663 SAYILI KHK HAKKINDA GENEL DEĞERLENDİRME    Bilindiği gibi, 663 sayılı Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname Hükümet tarafından Kurban Bayramı’nın arifesinde, 2 Kasım 2011 gece yarısı 28103 (Mükerrer) sayılı Resmi Gazete’de yayınlandı.   663 sayılı KHK ile Sağlık Bakanlığı ve bağlı kuruluşlarının teşkilat yapısı esaslı şekilde değiştirilmiş, Sağlık Bakanlığına bağlı yeni genel müdürlükler, Kurullar ihdas edilmiş, personel rejimine ilişkin düzenlemeler yapılmış; Kamu Hastane Birlikleri kurulması, Sağlık Serbest Bölgeleri oluşturulması, yabancı hekim ve hemşire çalıştırılması, meslek örgütlerinin yetkilerinin kısıtlanması, sağlık personelinin meslekten geçici veya sürekli men edilmesi yönünde düzenlemeler yapılmıştır. Hükümetin 663 Sayılı KHK ile sağlık alanında sosyal devleti benimseyen sosyal politikalara son verdiğini söylemenin yanlış olmayacağını düşünüyoruz.   Öncelikle belirtmek isterim ki her gün kamu hastanelerine  başvuran 1 milyon civarında vatandaşımızı,700.000’e yaklaşan sağlık çalışanını, ülkemizde yaşayan 74 milyon insanı direkt olarak etkileyen bu yasa meclisin açık olduğu bir dönemde Kanun Hükmünde Kararname ile çıkartılmıştır. Bu kararname çıkartılırken sivil toplum kuruluşlarının, üniversitelerin, sendikaların, kamu yararına kurulmuş sağlık örgütlerinin fikirleri alınmadığı gibi, yetki vererek gönderdiğimiz milletvekillerinden ve siyasal partilerden de görüş alınmamıştır. Tüm ülkenin sağlığını etkileyen bu önemli konunun oldu bittiyle, yangından mal kaçırır gibi ülke gündeminden kaçırılmasında kimsenin yararı olamayacağını düşünüyoruz.   Demokratik geleneklerin tersine, ne yazık ki  kanun hükmünde kararname çıkarıldıktan sonra tartışma olanağı bulabildiğimiz bu yasanın toplumun değişik kesimlerine iyi anlatılması gerektiğini düşünüyoruz. Bu amaçla Tabip Odası Yönetim Kurulu olarak 663 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile ilgili görüşlerimizi, kamuoyu oluşmasında etkin rol aldığını düşündüğümüz değerli basın mensupları ile paylaşmak istedik.   Çalışmalarınızda başarılar diler, saygılar sunarım.   Dr.M.Kemal DEMİRKIRKAN Tabip Odası Başkanı
Anayasaın 6.maddesinde, egemenliğin kayıtsız şartsız milletin olduğu; 7. maddesinde, yasama yetkisinin Türk Milleti adına TBMM’ne ait olduğu ve yasama yetkisinin devredilemeyeceği; 8. maddesinde yürütme yetkisi ve görevinin, Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu tarafından, anayasaya ve kanunlara uygun olarak kullanılacağı ve yerine getirileceği düzenlenmiştir. Anayasanın temel olarak benimsediği ilkeler ve hukuk devleti ilkesinin gereği olarak, yasama yetkisi asli olarak TBMM’ne verilmiştir. TBMM’nin asli yasama yetkisinin bazı istisnai durumlarda yetki kanunları ile Bakanlar Kuruluna devri Anayasa’mızın 91.maddesinde düzenlenmiştir. Anayasamızın 91.maddesinde, istisnalara değinmek suretiyle Kanun Hükmünde Kararname çıkarma konusunda Bakanlar Kuruluna yetki verilebileceği düzenlenmiştir. Anayasanın 91. maddesinde, Anayasanın ikinci kısmının birinci ve ikinci bölümlerinde yer alan temel haklar, kişi hakları ve ödevleri ile dördüncü bölümünde yer alan siyasî haklar ve ödevlerin kanun hükmünde kararnamelerle düzenlenemeyeceği belirtilmiştir. Bu istisnalar dışında yer alan konularda TBMM tarafından verilecek bir yetki ile Bakanlar Kurulu’nun KHK çıkarma yetkisi olduğu düzenlenmiştir. Anayasanın 91. maddesi ile Bakanlar Kurulu’na KHK çıkarma yetkisi tanınmış ise de, bu yetki, TBMM’nin yasama yetkisine göre tali ve istisnai bir nitelik taşımakla asıl olan TBMM’nin yasama yetkisidir. Anayasa’mızın 6. Maddesinde düzenlenen yasama yetkisi ile 7. maddesinde düzenlenen yürütme yetkisi yer değistirmiş, Bakanlar Kurulu, devletin temel kurumlarını KHK’ler ile şekillendirmeye başlamıştır. Kuvvetler ayrılığı ilkesinin yok sayıldığı bu düzenlemelerle, KHK çıkarma yetkisi Anayasa’nın 91.maddesinde yer verilen düzenleme amacından uzaklasmış, KHK çıkarma yetkisi yasama yetkisinin üzerinde bir yetki olarak kullanılmıştır.        663 sayılı KHK ile sağlık sisteminde köklü bir anlayış değişikliği ortaya çıkmıstır. Cumhuriyet döneminin toplumcu anlayışı ve koruyucu sağlık hizmetlerini önceleyen sağlık politikası terk edilmiştir. 663 sayılı KHK’nin tamamına, kar-zarar hesabını önceleyen, tüccar mantığı ile sağlık hizmetlerinin organizasyonunu oluşturan bir anlayış hâkimdir. Yöneticilik görevlerine atamada liyakat ve objektif kriterler yerine, işini bilen ( ! ) personel kriteri getirilmiştir. Merkez ve teşkilatı yönetici kadroları sözleşmelilik esasına göre oluşturulmuştur. İdari yapılanma açısından çerçevesi belli olmayan bir yönetim anlayışı getirilmiş, kar hedefi ile görev yapan sözleşmeli yöneticilerin emrinde çalışan devlet memuru personelin istihdamının önü açılmıştır.       SSK’nun devri, Genel Sağlık Siğortası, Aile Hekimliği ve Tam Gün düzenlemeleri ile şekillenen Sağlıkta Dönüşüm Projesinin son aşamalarından birisi Sağlık Bakanlığı’nın yeniden yapılanmasıdır. Sağlık Bakanlığı yapılanmasında, bakanlık bünyesinde özerk ve yarı özerk kurullar ve kurumlar oluşturulmuş, sağlık hizmetleri ve sağlık personeli bu kurulların kaderine bırakılmıştır. Sağlık serbest bölgeleri ve yabancı hekim düzenlemeleri ile yerli ve yabancı sermayenin karlı sağlık hizmetlerinden daha fazla pay almasının önü açılmaktadır. Yapılan şey hekim emeğinin değersizleştirilerek yerli ve yabancı sermayenin ucuz işgücü ihtiyacının karşılanmasıdır. Aynı zamanda kamu sağlık kurulumlarında görev yapan hekimlerin de emeğini değersizleştirilerek hekimleri istediği kosullarda çalıştırmayı kolaylaştırmak istemektedir. Eğitim ve araştırma hastanelerinde görevli klinik şef ve şef yardımcılarının eğitim yetkileri kaldırılarak eğitim sorumlusu hekimler, işletmeci hastane yöneticilerin emrine amade edilmektedir. Birlikte kullanım ve işbirliği görüntüsü altında, üniversitelerde uzmanlık eğitimine, eğitim ve araştırma hizmetlerine darbe vurulmakta, tıp fakülteleri, eğitim ve araştırma hastaneleri ve eğitim sorumlusu hekimler, eğitim ve araştırma hizmetlerinden ziyade hizmet ağırlıklı bir örev üstlenmeye zorlanmaktadır. Üniversitelerin bilimsel özerkliği yok sayılmaktadır.       “Kar ve performans” gibi sağlık hizmetinin doğası ile bağdaşmayan bir işletmecilik anlayışı ile Kamu Hastane Birlikleri olusturulmaktadır. Devlet memuru sağlık personelinin atama, özlük, ücret vb. hakları, performans ve kar hedefi ile yükümlü sözleşmeli yöneticilerin insiyatifine bırakılmaktadır.       Kamu Hastane Birliğinin kar ve performans hedefine uymayan sağlık personelinin hukuki güvenliği ve mesleki bağımsızlığı ise, atama, geçici görevlendirme ve ek ödeme kısıtlamaları ile tehdit altındadır.  
  663 SAYILI KHK’NİN HUKUKA AYKIRILIĞINA iLiŞKiN DEĞERLENDiRMELER 
  I-Sağlık Bakanlığı  Teşkilatındaki Köklü Değişiklikler ve Halk Sağlığı Kurumu ile Kamu Hastane Birliklerine İliskin Düzenlemeler       663 sayılı KHK ile yürürlükten kaldırılan 181 sayılı  Sağlık Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında KHK’nın “Görev” başlıklı 2. maddesinde Sağlık Bakanlığının koruyucu, tedavi ve rehabilite edici hizmetlerle ilgili görevleri sayılırken: – Bulaşıcı, salgın ve sosyal hastalıklarla savaşarak koruyucu, tedavi edici hekimlik ve rehabilitasyon hizmetlerini yapmak, – Ana ve çocuk sağlığının korunması ve aile planlaması hizmetlerini yapmak, ….. – Kanser, verem ve sıtma ile savaş hizmetlerini yürütmek ve bu alanda hizmet veren kurum ve kuruluşların çalışmalarının koordinasyon ve denetimini sağlamak,…” gibi ifadelere yer verilmiş ve bu hizmetlerin doğrudan bakanlık tarafından verileceği düzenlenmişti. Buna bağlı olarak bakanlığın teşkilat yapısı içinde (Madde 8) Ana Hizmet Birimleri arasında Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü, Tedavi Hizmetleri Genel Müdürlüğü, Ana Çocuk Sağlığı ve Aile Planlaması Genel Müdürlüğü, Sıtma Savaş Daire Başkanlığı, Verem Savaşı Daire Başkanlığı ve Kanserle Savaş Daire Başkanlığı yer almaktaydı. Anılan genel müdürlükler ve daire başkanlıkları yukarıda sayılan hizmetleri bizzat yürütmekle görevliydiler. 181 sayılı KHK’nın 39. maddesinde de Hudut Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü ve Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi Baskanlığı olmak üzere iki bağlı kuruluş sayılmıştı. 663 sayılı KHK’nın  “Görevler” başlıklı 2. maddesinde : “…. (2) /b) Teşhis, tedavi ve rehabilite edici sağlık hizmetlerinin yürütülmesi ile ilgili olarak sağlık sistemini yönetir ve politikaları belirler. (3) Bakanlık bu amaçla; a) Strateji ve hedefleri belirler, planlama, düzenleme ve koordinasyon yapar. … c) Rehberlik, izleme, değerlendirme, teşvik, yönlendirme ve denetleme yapar, müeyyide uygular. ç) Acil durum ve afet hallerinde sağlık hizmetlerini planlar ve yürütür.” ifadelerine yer verilmistir. Bu ifadelere paralel olarak bakanlığın teşkilat yapısı içinde (Madde 7) Hizmet Birimleri arasında bu hizmetlerle ilgili olarak Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü ve Acil Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü sayılmış ancak Ana Çocuk Sağlığı ve Aile Planlaması Genel Müdürlüğü, Sıtma Savaş Daire Başkanlığı, Verem Savaşı Daire Başkanlığı ve Kanserle Savaş Daire Başkanlığı kaldırılmıştır. Kaldırılan genel müdürlük ve başkanlıkların hizmet alanları Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğünün görevleri arasında “Her türlü koruyucu, teshiş, tedavi ve rehabilite edici sağlık hizmeti” gibi genel bir ifade ile düzenlenmiş ancak anılan genel müdürlük bu hizmetleri yürütmekten bizzat sorumlu olmayıp bu hizmetleri planlamak, teknik düzenleme yapmak, standartları belirlemek ve bu hizmetler ile sunucularını sınıflandırmak, bununla ilgili iş ve işlemleri yaptırmakla görevlendirilmiştir. Yeni düzenlemeye göre Sağlık Bakanlığının “Her türlü koruyucu, teşhis, tedavi ve rehabilite edici sağlık hizmeti” ni bizzat yürütme görevi bulunmamakta, sistemi yönetme ve sağlık politikalarını belirleme görevi bulunmakta, sadece acil durum ve afet hallerinde sağlık hizmetini yürütme görevi bulunmaktadır. Bu düzenlemenin 5258 sayılı Aile Hekimliği Kanunu’ndaki düzenlemeye benzer bir uygulama olduğu görülmektedir. Aile hekimliği uygulamasında kısmen birinci basamak sağlık hizmetleri ile ilgili sarf malzemesi temin etme, binaların tadilatı, ısıtılması ve temizliği için yapılan harcamalar ğibi giderleri aile hekimlerine yükleyen Bakanlık bu düzenleme ile de temel görevi olan sağlık hizmetlerinin yürütülmesini bağlı kuruluşlara bırakmış bulunmaktadır.       “Her türlü koruyucu, teşhis, tedavi ve rehabilite edici sağlık hizmeti” ise Bağlı Kuruluşlar adı verilen ve kendilerine has teşkilat yapıları ve bütçeleri bulunan, kendi personellerinin atama, nakil, özlük, ücret, emeklilik ve benzeri işlemleri ile kamu hizmetlerinin gerektirdiği her türlü satın alma, kiralama, bakım ve onarım, arşiv, idari ve mali hizmetleri yürütme yetkileri bulunan Türkiye Halk Sağlığı Kurumu ve Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu tarafından yürütülecektir. Bu bağlı kuruluşların merkez teşkilatında Bakan tarafından atanan ve Genel İdari Hizmetler sınıfına mensup (bu görevler için Sağlık Hizmetleri sınıfından kadro ihdas edilmemiş) birer başkan, beşer başkan yardımcısı, daire başkanlıkları, ihtiyaca göre kurulacak danışma ve denetim birimleri ile strateji geliştirme daire başkanları, teşkilatlarında ise birinci basamak sağlık hizmetlerini yürütecek olan Halk Sağlığı Müdürlükleri ile ikinci ve üçüncü basamak sağlık hizmetlerini yürütecek olan Kamu Hastane Birlikleri bulunmaktadır.       663 sayılı KHK’nin yayımlandığı tarihte Sağlık Bakanlığının  teşkilatında bulunan İl Sağlık Müdürlerinin kadroları kaldırılarak Bakanlık müşaviri olarak atanmışlar, İl Sağlık Müdür Yardımcılığı ve Şube Müdürlüğü kadroları da kaldırılarak anılan kadrolardaki kişiler de araştırmacı unvanı ile atanmışlardır. Ancak kaldırılan bu kadroların yerine yeniden fakat Sağlık Hizmetleri sınıfından değil de Genel İdari Hizmetler sınıfından olmak üzere Bakan tarafından atanan toplam 81 İl Sağlık Müdürü kadrosu, 280 İl Sağlık Müdür Yardımcılığı kadrosu, 650 İlçe Sağlık Müdürlüğü kadrosu ve 750 Şube Müdürlüğü kadrosu ihdas edilmiştir. Bu düzenlemeden de anlaşılacağı üzere anılan yönetici kadrolarına tabip veya sağlık personeli atanamayacaktır. teşkilatını oluşturan il ve ilçe sağlık müdürlüklerinin de acil sağlık hizmetlerinin yürütülmesi dışında sadece koordinasyon görevleri bulunmaktadır. İl ve ilçelerde “Her türlü koruyucu, teşhis, tedavi ve rehabilite edici sağlık hizmeti” ni yine Halk Sağlığı Müdürlükleri ve Kamu Hastane Birlikleri yürütecektir.       Türkiye Halk Sağlığı Kurumu kendi personelinin yani birinci basamaktaki personelin atama, nakil, özlük, ücret, emeklilik ve benzeri işlemlerini, Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu da kendi kurumlarındaki personelin yani ikinci ve üçüncü basamaktaki personelin atama, nakil, özlük, ücret, emeklilik ve benzeri işlemlerini yürütecektir. Dolayısıyla bir Kamu Hastane Birliği içinde personelin ihtiyaç olan bir hastaneden diğerine görevlendirilmesi de oldukça kolaylaşacaktır. Ayrıca bağlı kuruluşların  teskilatında çalısan personel, lüzumu halinde bir yılı aşmamak üzere bağlı kuruluşlar arasında (Türkiye Halk Sağlığı Kurumundan Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumuna yani birinci basamaktan ikinci ve üçüncü basamağa) 5442 Sayılı İl İdaresi Kanunu çerçevesinde geçici olarak görevlendirilebilecek. Yapılacak bu görevlendirmelerde personelin muvafakati aranmayacak sadece görevlendirme personelin kurumuna bildirilecek, 10 gün içinde kurumun itirazda bulunmaması halinde (gecikmesinde sakınca bulunmayan hallerde bu 10 günlük süre de beklenmeyecek) görevlendirilen personel görevlendirildiği yere gitmek zorunda kalacaktır. Bu düzenleme idarecilerin geçici görevlendirmelerde keyfi davranmalarını kolaylaştıracak niteliktedir. Bunun dışında bakanlık kamu ve özel bütün sağlık kuruluşlarında çalışmakta olan sağlık personeli için görevli olduğu kuruluşun bulunduğu yerleşim yeri sınırları içinde ikamet etme mecburiyeti getirilebilecek.       Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumunun taşra teşkilatı olan Kamu Hastaneleri Birliklerinin en üst karar ve yürütme organı olan genel sekreterlik bünyesinde tıbbi hizmetler, idari hizmetler ve mali hizmetler başkanlıkları bulunmaktadır. Genel sekreterin başında bulunduğu Birliğe bağlı hastaneler, hastane yönetici tarafından yönetilir. Başhekimlik ile idari işler, mali işler ve sağlık bakım hizmetleri müdürlükleri hastane yöneticisine bağlı olarak çalısacaktır. Kamu Hastaneleri Birliklerinde görev yapmak üzere sözleşmeli statüde toplam 100 genel sekreter ve yukarıda sayılan her bir başkanlık için yine sözleşmeli statüde 100 er başkan, 500 hastane yöneticisi, 850 başhekim, 2000 başhekim yardımcısı, 1700 müdür, 2400 müdür yardımcısı, 2000 uzman ve 450 büro görevlisi kadrosu ihdas edilmiştir. Bu düzenlemeye göre hastaneler, Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu başkanının sözleşme imzalayacağı genel sekreter, hastane yöneticileri, hizmet başkanlıkları, başhekim ve müdürler eliyle yönetilecektir.       Bütün bu düzenlemeler, kamu sağlık hizmetlerinin organizasyonunda özerkleşme ve daha sonra özelleştirme uygulamalarının önünü açacak olup sağlık hizmetlerinin ücretli hale getirilmesinde atılan adımlar bu düzenlemelerle hızlanacaktır. Bu düzenlemeler, bir bütün olarak Anayasa’nın 2, 17, 56, 128 maddelerine aykırılık taşımaktadır.       Kararnamede yer alan Kamu Hastane Birlikleri ile birlikte, ücretlendirme sisteminde de çalışma barışını zedeleyecek şekilde derin uçurumlar açılmıştır. Üst düzey yöneticilerin maaşları yüksek tutulurken, sağlık çalışanları açısından adil bir ücretlendirme yapılmamıştır. Ayrıca sağlık çalışanları açısından en önemli sıkıntılardan birisi döner sermaye ödemelerindeki adaletsiz dağılım iken, bu konu ile ilgili de herhangi bir düzenlemeye yer verilmemiştir. Örneğin bu hususta birçok kez dile getirilen döner sermaye ödemelerinin emekliliğe yansıtılması, üst yönetime yüksek döner sermaye geliri sağlanırken, diğer sağlık çalışanlarına düşük döner sermaye ödemelerinin yapılması gibi büyük sıkıntılar devam ederken, bu konuda hiçbir iyileştirme yapılmaması, yukarıda bahsettiğimiz yeni ücretlendirme politikasında da sağlık çalışanları açısından adil bir maaş ödemesi öngörülmemesi, var olan sıkıntılara yenilerini ekleyerek, ileride ciddi sıkıntıların yaşanmasının önünü açmıştır. 
   II-Sağlık Bakanlığı  Bünyesinde İstihdam Edilecek Personelin Niteliğine İlişkin Hukuka Aykırılıklar       663 sayılı KHK ile Sağlık Bakanlığı bünyesinde Sağlık Politikaları Kurulu olusturulmuş, bu kurulun 11 üyesinin Bakan tarafından en az 4 yıllık yüksek okul mezunu ve 8 yıl iş tecrübesi bulunanlar arasından görevlendirileceği, bu üyelerin görev süresinin iki yıl olacağı düzenlenmiştir. Kurul bünyesinde de bilimsel ve uzmanlık gerektiren konularda çalışma yapmak ve görüş bildirmek üzere danışma kurulları ve komisyonlar oluşturulacağı düzenlenmiştir. Düzenlemeye göre, Sağlık Politikaları Kurulu’nun Bakanlık bünyesinde sürekli bir kurul niteliği olduğu görülmektedir. Kurulun yapısının incelenmesinde, kurulda görev yapmak üzere kamu görevlisi olmayan kişilerin görevlendirilebileceği düzenlenmiş, kamu görevlisi olsa dahi bu kişilerin hangi kriterlere göre belirleneceği açık olarak düzenlenmemiştir. Bu açıklamalar, büyük oranda, Yüksek Sağlık Şurası, Tıpta Uzmanlık Kurulu, Sağlık Meslekleri Kurulu, Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu, Kamu Hastane Birlikleri, Türkiye Halk Sağlığı Kurumu, Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu, Sözleşmeli Uzmanlar için de geçerlidir. Özel sektörün işletmecilik anlayışını sağlık hizmetlerinde de hakim kılmak için özel sektör iş tecrübesine sahip, işini bilen ( ! ) kişilerin yöneticilik görevine getirilmesi, kamu hizmetlerinin ve kamu görevlilerinin adım adım taşeronlastırılmasıdır. Bununla birlikte devlet memuru olarak hastanelerde görev yapacak sağlık personelinin atama, nakil, özlük, ücret ve emeklilik hizmetleri, işletmenin kar etmesi temel hedefiyle görev yapan işletmeci sözleşmeli yöneticilerin insiyatifinde olacaktır. Anayasamızın 128.maddesinin 1.fıkrasında, devletin, kamu iktisadi teşebbüslerinin ve diğer kamu tüzel kişilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevleri, memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle yürüteceği düzenlenmiştir. Anayasanın 128.maddesinin 2.fıkrasında da, memurların ve diğer kamu görevlilerinin niteliklerinin, atanma, görev ve yetkilerinin, hakları ve yükümlülüklerinin, aylık, ödenekleri ve diğer özlük işlerinin kanunla düzenleneceği belirtilmiş; 128. maddenin 3. fıkrasında da üst kademe yöneticilerinin yetitirilme usul ve esaslarının kanunla özel olarak düzenleneceği belirtilmiştir. Bakanlık bünyesinde oluşturulan, asli ve sürekli niteliği olan Kurul ve Kurumların üyeleri ve yöneticilerinin niteliği incelendiğinde, bu üyelerin memur ve kamu görevlisi olmayan kişilerden de seçilebileceği görülmektedir. Dolayısıyla, bu düzenlemeler, kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevlerin memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle yürütüleceğine dair Anayasa’nın 128.maddesinin 1.fıkrasına açıkça aykırıdır. Ayrıca, Kurul ve Kurumlarda görev alacak üyelerin seçiminde hiçbir objektif ve denetlenebilir kriter belirlenmeksizin üyelerin seçimini Bakan’ın tercihine bırakan düzenleme, memurların ve diğer kamu görevlilerinin niteliklerinin, atanma, görev ve yetkilerinin, hakları ve yükümlülüklerinin, aylık, ödenek ve diğer özlük işlerinin kanunla düzenleneceği yönündeki Anayasa’nın 128.maddesinin 2. ve 3. Fıkrasına açıkça aykırıdır. 
   III- Kamu Kurumu Niteliğinde Meslek Örgütü Olan Türk Tabipleri Birliği ve Tabip Odalarının Görev ve Yetki Alanına İlişkin Düzenlemelerin Hukuka Aykırılığı       6023 sayılı Türk Tabipleri Birliği Kanunu’nun 1.maddesinde Türk Tabipleri Birliği’nin tabipler arasında mesleki deontolojiyi ve dayanışmayı korumak, tabipliğin kamu ve kişi yararına uygulanıp geliştirilmesini sağlamak ve meslek mensuplarının hak ve yararlarını korumak amacıyla kurulmuş kamu kurumu niteliğinde mesleki bir kuruluş olduğu düzenlenmistir. 6023 sayılı Kanun’un 4.maddesinde de, birliğin görevleri şu şekilde sıralanmıştır.  a) Halk sağlığına ve hastalara fedakârlık ve feragatle hizmeti ideal bilen meslek geleneklerini muhafaza ve gelistirmeye çalısmak, b)Azalarının maddi ve manevi hak ve menfaatlerini korumak ve bunları halkın ve Devletin menfaati ile en iyi bir şekilde denkleştirmeye çalışmak, c) Halkın sağlığını korumaya, azalarını muayyen refah seviyesine ulaştıracak gerekli iş sahaları bulmaya, İs Kanunu ile sosyal kanunların ve bunlara bağlı nizamname ve talimatname hükümlerinin tatbikatında meslek ve meslektaşların hak ve menfaatlerini korumaya ve her türlü iş tevziinin âdilâne bir surette düzenlenmesine çalışmak, d) Halk sağlığı ve tıp meslekleri ile ilgili meseleler için resmi makamlarla karşılıklı işbirliği yapmak, e)Halk sağlığını  ve tıp meslekini ilğilendiren islerde resmi makamlardan yardım sağlamak.       663 sayılı KHK ile, 6023 sayılı Kanunun 1.maddesinde yer alan, “tabipliğin kamu ve kişi yararına uygulanıp geliştirilmesini sağlamak” ibaresi çıkarılmış, ayrıca meslek örgütünün disiplin cezası verme yetkisi kısıtlanmıştır.        Hangi çağdaş hukuk devleti vardır ki, meslek örgütlerinin toplum yararına faaliyet göstermesini engellesin. Hangi anayasal kuruluş vardır ki kamu yararını sağlamak görevi olmasın ve kamu yararını sağlamak için mücadele etmesin. Kamu kurumu niteliğindeki meslek örgütlerine yönelik tahammülsüzlüğün bu şekilde tezahür etmesi, en nazik yaklaşımla vicdansızlıktır.       Anayasamızın 135. maddesi ile kamu kurumu niteliğinde meslek örgütleri düzenlenmiştir. Anayasamızın 135. maddesinde, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, “…belli bir mesleğe mensup olanların müşterek ihtiyaçlarını karşsılamak, meslekî faaliyetlerini kolaylaştırmak, mesleğin genel menfaatlere uygun olarak gelişmesini sağlamak, meslek mensuplarının birbirleri ile ve halk ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni hâkim kılmak üzere meslek disiplini ve ahlâkını korumak maksadı ile kanunla kurulan ve organları kendi üyeleri tarafından kanunda gösterilen usullere göre yarğı gözetimi altında, gizli oyla seçilen kamu tüzelkişilikleri” olarak tanımlanmıştır. Anayasanın 135. maddesinde yer verilen açık düzenleme karşısında, 663 sayılı KHK ile getirilen düzenlemelerin hukuka uygunluğunu tartışmanın dahi yanlış ve gereksiz olduğu değerlendirilmektedir.       Türk Tabipleri Birliğine kamu yararına çalışma, mesleki disiplini ve ahlakı koruma görevi, Anayasa’nın 135. maddesi ile verilmiştir. Anayasa’nın 135. maddesi ile verilen hak ve yetkinin KHK ile tartışmaya açılması talihsizlik ve aymazlıktır. Bu nedenle, 663 sayılı KHK’nin ilgili hükümleri Anayasanın 135. maddesine açıkça aykırıdır.  IV-Sağlık Personelinin Meslekten Geçici veya Sürekli Men Edilmesi Konusunda Sağlık Meslekleri Kuruluna Verilen Yetkinin Hukuka Aykırılığı       663 sayılı KHK ile, Sağlık Meslekleri Kurulu adı altında bir kurul teşkil edilerek bu kurula, bazı koşulların gerçeklesmesi halinde sağlık personelini geçici veya sürekli meslekten men etme yetkisi tanınmıstır. Sağlık personelinin meslekten geçici veya sürekli men edilmesine karar verecek kurulun yapısına ilişkin hukuka aykırılıklar ayrı bir tartışma konusu olmakla birlikte kurula verilen olağanüstü yetki ile sağlık personelinin mesleğini uygulama ve çalısma hakkı, anayasanın temel ilkelerine aykırı şekilde ölçüsüz ve bilimsel olmayan yöntemlerle ortadan kaldırılmaktadır. Sağlık Meslekleri Kurulu, mesleki yetersizliği olan sağlık personelinin mesleki yeterlilik eğitimine tabi tutulmasına; meslekte ihmal ve gecikme göstererek bir kişinin ağır derecede olmayan özürlülüğüne sebebiyet verenlerin üç aydan 1 yıla kadar meslekten geçici mennine; meslekte ihmal ve gecikme göstererek bir kisinin ağır derecede özürlülüğüne veya ölümüne sebebiyet verenlerin1 yıldan 3 yıla kadar meslekten geçici mennine; fiillerin 5 yıl içinde tekrarı halinde meslekten sürekli menine karar verebilecek. Kurul ayrıca, olayla ilgili başlatılan ceza ve disiplin soruşturmasının sonucu ile bağlı olmaksızın ve bu soruşturma sonuçlarını beklemeksizin karar verme yetkisine sahip olacaktır. Sağlık personelini meslekten geçici veya sürekli men etme yetkisine, meslek içi eğitime tabi tutma yetkisi olan Kurulun yapısı dikkat çekicidir. İlk bakışta, sağlık personelinin meslek içi eğitime tabi tutulması gibi algılanan bu düzenleme, sağlık personelinin mesleğini hukuki güvenlik ve mesleki bağımsızlık içinde uygulama hakkı açısından bir tehdit oluşturmaktadır. Anayasamızın 38. maddesinde suç ve cezaya ilişkin temel kurallara yer verilmis, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimsenin suçlu sayılamayacağı, kanunsuz suç ve ceza olamayacağı düzenlenmistir. 663 sayılı KHK ile Kurula, ceza soruşturması sonucunu beklemeden sağlık personelini meslekten men etme yetkisi verilmiştir. Meslekten men edilen sağlık personelinin ceza soruşturması veya kovuşturması sonunda kusursuz olduğunun ispatı ihtimali ve masumiyet karinesi göz ardı edilerek yapılan bu düzenleme, Anayasa’nın 48. ve 49. maddesinde düzenlenen çalısma hakkının ve 38. maddesinde düzenlenen masumiyet karinesinin açıkça ihlalidir. Ayrıca, mesleki yeterlilik değerlendirmesi yapacak kurul, komisyon ve alt birimlerin hangi kriterlere, hangi niteliğe sahip sağlık personeli tarafından oluşturulacağı, mesleki yeterlilik değerlendirmesinin hangi kriterlere göre yapılacağı konusunda düzenlemelere yer verilmeyerek sağlık personelinin hukuki güvenliğini ve mesleki bağımsızlığını tehdit eden bir uygulamanın önü açılmaktadır. Kurulun inceleme alanına giren eylemin meslek örgütünün kurallarına göre de yaptırım gerektirmesi halinde meslek örgütünün devre dışı bırakılacağına dair düzenleme, Anayasa’nın 135.maddesi ile meslek örgütlerine verilen mesleki deontolojiyi koruma, bu çerçevede mesleki yaptırımlar uygulama yetkisinin kısıtlanmasıdır. Düzenleme bütün bu yönleriyle Anayasa’nın 2., 38., 48., 49., 128. Ve 135. maddelerine aykırılıklar taşımaktadır.  
  V-Yabancı  Hekim Çalıştırılmasına İliskin Düzenlemenin Hukuka Aykırılığı        Benzer bir düzenleme, daha önceki yasama döneminde de yapılmış ancak dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in veto etmesi nedeniyle yasalaşma imkanı bulmamıştır. Veto gerekçesinde, yabancı hekim çalıştırılmasının ülkemizin sosyo-kültürel yapısına uygun olmadığı, yabancı hekimlerin hangi kriterlere göre istihdam edileceği konusunda belirsizlikler olduğu, yabancı bir doktorun toplumsal  gerekçeleri ve koşulları bilmeden sağlık alanında hizmet vermesinin nitelikli hizmet üretilmesi yönünden sakıncalı olduğu, yabancı doktorların dil sorunlarının da bu olumsuzluğu arttırıcı bir öğe olduğu, ülkemizde doktor sayısının yetersizliğinden çok dengeli ve adil olmayan bir dağılım olduğu, sağlıkta alt yapı eksikliği olduğu, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı doktorların henüz istihdam sorunu çözülmemişken, yabancı uyruklu doktorların Türkiye’de çalışmasını olanaklı kılmanın yerinde olmayacağı, Avrupa Birliği’ne henüz üye olmadığımız için, doktorların serbest dolaşım hakkına sahip bulunmadıkları gerçeği bir yana, düzenleme ile yalnızca Avrupa Birliği ülkelerinin değil, tüm ülkelerin doktorlarına ülkemizde çalışma olanağı sağlanacağı, eğitim ve çalışma kosulları kötü olan ülkelerden, düşük ücretle çalışmaya istekli doktorların ülkemize gelmesinin sağlık kalitesini daha da düşüreceği görüşü belirtilmiştir.       Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in 2007 yılında ortaya koyduğu veto gerekçeleri, günümüzde halen geçerliliğini korumaktadır. Kaldı ki, tıp fakültelerinde kontenjanların artırılması ve devlet hizmeti yükümlülüğü uygulaması nedeniyle 2007 yılından bu yana Türkiye’deki hekim sayısında ve kamu kurum ve kuruluşlarında istihdam edilen hekim sayısında anlamlı bir artış olmuştur. Ülkemizde, sorunun hekim sayısındaki yetersizlik olmadığı, sorunun hekim dağılımındaki dengesizlik olduğu açıktır. Yabancı hekim istihdamının ülkemizdeki sağlık sorunlarını çözmeyeceği açıktır. Yabancı hekimlerin hangi koşsullarda, hangi bölgelerde çalıştırılacağı, niteliğinin ne olacağı ise belirsizliğini korumaktadır. Ayrıca, 663 sayılı KHK ile getirilen sağlık serbest bölgeleri uygulaması ile birlikte değerlendirildiğinde, yabancı hekim çalıştırılmasına izin verilmesinin amacının genis halk kitlelerine sağlık hizmeti sunmak olmadığı, yabancı sermayenin ucuz iş gücü ihtiyacının karşılanmasına yönelik bir amaç olduğu görülmektedir. Bu nedenle, halk sağlığı yönünden ülkemiz sağlık sistemine hiçbir katkısı olmayan, aksine uyum sorunları nedeniyle halk sağlığını tehdit eder nitelikte olan yabancı hekim istihdamının çalışma koşulları ve niteliğinin de kanunla düzenlenmemiş olması nedeniyle söz konusu düzenleme, Anayasa’nın 2., 17. ve 56. Maddesine aykırıdır. Ayrıca, halk sağlığını, sağlık hakkını ve dolayısıyla temel haklardan olan yaşam hakkını ilgilendiren bir konunun KHK ile düzenlenmesi Anayasa’nın 91.maddesine de ayrıca aykırıdır.  
  VI-Sözlesmeli Aile Hekimlerine Uzmanlık Yetkisi Verilmesi       Aile hekimliği uzmanlığı, bir tıp disiplin olarak tıpta uzmanlık dallarından birisidir. Aile hekimliği uzmanlık yetkisi, 6 yıllık tıp fakültesi eğitimi sonrasında, Tıpta Uzmanlık Sınavı sonucunda hak kazanılan 3 yıllık uzmanlık eğitimi sonrasında elde edilen bir yetkidir. Aile hekimliği uzmanlık eğitimi, teorik bilimsel eğitimin yanı sıra uygulamalı tıp eğitimini de içermekte olup uzmanlık eğitiminin bir bölümü de farklı uzmanlık dallarında rotasyonlarla gerçekleşmektedir. 1219 sayılı Kanun’un 8. maddesine göre, bir tıp disiplininde uzman olabilmek ve bu ünvanı kullanabilmek için uzmanlık eğitimi sonucunda alınmış uzmanlık belgesine sahip olmak gerekmektedir. Anayasa Mahkemesi’nin hekimlik mesleği ve sağlık hizmetlerine ilişkin değerlendirmelerini içeren 2010 / 29 E. sayılı kararında, şöyle bir değerlendirmeye yer verilmistir. “….Kişinin sahip olduğu hak ve hürriyetler önem dereceleri göz önünde bulundurularak Anayasa’da yer almıştır. Bu bağlamda hekimlik, Anayasanın 17. maddesinde yer alan ve bireyin en önemli hakkı olan yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı ile doğrudan ilgili bir meslektir. Kişilerin maddi ve manevi varlıklarını gelistirebilmelerinin mutlu ve huzurlu olabilmelerinin başlıca şartı, ihtiyaç duydukları anda sağlık hizmetlerine ulaşıp bu hizmetlerden yararlanabilmeleridir. Devlet için bir görev ve kişiler için de bir hak olan bu amacın gerçeklestirilmesine bu haktan yararlanmayı zorlastırıcı ya da zayıflatıcı düzenlemeler Anayasa’ya aykırı düşer.       Sağlık hizmetleri doğrudan yaşam hakkı ile ilgili olması nedeniyle diğer kamu hizmetlerinden farklıdır. Sağlık hizmetinin temel hedefi olan insan sağlığı, mahiyeti itibarıyla ertelenemez ve ikame edilemez bir özelliğe sahiptir. İnsanın en temel hakkı olan sağlıklı yaşam hakkı ile bu yaşamın sürdürülmesindeki yeri tartışmasız olan hekimin statüsünün de bu çerçevede değerlendirilerek diğer kamu görevlileri ile bu yönden farklılığının gözetilmesi gerekir.”       Anayasa Mahkemesi kararında da vurgulandığı üzere, yaşam hakkı ile doğrudan ilgili olan hekimlik mesleğine ilişkin düzenlemelerin mesleğin önemine ve niteliğine uygun şekilde yapılması gerekmektedir. Tıpta uzmanlık dalı olan aile hekimliği uzmanlık yetkisinin, verilecek hizmet içi eğitim ile aile hekimliği uzmanı olmayan hekimlere tanınması birçok yönden hukuka aykırılık taşımaktadır. Uzmanlık yetkisi, Tıpta Uzmanlık Sınavı ile başlayan ve 3 yıllık uzmanlık eğitimi sonunda elde edilen bir yetkidir. Aile hekimi uzmanı olmayan hekimlerin aynı koşullara tabi tutulmaksızın, hizmet içi eğitim sonunda uzmanlık yetkisi tanınması Anayasanın 10.maddesinde düzenlenen eşitlik ilkesine aykırıdır. Uzmanlık eğitimi hekimlerin sunduğu sağlık hizmetinin temelini oluşturmaktadır. Uzmanlık eğitiminin niteliği ile sunulan sağlık hizmetinin niteliği paraleldir. Anayasanın 17.maddesinde düzenlenen temel haklardan olan yaşama, maddi ve manevi varlığını sürdürme hakkı ile doğrudan bağlantılı olan sağlık hakkı ile ilgili bir düzenlemenin de KHK ile düzenlenmiş olması Anayasa’nın 91.maddesine, 2. ve 56. Maddelerine aykırıdır. 
 
VII-Klinik Şef ve Şef Yardımcılarının Eğitim Yetkisi ve Ünvanının Kaldırılması       663 sayılı KHK ile Sağlık Bakanlığı eğitim ve araştırma hastanelerinde klinik şefi ve şef yardımcısı olarak uzmanlık eğitimi verme hak ve yetkisine sahip hekimlerin klinik şefi ve şef yardımcısı ünvanı kaldırılmakta, bu hekimlerin ünvanının eğitim görevlisi olacağı düzenlenmektedir. Klinik şef ve şef yardımcılarının kliniklerdeki tıbbi ve idari sorumluluğu ayrılmakta, uzmanlık eğitimi ve hizmetleri konusunda bilgi ve görgüsü olmayan hastane yöneticilerine ( !) eğitim kliniklerine eğitim sorumlusu ve idari sorumlu olarak atama yetkisi tanınmaktadır. Sağlık hizmetlerine ve uzmanlık eğitimine işletmecilik anlayışı ile bakan anlayışın ürünü olarak karşımıza çıkan bu düzenlemede, eğitim sorumlusu hekimlere yasalarla tanınan klinik şef ve şef yardımcısı yetkisinin kaldırılması, kamu görevlisi bu hekimlerin hukuki güvenliğini tehdit eden bir düzenlemedir. Ayrıca hekim yetiştiren klinik şef ve şef yardımcıları ile uzmanlık eğitiminin kaderinin hastane yöneticilerinin insiyatifine bırakılması uzmanlık eğitiminin bilimsel niteliğini zedeleyici niteliktedir. Kar hedefini ve işletmecilik anlayışını ön planda tutan Kamu Hastane Birlikleri yapılanması içinde nitelikli uzmanlık eğitiminin bu koşullarda sunulması mümkün değildir. Uzmanlık eğitiminde yaşanan sorunların halk sağlığı üzerine olumsuz etkilerinin etkileri ise bilimsel bir gerçekliktir. Klinik şef ve şef yardımcılarının yasalarla güvence altına alınan eğitim yetkisini kısıtlayan, sonuçları itibarıyla uzmanlık eğitimini ve halk sağlığını etkileyen bu düzenleme, Anayasanın 2., 17., 56. ve 128.maddelerine aykırıdır.