Bu yazıyı henüz aday listeleri açıklanmadan yazıyorum. Yazdıklarımı bilmek için müneccim olamaya gerek yok. Hepinizin bildiği şeyler. Bunları bu gün ifade edelim ki belki ileride bir şeyler değişir. En azından halkın istekleri ve durumun tespiti için biz de tarihe ufak bir not düşmüş olalım. İlan edileceği bu güne kadar adaylar kendisini tanıtabilmek için adeta çırpındı, her mecrayı denedi. Bir kaç aylık bir kampanya ile bir adayı toplum nasıl tanıyabilir? Yıllarca beraber yaşadığımız insanların bile çoğu kere bazı davranışlarını gördüğümüzde şok olup aldandığımızı düşünüyoruz… Son uçak kazasındaki pilotun davranışı bence en taze örnektir. En sıkı ve hassas elemelerden geçen bir pilot için modern ölçme metotlarının bile yeterli olmadığını, bir şizofrene 150 kişilik bir uçağın emanet edilebildiğini gördük. Uzun uzun anlatmaya gerek yok. Bu gün yaşadığımız demokrasinin güdümlü demokrasi olduğunu hepimiz biliyoruz. Bütün partilerin lider sultası altında olduğunu, liderin iradesi dışında hiç bir faaliyetin icra edilemeyeceğini, lidere sadık olanların siyasette yükseldiğini, aykırı görüş ifade edenlerin siyasi hayatının bittiğini de biliyoruz. Fikir üreten, aykırı düşünen, gerektiğinde ne pahasına olursa olsun hakkı söyleyen insanların bu sistemde yeri yok.  Hani demokrasi  çok seslilikti? Adaylar sadece kendilerini tanıtmakla kalmadılar, Ankara’dan torpil aramakla, hami bulmakla uğraştılar. Adaylar kamuya yani halka liyakatlerini ispat etmeye çalışırken, Ankara’daki seçicilere de sadakatlerini sundular. Ben size olacağı özetleyeyim. Kimse üstüne alınmasın, hemen her parti için bunun geçerli olduğunu söyleyebiliriz. Birincisi adaylar Ankara’ya yakın isimlerden seçilecektir.  Halka yakın olmak çok ta önemli değil. İşin doğrusu bunu ölçecek çok objektif bir yöntem de bulunmamaktadır. Temayüllerin, kamuoyu anketlerinin, ön seçimlerin, mülakatların kesin belirleyici olmadığını hepsinin de maniple edilebileceğini biliyoruz. Nasıl herkes olayları kendi zaviyesinden değerlendiriyorsa elbette Ankara’da her şeyi kendi penceresinden değerlendirecektir. Eski siyasilerden sadakatini ispat etmiş olanlar, bakanlar,icraatlarında kendilerini ispat etmiş bürokratlar, genel müdürler, parti merkezinde çalışanların yanı sıra bunların kardeşleri, yeğenleri, akrabalar, mahdum beyden veya yengeden torpillilerden müteşekkil ana listenin yanına kontenjandan biraz bayan, biraz medyatik zevat, akademik kariyerin önemine binaen biraz profesör, gençliğe önem verildiğini belirtmek için bir kaç genç serpiştirilerek aday listeleri tamamlanacaktır. İş adamları kontenjanı ile mecliste muhtemel kavgalarda lazım olur düşüncesiyle birkaç kabadayı, cebi şişkin yüzü pişkin adayları da yerleştirdik mi liste mükemmelleşir. Peki bu listede halk nerede? Teşkilatta yıllarca emek vermiş emektarlar nerede? Ne yapalım yerimiz bu kadar. Onlar bir dahaki sefere beklesinler… Kısaca atama yoluyla icra edilen bir demokrasi bu. Demokrasiyi kutsal bir sistem olarak görmüyoruz artık. Demokrasinin en iyi bir yönetim biçimi olmadığı ortaya çıktı. Bazılarınca en kötünün iyisi bir sistem. Demokrasi halkın iradesi ise, bu günkü iletişim ve ulaşım imkanları ile bunu tepeye yansıtmak çok mu zor? Bence bunu kolaylaştıracak yöntemler var ama en büyük bahanesi “yönetimde istikrar”.  Evet anayasamızın amir hükmü bu ama kuşun diğer kanadı ne olacak? “Temsilde adalet” nerede? Bu da anayasamızın emri değil mi? Ben ilk kurucu meclis gibi bir meclis istiyorum. Halkın bağrından çıkmış, doğrusu ile eğrisi ile, toplumun bütün kesimini temsil eden bir meclis. Cumhurbaşkanı Erdoğan, yeni teşkil edilecek meclisin, başkanlık sistemini getirmesini arzuladığını ve açıkça söylemese de Ak Partinin 400 milletvekili ile seçimleri kazanmasını istiyor. Görülen o ki bu seçimin ana teması  anayasa değişikliği ve illaki başkanlık sistemi olacak. Bence bunun içi açıklanmadan halka dayatılması antipati doğuruyor. Muhalefetinde bir boksör gibi buraya çalışacağı görülüyor. Dünyada pek çok ülkede başkanlık sistemi uygulanıyor. Her birinde değişik yapılanmalar var. Cumhurbaşkanı Erdoğan, herhangi bir şablon almayacağımızı, Türk usulü, kendimize özgü bir Başkanlık sistemi kurmamız gerektiğini ifade ediyor ki bence bu da makul. Ama bunun içeriğini doldurmamız ve halka açıklamamız gerekmez mi? Mesela dar bölge seçim sistemi getirerek halkı meclise nasıl taşıyacağız? Parti içi demokrasi nasıl işleyecek? Baraj kalkacak mı? En önemlisi siyasetin finansmanı nasıl sağlanacak, veya halkın lehine nasıl iyileştirilecek? Belki parasal gücü olmayan ama entelektüel bir birikimi olduğuna inanan işçi köylü memur siyaset yapabilecek mi? İşine geldiği gibi veya mensup olduğu mihraklardan aldığı talimatlarla kahramanları ve vatanseverleri hain, sabıkalıları ve hainleri kahraman yapabilen bir medyanın bu demokratik sistemde rolü ne olacak? Bunların cevabı kolay değil. Ama halka bu konuda ikna edici bir proje sunan ve özellikle dillendiren bir partinin oylarını 10 puan artıracağına inanıyorum. Bu babayiğit, bence pek çok konuda devrim mahiyetinde değişiklikler yapabilen Ak Parti olabilir. Ama genellikle muhalefette iken bunlar dillendirilse de, seçimlerde propaganda malzemesi yapılsa da, iktidara gelen parti, güç zehirlenmesinin bir başka tezahürü olarak, kendisini iktidara getiren sistemi değiştirmeye bir türlü yanaşmamaktadır.  Çünkü geçmişte hep böyle oldu. Sonucunu bilmediği bir yöntemi deneyerek niçin iktidarını riske atsın ki? İşte böyle bir fasit dairenin içerisindeyiz.  Dön baba dönelim.. 07.04.2015 HAKKI SEZEN [email protected]