılması gereken tarihi ve dini hakikat şudur: Aileyle ilgili ne tür yasa çıkarırsanız çıkarın; aileyi ayakta tutan ne kanundur, ne devlettir, ne de Bakanlıktır!.. O sünnetullahın bir gereğidir. Aile toplumsal kurumlar arasında (gönüllü birliktelik) esası ile ayakta durur. Karşılıklı rızaya dayanır. Hiçbir tehdit ve şiddet de rıza dediğimiz duyguyu üretemez. Yani icbarla aile halinde yaşamak birbirine ters orantı teşkil eder.   Aile bireyleri arasında vuku bulan bir probleme böyle hınçla yaklaşmak, ancak çağdaş bir vandallıkla izah edilebilir. Ne İslami geleneklerimizin, ne de toplumsal kriz çözme melekelerimizin hiçbirinden kuvvet almayan bu tür yaklaşımlar karşısında ihtiyat etmek, durmak ve yeniden düşünmek durumundayız.   Bu arada Türkiye’de aile konusunda yapılan çalışmaların tarihi, neredeyse yirmi yılı aşmış bulunmaktadır. İlgili kurumlarda, sayısız aile uzmanının yaptığı araştırmaların hiçbirinde böyle bir öneri mevcut değildir. Şöyle geriye dönüp bir bakın lütfen!.. Bizden hatırlatması!..   Yarın aile davalarının on misli daha arttığını görmek istemiyorsanız; boşanmaların da aynı nisbette tavan yaptığına şahit olmak istemiyorsanız lütfen bir kerre daha düşünün!..