Çok gergin bir seçim yaşıyor, adeta sırat köprüsünden geçiyoruz. Bir tarafımız cennet, diğer tarafımız cehennem sanki. Partilerin vaatlerine bakarsak cennete gidiyoruz. Gelirimiz artıyor, bütün sorunlarımız halloluyor, herkesin gönlüne göre bir Türkiye geliyor. Ama eğer karşı taraf kazanırsa Türkiye’yi bir felaket bekliyor, demokrasi ve hukuk rafa kalkıyor, özgürlükler bitiyor, terör azıyor, çatışmalarla ülke kan gölüne dönüyor, ekonomik kriz çıkıyor, açlık ve kıtlık geliyor… Hiçbir parti ismi vermeden genelleyerek yazdığım bu kısa özetin, her gün medyada, miting meydanlarında üzerine basa basa ifade edildiğini görüyor ve yaşıyoruz. Sahi Türkiye 7 Haziran da, yani bir seçim gününün sonunda, bu kadar hızlı bir değişimin içerisinde olabilir mi? Bu kadar büyük bir riskin içerisinde miyiz? Veya çok güzel güneşli günlerin arifesinde miyiz?  Yani adeta sırat köprüsünden geçiyor, ayağımız kayar düşersek cehenneme, karşıya erişirsek cennete mi vasıl olacağız? Koskoca ülke, adeta kaynar sularda ısıtıp aniden buzlu soğuk sulara daldırmak gibi şoka sokuluyor. Zıtlar arasında koşturuyoruz. Ülkemiz zengin mi fakir mi? Sağlıklı mı hasta mı? Bir hukuk, demokrasi ve özgürlükler ülkesi mi; yoksa diktatörlerin, despotların yönettiği, hakkın hukukun ayaklar altına alındığı bir tiranlık mıdır? Vahşi hayvanların, yırtıcı kuşların, akreplerin, yılanların, çıyanların yuva kurduğu, insanların kanını emen sineklerin böceklerin uçuştuğu bir vahşi ormana mı giriyoruz, yoksa bülbüllerin öttüğü, rengârenk kuşların uçuştuğu, şırıl şırıl akan dereleriyle tatlı meyvelerle dolu ağaçların hâkim olduğu, cennet köşesi bir tabiat harikasına mı yolculuk yapıyoruz? Fe eyne tezhebun? Yolculuk nereye? Ama maalesef stabilitesini sağlayamamış bir ülkede, bir uçtan öbür uca savrulmuş zıtlıklar ve keskin virajlarla dolu uzun bir tarih sürecinin son halkasını yaşıyoruz. Bence bir seçim sonucu bu kadar keskin neticelere gebe olmamalı. Bir ülke bir günde bu kadar radikal değişime uğramamalı değil, ihtimali dahi olmamalı, dile bile getirilememeli. Partiler ve liderleri seçim kazanacağız diye olmayacak vaatleri, en keskin ithamları, en galiz küfürleri ve hakaretleri yaptıkları için işte böyle bir sırat köprüsünden geçiyoruz.  Bence buna hakları yok. Daha makul, daha itidalli, daha insanca, daha şeffaf ve gerçekçi, ayakları yere basan bir seçim kampanyası yapabilseydik,  işte o zaman ülkemizin çağ atladığına inanacaktım. Hala basit kasaba politikalarının geçerli olduğunu, insanlarımızın ufak gelir artışı vaatleriyle kandırılabileceğini, çok affedersiniz klozet tartışmalarının yapıldığı bir seviyeyi, bu kadim Ülkemizin hak etmediği kanısındayım. Dünyanın en güzel tabiat ve iklimine sahip, haritanın en stratejik yerinde, akla gelebilecek her türlü zenginliğin ortasında ama konumu itibariyle düşmanları dostlarından fazla, belalı bir coğrafyaya sahibiz. Dün denecek kadar yakın tarihte aynı mahallenin çocukları olduğumuz, kanlarımızı canlarımızı karıştırarak kardeş olduğumuz Irak, Suriye, Mısır, Afganistan ve Yemen gibi pek çok Osmanlı bakiyesi ülkeler kan gölünde, ateşler içinde. Her gün patlayan canlı cansız bombalarla ölen, cesetleri parçalanan, ölenin de öldürenin de Allah dediği, garip ümmetimin insanları.   Pek çoğunda taş üstünde taş kalmamış. Başını örtecek çatısı uçmuş, yiyecek ekmeği, içecek suyu bitmiş, kan emicilerin vahşi saldırılarından kaçacak mecali bile kalmamış, malı mülkü, şerefi haysiyeti ayaklar altına alınmış, kadere teslim olup ceviz kabuğu çürük teknelerle kendilerini, kundaktaki bebelerine kadar denize atmış insanlar… İnsanlarımız bunları televizyonlarda izlerken, belli bir senaryo eseri yapmacık sahneler olduğuna mı inanıyor? Yeni bir sömürge düzeni kurmak için yapılan bu tesviye hengâmesinde dikili bir taş bile bırakmamaya azmetmiş müstevlilerin, emperyalistlerin, vahşi kapitalistlerin bizi unuttuğunu mu zannediyoruz? Empati yapmayacak mıyız? Sıranın bize geldiğinin farkında değil miyiz? Netice, açıkça şunu ifade etmek istiyorum. Bu seçim basit bir oyun değil! Bir futbol maçı değil! Amigolara kanmadan sağlıklı düşünmek ve en doğru kararı vermek zorundayız. Yarın bütün İslam âlemi, torunlarımız, çocuklarımız, masum ümmet bizden hesap sorar. Basiret ve feraset zamanıdır. Ufak hesapların, çıkarların enaniyetin, hasedin, fesadın, kibrin zamanı değil! Kurtlarla kuzuları yan yana yürüten, kardeşlik, birlik ve dirlik umudu veren, ülkenin varlıklarını ikiye katlamış, kendi kendine yeterli hale getirmeye çalışan mevcut iktidara destek olmak daha iyisini buluncaya kadar boynumuzun borcudur. Bu iktidarın eksiği hatası yok mudur? Elbette vardır ama hatasız kul olmadığı gibi, çelişkiler, ters çıkarlar ve talepler karşısında bu hengâmede bunların dillendirilmesi feraset işi değildir. Bu badirede CHP ve MHP’nin bizi sahili selamete çıkaracağına inanmıyorum. Hele hele PKK gibi kanlı teröristlerin bir uzantısı HDP’nin hiç de hayırlı olacağına inanmıyorum. HDP artık bir Türkiye Partisi diye kurda kuzu postu giydirmeye çalışanları ibretle ve hayretle seyrediyorum. Seçim öncesinde siyasi rekabet nedeniyle yaşanan gerginlik bir yere kadar normal karşılanabilir. Benim asıl korkum seçim sonrasında daha da gergin günler yaşayacağımızı hissediyorum. Şimdiden bilgi teknolojilerinin şaha kalktığı, iletişimin zirve yaptığı bir ortamda seçim hilesi yapılacağından bahsetmek gerçi olmadığı gibi, beğenmedikleri sonuç karşısında mızıkçılık yapacaklarının ilanından başka bir şey de değildir. Koalisyon senaryoları yazmak bence bir felaketin habercisi gibidir. Ak Partiyi devreden çıkardığınızda kimler koalisyon kuracak? MHP ve HDP’nin aynı hükümetin ortağı olduğunu düşünmek ne kadar şaşkınca ve haince bir hayaldir! Testiyi dolduranla, testiyi kıranları bir tutmayalım. Yarın tarih sorar, ecdat sorar, evlat sorar, Allah sorar! Birlik içerisinde İstikrar sağlayamazsak, sırat köprüsünden daha sıkıntılı bir durumdayız demektir. Sırat köprüsünden karşıya geçip cennete ulaşma umudu vardır. Bu durumda ise umutsuzca  “kırk katır mı kırk satır mı” diye sormak lazım gelir. Artık duadan başka yol kalmadı. Selamlarımla…  HAKKI SEZEN    [email protected]